Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #76
    Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

    cevap bekliyorum sitede değil misin? istersen yönetime diyelim bu iki mesajı silsinler çünkü benim daha yukarıdaki bilgi kirliliklerinden cevaplayacağım çok konu var. devam edeyim..

    Yorum


      #77
      Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

      Muhammed ilk 3 halifeyi özellikle ilk 2 sini neden bu kadar yanına soktu?(Forumda bu soruyu sordum cevap yok)
      Ali çocuklarına neden Ebu bekir, Ömer ve Osman isimlerini koydu?(Konuyla ilgili bir şii yazısı okudum tam saçmalık neymiş bu isimler araplarda varmış olabilirmiş, o zaman yezid falan mı koyak oğlumuzun ismini araplarda var diye anlamı güzelse güzel diye)(Ümmetine işaret vermek için koydu vesselam)
      Ya öyle şeyler yazıyorsun ki cevap zahmetine düşmekten yoruldum. Zeynep Müşrik biriyle İslamdan önce evlendi, ama Osman Peygamberin kızı ya da evlatlığıyla İslamdan sonra evlendi. Bunu da mı göremiyorsun. Benim attığım iki mektup hutbe herneyse onları çürütemedin. Hz. Ali Muaviye ye sanmam ki Allah seni tanısın demiştir ama ilk 3 halifeye dememiştir. Eğer bu kişiler kafir olsa İmam ehl-ibeytinin yok olması pahasına onlarla savaşırdı aynı İmam Hüseyin'in(canım kurban) Yezid melununa karşı başkaldırdığı gibi.

      Yorum


        #78
        Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

        [quote author=faramirofgondor link=topic=25030.msg170030#msg170030 date=1375739944]
        "Tutsak olup azad edilenlerle onların oğullarının, ilk hicret edenlerle, onların dereceleriyle, onların üstün olanlarıyla, olmayanlarıyla ne ilgisi olur; bunları anlatmak, onlara mı düşer?"(Muaviye'ye konuşması)


        "Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Rasûlullah'la sohbet ettin. Ebû-Kuhâfe oğluyla Hattâboğlu, senden daha doğru harekete, senden daha lâyık değillerdir; sen, yakınlık bakımından Rasulullah'a, Allah'ın salâtı O'na ve soyuna, daha yakınsın; onlar, ona dâmât olmadılar; sense bu şerefi elde ettin."(Osman'a konuşması)


        Kaynak: Nehcul Belaga
        [/quote]Arkadaşlarından biri: "Siz bu makama daha çok bak sahibi olduğunuz halde, kavminiz nasıl oldu da sizi bu makamdan uzak­laştırdı?" diye sormuştu. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

        "Ey Beni Esedli kardeş! Sen palanı gevşek ve kaygan bir merkebe binmiş, istediği yere götürecek şekilde dizginlerini salıvermişsin. Ama akrabalık bağına([1]) ve meseleleri öğrenme hakkına da sahipsin. Meseleyi bilmek istedin; o halde bil. Biz, nesep olarak en üstün, Peygamber'e (s.a.a) akrabalık olarak en güçlü/yakın olduğumuz halde bu makamla ilgili bize zorbalık edildi. Çünkü bu makam üstün ve özgü bir makamdır. Bir grup ona tamahlandılar. Başkaları ise (Biz Peygamber'in Ehl-i Beyt'i de) cömertçe ondan vazgeçti. Hâkim Allah'tır, hüküm yeri ise kıyamettir.

        "Geçmişteki bu yağma olayını bırak!

        Binek atının çalınış hikâyesini hatırla"([2])



        Sen gel de Süfyan'ın oğlunun büyük olayından bahset! Zaman ağlattıktan sonra beni güldürdü. Hayır, vallahi çok acayip değil! İşin büyüklüğü acayipliği aşmakta ve eğriliği arttırmaktadır! Bu topluluk, Allah'ın lambasındaki nurunu söndürmeye ve suyun pınarlarında kaynamasına engel olmaya uğraşıyorlar. Benimle kendileri arasındaki temiz suyu vebalı kılıyorlar. Bizim ve onların üzerlerinden imtihan sı­kıntıları kalkarsa, onları saf hak yola koyarım, eğer başkası olursa "Artık onlara üzülerek nefsin zayi olmasın; Al­lah onların yaptıklarını şüphesiz bilir."(Fatır: 8)



        [1]- Peygamber'in hanımı Zeyneb binti Cahş Beni Esed kabilesindendi.



        [2]- İmre'ul-Kays babası öldürüldükten sonra Halid b. Sedus'a sığındı. Beni Cedile kabilesi ona saldırdı, mal ve develerini götür­düler. Halid İmre'ul-Kays'ın kalan bineğine binerek develerini al­maya gitti. Neticede Beni Cedile kabilesi Halid'den o bineği de al­dılar. Bunu duyan İmre'ul-Kays yukarıdaki şiiri söyledi. İmam bu­rada bu şiir ile Geçmişteki hilafetin gasbedilmesini bırak da Muaviye'ye ne yapacağımızı düşün!" demek istemiştir:

        http://www.islamkutuphanesi.com/turk...tbeler/162.htm

        Yorum


          #79
          Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

          [quote author=faramirofgondor link=topic=25030.msg170245#msg170245 date=1376428133]

          Ali çocuklarına neden Ebu bekir, Ömer ve Osman isimlerini koydu?(Konuyla ilgili bir şii yazısı okudum tam saçmalık neymiş bu isimler araplarda varmış olabilirmiş, o zaman yezid falan mı koyak oğlumuzun ismini araplarda var diye anlamı güzelse güzel diye)(Ümmetine işaret vermek için koydu vesselam)

          [/quote]

          Değerli kardeşim evet Hz Ali(as) çocuklarından ikisine Ömer ve Osman adını vermiştir.Ama bu Ömer ve Osman sizin zannettiğiniz gibi Halife Ömer ve Halife osmanın adı değildir.
          Şia kaynaklarının büyük çoğunluğu halihazırda türkçeye çevrilmediği için,Şia hadis külliyatlarının ingilizce versiyonunda çeviri yapacağım



          Hz Ali(as)'nin oğluna Osman adını vermesi bahsi:


          We should point out that in our Shi'a text Munthee'ala Mahal Volume 1 under the Chapter "Shahadth" - we read the testimony of Imam 'Ali (as) that he named one of his sons Uthman because on the day he was born he (as) stated:
          "I shall name this child after my brother Uthman bin Maaz'un


          Çevirisi:


          Şunu bilmeliyiz ki Şia kaynaklarımızda, Mutheala Mahal Cilt 1'de, "Şehadet" başlığında şu satırları okuyoruz:
          İmam Ali (a.s) oğullarından birinin adını Osman koydu çünkü o doğduğu gün şöyle dedi:
          "Bu çocuğuma kardeşim Osman bin Maaz'un adını vermeliyim"
          bu Rasulullah vefat etmeden önce vefat eden bir sahabesidir.




          Hz Ali(as)'nin oğluna Ömer adını vermesi bahsi:

          To prove our point we suggest our opponents consult Asada al Ghaybah Volume 4 page 134 under the letter "Ayn". We assert that Imam 'Ali (as) named his son Umar after this great faithful commander

          çevirisi:

          İşaret ettiğimiz noktayı kanıtlamak için Asadal Gaybah Cilt 4 sayfa 134'e "Ayn" başlığındaki mektuba danışıyoruz. Burdaki mektuba dayanarak İddia ediyoruz ki İmam Ali oğlu Ömer'i bu büyük komutan'ın ismiyle adlandırmıştır.(Bu Ömer bin Selman'dır yani Selmani Farisi'nin(ra) oğlu Ömerdir.)
          Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
          İmam Ali (a.s)

          Yorum


            #80
            Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

            [quote author=faramirofgondor link=topic=25030.msg170245#msg170245 date=1376428133]
            Muhammed ilk 3 halifeyi özellikle ilk 2 sini neden bu kadar yanına soktu?(Forumda bu soruyu sordum cevap yok)
            Ali çocuklarına neden Ebu bekir, Ömer ve Osman isimlerini koydu?(Konuyla ilgili bir şii yazısı okudum tam saçmalık neymiş bu isimler araplarda varmış olabilirmiş, o zaman yezid falan mı koyak oğlumuzun ismini araplarda var diye anlamı güzelse güzel diye)(Ümmetine işaret vermek için koydu vesselam)
            Ya öyle şeyler yazıyorsun ki cevap zahmetine düşmekten yoruldum. Zeynep Müşrik biriyle İslamdan önce evlendi, ama Osman Peygamberin kızı ya da evlatlığıyla İslamdan sonra evlendi. Bunu da mı göremiyorsun. Benim attığım iki mektup hutbe herneyse onları çürütemedin. Hz. Ali Muaviye ye sanmam ki Allah seni tanısın demiştir ama ilk 3 halifeye dememiştir. Eğer bu kişiler kafir olsa İmam ehl-ibeytinin yok olması pahasına onlarla savaşırdı aynı İmam Hüseyin'in(canım kurban) Yezid melununa karşı başkaldırdığı gibi.
            [/quote]

            yavaş ol Abdullah'ın oğlu,

            ben soru falan görmedim cezapsz kalan. şahsen bilmesem bile cevabını öğrenmeden yaşayamam. etrafım Allah'a hamd olsun ki Ehlibeytin en değerli Alimleriyle dolu. sorar öğrenirim.

            ancak soruma cevap vermeden gidersek hiç iyi olmaz. tek cümleyle soru soruyor başka bir şey yazmıyorsam bu, o soruyu önemli gördüğümden ve direk cevap istediğimdendir. başka şeyler yazarak soruyu harcamamalı ve beni yanlış tanıtmamalısın. benim yazımı alıntılayıp burada kafir dedi diye bir ibare yok dediğinde sanki ben var dmeişim, gibi bir anlam oluşuyor. bu yüzden tek cümle ile sordum ki net cevap yazılsın. yoksa dediğim gibi çok yazacağımz şeyler var heyecana gerek yok... hepsini tek tek cevaplayacağım inşaAllah.

            Yorum


              #81
              Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

              yavaş ol Abdullah'ın oğlu,

              WHAT!? Bu nedir?

              Yorum


                #82
                Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                Hz. Ali'NİN OĞULLARINA FALAN isimleri koymasıyla ilgili. Yezid ve Muaviye isimlerinde iyi kişiler varsa eskilerden sahabeden mesela. Bu ismi çocuğunuza koyar mıydınız?

                Yorum


                  #83
                  Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                  [quote author=_Ehli Beyt_ link=topic=25030.msg170026#msg170026 date=1375737907]
                  Ehlisünnet alimleri 3.mertebe konusunda ihtilafa girmişlerdir kimi Hz.Osmanı koymuştur.kimide Hz.Aliyi .yani bir Ehlisünnet Hz.Aliyi 3.sıraya alabilir hiçbir sakınca yoktur.bu onu ehlisünnetten sünillikten çıkarmaz.

                  Ensardan saideoğulları toplanmıştı kendi aralarında halife seçiyorlardı.Ebubekir ve Ömer duydular bunu derhal olay yerine sakifeye gittiler.fitne çıkmaması için bir an önce halifeyi seçtiler devletin başı boş kalmamalıydı.orada aralarında en faziletlisi Ebubekir idi o seçildi.Kendisi peygamberin mağara arkadaşı .yakın arkadaşı malını canını islama adamış biriydi.biat edildi ona.Sorun Ebubekir ve Ömerde değil o sırada sakifede toplanan ensardan bazı kişiler onlar acele etti
                  [/quote]

                  Hep yazdım yine yazacağım. Ehlisünnet Ehlibeyte inanmamaktadır. onlara göre Ehlibeytin hiç bir değeri yoktur. Ehlibeyt eşittir sıfır. Nasıl mı. İşte yukarıdaki alıntı bunun bir delillerinden biridir:

                  Ebubekir halife Ali de
                  Ebubekir sahabi Ali de
                  Ebubekir ilk müslümanlardan Ali de
                  Ebubekir Peygambere akraba, Ali fazlasıyla
                  Ebubekir Peygamberin arkadaşı Ali de
                  bunları ne kadar çoğaltırsanız çoğaltın Ali'nin Ebubekire fazlalığı vardır eksikliği yoktur bu konularda. Ama bir nokta var ki Ali'de var Ebubekirde yok:

                  EBUBEKİR EHLİBEYTTEN DEĞİL ALİ EHLİBEYTTENDİR.
                  Şimdi her iki konuda birbirlerine eşit sayılabilecek (Ali üstündür) iken, Ebubekir Ehlibeytten olmayıp Ali Ehlibeytten olduğu halde eğer Ali Ebubekirden üstün olamıyorsa, o zaman Ehlibetin değeri nedir? Eşittir sıfır! Etkisiz. Aliye hiç bir etki katmıyor hiç bir fazilet katmıyor! İşte Ehli sünnette Ehlibeytin değeri sıfırdır. Zaten Ali'nin Ehlibeyt sıfatı değil halife ve sahabi sıfatı zikredilir sünnilerce ve değeri de bu yüzden görülür.

                  Peygamber müteaddid defalarca kendinden sonra Ali'nin halife olduğunu, Ali'nin kendisine vasi olduğunu, Ali'nin kendisinden olduğunu buyurmuş ilan etmiş ve Gadiri Hum'da onun için tüm ashabdan biat almıştır. Bunlar sünni kitaplarda da böyledir. Ör: Bahar yayınlarından çıkan İbnül Esir'in İslam Tarihi (ki ilk dönem tarih kitaplarındandır) 2. cildinin 64. sayfasında şöyle denir: ...Bunun üzerine Peygamber Ali'ye sen benden sonra halifemsin."

                  Böyleyken fitne çıkmasın isteyenler neden Peygamberimizin bu uygulama ve kati sözlerini söyleyerek ensarı susturmadılar, da hilafeti kendileri gasbettiler?

                  Ebubekir Peygambere Ali a.s'dan yakın değildi. bunun delili sayısızdır. Örneğin tayyi meşviy, (kızarmış kuş eti) hadisine göre Peygamberimiz getirilen kuş etini yemek için Rabbim bana en sevdiğini gönder demiş, bunun üzerine Ali gelmiştir. kardeşlik eşleştirmesinde Ebubekiri değil Ali'yi kendine kardeş olarak seçmiştir. Hac emirliğinde Tevbe suresini Müşriklere okumak üzere Ebubekire verdiği görevi ondan alarak Ali'ye vermiştir. Sebep olarak da Cebrail'in Bunu sen ya da senden birisi (Ebubekir ondan birisi değildi) tebliğ edebilir demesini söylemiştir. Kendinden sonra sapmamak için Kur'an ve ashabını/gasıp halifeleri değil Ehlibeytini bırakmıştır ki bu durumda Ehlibeytten olan Ebubekire uymak, sarılmak sapma nedenidir. Aliye uyulmalıydı.

                  [quote author=Qom u aşk link=topic=7140.msg47070#msg47070 date=1249774767]
                  Kızılbaşı bilmiyorum da bu ayetten yorumunu okuduğum şia alimleri ebubekirin kafir olduğu sonucuna ulaşmış değiller. bunu böyle bir konu için delil samıyorlar tam tersine bu ayetin sünniler gibi yanlış anlaşılmasına mahal vermiyorlar. ayeti en doğru biçimde anlıyorlar

                  kızılbaşın da açıkladığı gibi ayetteki kelimelerde sayı kullanımı çok dikkat çekici

                  "eğer siz Muhammede yardım etmezseniz Allah ona yardım edecektir nitekim mağarada bulunan iki kişiden biri olarak ona yardım etmişti..."

                  gördüğünüz gibi burada Peygamberi s.a.a. Ebubekirden ayırarak ikişiden biri olarak diyor. iki kişi mağarda vardı ancak Allah ikisine birden değil birine yardım etti. eğer Ebubekir gerçek dost olsaydı o zaman ayet şöyle olması gerekirdi:
                  "mağarada iki kişiyken Allah onlara yardım etti..."

                  bu yüzden ayet sünnilerin Ebubekirin faziletine delil göstermelerinin tersine onun berbatlığına delil Resulden ayrılmayı hak edecek biçimde hitaba muhatap olduğuna delildir...

                  bu önemli ayrıntı konuyu açan ondörtmasum kardeşimizin seçtiği mealde yanlış meal nedeniyle tam anlaşılmıyor ancak bir sonraki ademtoprakın seçtiği daha sahih mealde daha net görülüyor... ondörtmasum da bu şekilde meali değiştirirse ayet daha net anlaşılır.

                  sünniler "akadaşına üzülme Allah bizimle beraberdir" cümlesine bakarak demek peygamber s.a.a in arkadaşı o zaman bundan büyük fazilet mi olur diyerek yine yanlış istidlale kalkışıyorlar oysa burada algı hatası vardır. peygamberle arkadaş olmak peygamber gibi olumlu sıfatın arkadaşlık bağıyla sanki diğerine de yansıyacağı yanılgısıdır. arkadaşık çok genel bir kavramdır. asker arkadaşı zindan arkadaşı çocukluk arkadaşı... birbirinden temel temele zıt insanlar bile şartlar öyle olur ki arkadaş olmak zorunda kalırlar bu onların inanç ve kalite bakımından benzeş olmalarını gerektirmez.

                  nitekim kızılbaş, Yusuf a.s. kıssasından bunu örneklendirmiş. Yusuf peygamber a.s. ın zindandaki arkadaşları müşrikti..
                  arkadaşlık sebebiyle peygambere ait iyi nitelik yanındakine verilemeyeceği gibi bu benzetme ile kimse Peygamber s.a.a.in yanındakinin de müşrik olduğu iddiasında bulunmuyor..

                  yine ayetin devamında Allahın yardımı indirdiği, sükuneti, huzuru, gibi kelimeler hep tekildir. yaniAllah yardımını iki kişilerken Ebubekiri layık olmaması nedeniyle ayırıp sadece Peygamber s.a.a e indirdi.
                  Allah bizimle berabedir şeklinde Peygamber s.a.s. Ebubekire olan sözüne gelince bu da onun olmayan faziletine bir şey katmaz.çünkü Allahın beraber olması değişik ayetlerde değişik anlamda bazen rahmet bazen azap bazen kontrol niteliğinde kullanılmıştır. günah işlemek için buluşan iki kişinin 3.sü şeytan 4. Allah'tır dendiğinde şimdi Allah onlara fazilet mi katıyorlar. hatta toplanan üç kişiden ikisi iyi biri kötülük için bile olduğunda Allah yine onlarla beraberdir yani onları birbirinden ayırabilecek kadar bilgi ve kontrol sahibidir anlamına gelir..

                  görüldüğü gibi ehli sünnetin en büyüğümüz dediği Ebubekir ile ilgili dediği ve onun faziletine delil gösterilen tek ayet bile onun aleyhinedir...
                  halbuki buna karşı aynı anda ehli sünnetin asla inkar edemeyeceği bir olay daha vardır. tam bu esnada ebubekir de dahil hiç kimsenin canından korktuğu için O hazretin yatağına yatmayı kabul etmemesi bu canını satmak anlamına gelen tehlikeli görevi sadece İmam Ali a.s. ın kabul ettiği gerçeğidir.
                  Peygamber s.a.a. bu olayı merak etmekte ve tek dostunun hayatından şüphe etmektedir. bunun üzerine ayet iner:
                  Allahın öyle erleri vardır ki Allah yolunda canlarını satarlar oysa Allah kullarına karşı çok merhametlidir...fazilet mi işte
                  dost mu işte
                  dost kötü günde belli olur
                  fazilet yarışı için Ebubekiri öne geçirenler biz de Ali a.s'a inanıyoruz deme hakkına sahip değillerdir bu iki olayı kıyasladıklarında..

                  çünkü fazilet fazlalık demektir. Allahın diğerlerine vermediği ayrıcalıklı makam demektir kulların bunun için yaptıkları amel neticesinde verilir. Ebubekir Ali a.s. dan faziletlidir dediğinde bu aynı zamanda Ebubekirin yanında Ali a.s. faziletsizdir ikisinden biri tercih edilmesi gerektiğinde ebubekir tercih edilir demektir ki bu da ne kitaba ne akla ne yere ne göğe ne imana sığar...
                  [/quote]

                  [quote author=f_altan link=topic=7140.msg47215#msg47215 date=1249858849]
                  Mağara Ayetinin Delil Getirilmesi Ve Onun Cevabı
                  Şeyh (Sünni alimi) : Cedel yapmıyorum demeniz şaşırtıcıdır; oysa yine de cedel yapıyorsunuz. Acaba Allah-u Teâla Kur'ân'ı Kerim'in 9. suresinin (Tevbe) 40. ayetinde şöyle buyurmuyor mu?:
                  "Eğer siz ona (Peygambere) yardım etmezseniz bilin ki, Allah ona zaten yardım etmişti. Hani küfredenler onu iki kişinin ikincisi olarak yurdundan çıkardıklarında, mağarada bulundukları bir sırada arkadaşına şöyle diyordu: "Tasalanma, Allah bizimle." Bunun üzerine Allah ona sükunet indirdi ve kendisini sizin görmediğiniz ordularla destekledi..."

                  Bu ayet, önceki ayeti teyit etmesinin yanı sıra, "Vellezine meahu" (onunla beraber olanlar) cümlesinden de, hicret gecesi mağarada Resulullah (s.a.a)'le beraber olan Ebu Bekir'in ümmetin hepsinden daha faziletli ve şerefli olduğuna en büyük delildir. Ayrıca Resulullah (s.a.a) batini ilimle Ebu Bekir'in O Hazretin halifesi olacağını ve kendisinden sonra da bir halifenin varlığının olması gerektiğini bildiğinden, onu da kendisiyle birlikte götürerek koruması gerekirdi. Bu yüzden onu da düşmanların eline düşmemesi için kendisiyle beraber götürdü. Ondan başka hiç kimseyi de yanına almadı. Bu yüzden diyoruz ki halife olmak ilk olarak onun hakkı idi.

                  Davetçi (Şii alimi) : Sizler Ehl-i Sünnet gözlüğünü çıkarıp bir kenara bırakmadıkça, çıplak gözle tarafsız ve taassupsuz bir insan gibi ayete bakmadıkça, ayetin iddianıza herhangi bir delil teşkil etmediğini göremezsiniz.

                  Şeyh: Eğer iddiamızın tersine başka delilleriniz varsa beyan ediniz.

                  Davetçi: Sizden rica ediyorum, bu konuyu kapatalım artık. Çünkü söz sözü açıyor. Böyle olunca da bazıları inat ettiğimizi zannedebilir, işin sonu da kin ve nefrete dönüşebilir .Bizim halifelerin makamına karşı ihanet ettiğimiz de düşünülebilir. Şimdilik herkesin makamı korunmuştur. Boş yere tevil ve tefsir etmenin bir anlamı yoktur.

                  Şeyh: Lütfen işin altından kaçmayın. Emin olun ki, mantıklı deliller kin ve nefret doğurmayacağı gibi gerçekleri de ortaya çıkaracaktır.

                  Davetçi: "İşin altından kaçma" dediğiniz için cevap vermek zorundayım. Kaçma diye bir şey yoktur işin içinde. Ben sadece edebe riayet etmeye çalıştım. Şimdi sözlerimi insaf ve dikkatle dinleyin. Bunun cevabını muhakkik alimler çeşitli yollardan vermişlerdir. Öncelikle şunu belirtelim ki Resul-u Ekrem (s.a.a)'in Ebu Bekir'in kendisinden sonra halife olacağını bildiğinden onun canını korunması Resulullah (s.a.a)'in üzerine farz olduğu iddianız aslı olmayan bir şeydir. Bunun cevabı çok kolaydır. Şöyle ki Peygamber-i Ekrem'in halifesi yalnızca Ebu Bekir olsaydı böyle bir ihtimal olabilirdi. Oysa Hulefa-i Raşid'in halifelerinin 4 kişi olduğunu sizin kendiniz söylüyorsunuz. Durum böyle iken getirdiğiniz delile göre Resulullah (s.a.a)'in dört halifenin dördünü de yanında götürmesi gerekiyordu. Yoksa birinin canını kurtarıp da diğer üçünü tehlikeye atması, hatta o kalan üçünden birini de kesinlikle düşmanın hücumuna uğrayacak şekilde yatağına yatırması bu delille hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır.

                  Taberi'nin kendi tarihinin üçünü cildinde yazdığına göre, Ebu Bekir Resulullah (s.a.a)'in ne zaman hicret edeceğinden haberi bile yoktu. Hz. Ali (a.s)'ın yanına giderek Hz. Peygamber'in ne durumda olduğunu sordu. O da onun mağaraya gittiğini, işi varsa oraya gitmesi gerektiğini söyledi. Ebu Bekir de koşarak yarı yolda Resulullah (s.a.a)'e ulaştı. Böylece mecbur beraberce yola devam ettiler. Bundan da anlaşılıyor ki Peygamber-i Ekrem (s.a.a) onu kendisiyle birlikte götürmek istememiştir. Aksine o izinsiz olarak Resulullah'ın yanına gidip yarı yoldan sonra onunla beraber yola devam etmiştir.

                  Hatta bazı hadislere göre Hz. Peygamber (s.a.a)'in Ebu Bekir'i yanında götürmesinin sebebinin tesadüfi, fitne çıkmaması ve düşmana haber vermesinden korktuğundan dolayı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim sizin insaflı alimleriniz buna itiraf etmişlerdir. Örneğin: Sizin ünlü alimlerinizden olan Şeyh Ebu'l Kasım bin Sabbağ "En-Nur'u ve'l-Burhan" adlı kitabında Muhammed bin İshak'dan, o da Hassan bin Sabit-i Ensari'den şöyle rivayet etmiştir:

                  "Hz. Peygamber (s.a.a)'in hicretinden önce Umre için Mekke'ye gittim. Kureyş müşriklerinin Resulullah (s.a.a)'in ashabına sövdüklerini gördüm. O sırada Resulullah (s.a.a) Ali'ye kendi yatağında yatmasını emretti. Ebu Kuhafe'nin oğlu Ebu Bekir'in düşmanlara haber vermesinden korktuğundan dolayı onu yanına olarak mağaraya doğru hareket ettiler."

                  Ayetteki istişhat yeri ve fazilet sebebini beyan etmiş olsaydınız çok iyi olurdu. Resulullah (s.a.a)'la birlikte yolculuk yapmak, hilafetin ispatı için nasıl bir delil olabilir?!

                  Şeyh: İstişhat yeri apaçık malumdur. Birincisi; Resulullah (s.a.a) ile birlikte olması ve Allah'ın ona Resulullah (s.a.a)'in arkadaşı demesi. İkincisi de şu ki; Allah Teala Resulullah'ın dilinden şöyle buyuruyor: "Allah bizimle beraberdir."(Tevbe:40.) Üçüncü olarak da; Allah tarafından Ebu Bekir'e sekine (manevi bir güç) inmesi, onun faziletine büyük bir delildir. Bunların hepsi onun efdalliği ve halifelikte öncelik hakkına sahip olduğunu göstermektedir.

                  Davetçi: Kimse, Ebu Bekir'in mertebelerini inkar etmiyor. Zira o yaşlı bir Müslüman, ashabın büyüklerinden ve Resulullah (s.a.a)'in zevcesinin babası (yani kayın pederi) idi. Ama sizin az önce saydığınız deliller, Ebu Bekir'e özel bir faziletin ve halifelikte öncelik hakkına sahip olduğunun ispatı için yeterli değildir.

                  Garezsiz yabancı birisinin karşısına, ona özel bir fazilet ispat etmek için bu ayet hakkında yaptığınız beyanlarla çıkarsanız, kesinlikle itiraza maruz kalırsınız. Zira sizin cevabınıza karşılık derler ki: İyilerle arkadaş olmak tek başına faziletli ve üstün olmak için yeterli değildir. Birçok yolculuklarda iyiler kötülerle ve kafirler de Müslümanlarla arkadaş oluyorlar. Nitekim yolculukta bunlar daha çok göze çarpmaktadır.

                  Şahit ve Örnekler

                  Yusuf suresinin 39. ayetinde de görüldüğü üzere Hz. Yusuf (a.s) zindanda iken iki arkadaşı vardı. Ayette şöyle buyurmaktadır:
                  "Ey benim zindan arkadaşlarım! Parçalara bölünüp fırkalaşmış Rabler mi daha hayırlıdır, Vahid ve Kahhar olan Allah mı?"

                  Müfessirler bu ayet hakkında şöyle diyorlar: Yusuf'u zindana götürdüklerinde, kralın aşçı ve sakisi olan iki kafiri de onunla birlikte zindana götürdüler. Bu üç kişi 5 yıl boyunca bir yerde kaldılar. Ayette görüldüğü gibi Hz. Yusuf (a.s) onlara "arkadaşlarım" diye hitap ediyor. Acaba Peygamberin o iki kafire arkadaş diye hitap etmesi onların fazilet ve şereflerini mi ispatlamaktadır. Yoksa onlar iman mı etmişlerdi? Halbuki müfessir ve tarihçilerin hepsi, onların beş yıl arkadaşlıktan sonra kafir olarak Hz. Yusuf'un yanından ayrıldıklarını söylüyorlar.

                  Kehf suresinin 37. ayetinde de Allah Teala şöyle buyuruyor:
                  "Kendisiyle konuşan (imanlı fakir) arkadaşı ona dedi ki: Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni bir adam olarak biçimlendiren Allah'ı inkar mı ettin?"

                  Sizin büyük alimlerinizden olan Fahr-u Razi'nin de "Tefsir-i Kebir"de naklettiği gibi, müfessirlerin geneli bu ayet hakkında şöyle diyorlar: Biri mümin, diğeri de kafir olan iki kardeş vardı. Müminin adı "Yahuda", kafirin ise "Beradus" idi. Aralarında geçen konuşma uzun olduğu için nakletmiyoruz. Ancak görüyorsunuz ki Allah-u Teâla, biri mümin, diğeri de kafir olmasına rağmen onları "arkadaş" olarak nitelendiriyor. Acaba müminin kafirle arkadaş olması, kafire herhangi bir fayda sağladı mı?

                  Cevap olumsuzdur. Demek ki birisiyle arkadaş olmak tek başına fazilet ve üstünlük için yeterli değildir. Bu konu için birçok delil var, ama zaman bundan fazlasına izin vermiyor.

                  Resulullah (s.a.a)'in Ebu Bekir'e "Allah bizimle beraberdir" diye buyurması Allah'ın kesinlikle daima onunla beraber olduğu ve bunun da onun üstünlüğü ve hilafetinin ispatı için delil teşkil ettiği iddianıza gelince; en iyisi bu konudaki inancınızı yeniden gözden geçirin. Çünkü böyle dediğinizde size hemen itiraz ederek şöyle derler. "Allah yalnızca mümin ve evliyalarla mı beraberdir? Mümin olmayan birisiyle beraber değil midir?"

                  Acaba bir yer var mı ki Allah orada bulunmasın? Bir kimse var mı ki Allah onunla beraber olmasın? Bir mecliste hem mümin hem de kafir olursa, Allah'ın yalnızca müminle beraber olduğunu ama kafirle olmadığını akıl kabul eder mi? Nitekim Allah Teala Kur'ân'ın 58. suresi olan Mücadele suresinin 7. ayetinde şöyle buyuruyor:
                  "Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekte bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra yapmakta olduklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Allah, her şeyi bilendir."

                  Bu ve buna benzer ayetlere, akli ve nakli delillere göre, ister mümin olsun ister kafir, ister dost olsun ister düşman, isterse de münafık olsun Allah herkesle beraberdir. İki kişi bir arada olsa ve biri diğerine "Allah bizimle beraberdir" derse, bu karşı tarafın faziletli olduğunu ispat etmez.
                  Nitekim eğer iki iyi adam, ya da iki kötü adam, ya da biri iyi diğeri kötü olan iki kişi bir arada olsalar, yine de Allah onlarla beraberdir.

                  Şeyh: "Allah bizimledir" sözünden maksat, yani biz Allah'ın sevgili kullarıyız; çünkü Allah'a yöneldik, Allah için ve Allah'ın dinini korumaktan ötürü hareket ettik. Bu yüzden Allah'ın lütfü bizi kapsamaktadır.

                  Hakikatin Gözler Önüne Serilmesi

                  Davetçi: Bunun anlamı dediğiniz şekilde olsa dahi, yine size itiraz ederek diyecekler ki: Böyle bir şey hiçbir kimsenin ebedi saadetine delil olamaz. Çünkü Allah, kulların amellerine bakar. Bir zamanlar amelleri iyi olup Allah'ın rahmet ve lütfüne şamil niceleri vardı; sonraları kötü amelleri sonucu ve imtihan zamanında başarısız oldukları için Allah onlara buğz edip onları rahmetinden mahrum bırakmış ve onlar da melun olmuşlardır.

                  Nitekim İblis yıllar boyunca Allah'a halis niyetle ibadet etti. Ama Allah'ın emrine isyan ettiği, heva ve hevesine tabi olduğu an Allah'ın rahmetinden mahrum kalarak kıyamete kadar lanetlenmiş oldu. Allah Teala ona şöyle buyurdu:
                  "Öyleyse oradan (cennetten) çık; çünkü sen kovulmuş bulunmaktasın. Şüphesiz Din (kıyamet) gününe kadar lanet senin üzerinedir." (Hicr: 34-35.)

                  Biliyorsunuz, örnekte münakaşa olmaz. Bunları konunun iyi bir şekilde anlaşılabilmesi için söylüyorum.
                  İnsanlar da aynıdır. Onların da içinde niceleri vardı ki önceleri Allah'ın dostlarıydılar; ama imtihan vakti olunca Allah'ın düşmanı haline gelmişlerdir. Burada örnek olarak iki kişiye değineceğiz. Kur'ân-ı Kerim'in insanların ibret alması ve ümmetin gafillerinin uyanması için onlara işaret etmiştir.

                  Bel'am Bin Baura

                  Onlardan biri Bel'am bin Baura'dır. Bel'am Hz. Musa (a.s)'ın zamanında Allah'a o kadar çok yakındı ki, Allah ona İsm-i A'zamını vermişti. Bir defa dua etmekle Hz. Musa (a.s)'ı "Tiyh" vadisinde şaşkın hale getirmiştir. Ama imtihan zamanı gelince, makam sevgisi onu Allah' a isyana ve şeytana itaat etmeye itmiştir. Böylece cehennemi de satın almıştır. Müfessir ve tarihçilerin hepsi onun durumunu yazmışlardır. Fahr-u Razi de kendi tefsirinin 4. cildinin 463. sayfasında İbn-i Abbas, İbn-i Mes'ud ve Mücahid'den naklen onun hikayesini nakletmektedir.

                  Allah-u Teala A'raf suresinin 175. ayetinde şöyle buyuruyor:
                  "Onlara, şu adamın haberini de oku: Kendisine ayetlerimizi vermiştik; onlardan sıyrılıp çıktı, şeytan da onu peşine taktı; nihayet o, azgınlardan oluverdi."

                  Abid Bersisa

                  Ötekisi ise Abid Bersisa'dır. Bu da önceleri Allah'a öylesine yakındı ki duaları kabul oluyordu. Ama imtihan edildikten sonra sonu hayırlı olmadı. Şeytanın hilesine aldanarak bir kızla zina etti. Bu yüzden de bütün zahmetleri boşa çıktı. Sonra darağacına asılarak kafir olarak dünyadan gitti. Bunun için Allah Teala Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

                  "Durumları, şeytanın durumuna benziyor. Hani, şeytan insana küfret-inkar et der, insan küfür ve inkara sapınca da şöyle konuşur: ‘Vallahi ben senden uzağım; ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım!' Bu yüzden ikisinin de sonu, içinde sürekli kalacakları ateşe girmek oldu. Zalimlerin cezası işte budur."(Haşr: 16-17.)

                  Demek ki bir insandan belli bir zaman iyi bir amel görülürse, bu onun akıbetinin hayırlı olacağını ispatlamaz Onun için şöyle dua etmemiz buyurulmuştur: "Allah'ım, işlerimin sonunu hayır kıl."

                  "Ayrıca, "Mean-i Beyan" ilminde şöyle bir şey vardır: Bir cümlede bir şey özellikle vurgulanıyorsa, bunun sebebi muhatabın şek ve şüphede olduğu içindir. Ayet-i Kerime'nin cümle-i ismiyye ve in-i müşeddede ile başlaması, karşı tarafın akidesinin bozukluğunu, tezelzül ve tevehhüme kapıldığını, şek ve şüphede olduğunu gösteriyor.

                  Şeyh: İnsaflı olun biraz. Sizin gibi birisinin bu konuda İblis, Bel'am-i Baura ve Bersisa'yı örnek getirmesi doğru değildi.

                  Davetçi: Kusura bakmayın, az önce örnekte münakaşa olmaz dediğimi duymadınız mı? İlmi ve mezhebi münazaralarda örnekler konunun iyice anlaşılabilmesi için getirilmektedir. Allah şahittir ki, misal ve şahit getirirken hiçbir zaman ihanet kastım yoktur. Sadece kendi görüş ve akidemi ispat etmek için aklımda olanları söyledim.

                  Şeyh: Ayetin kendisinde Ebu Bekir'in faziletini ispat eden karine vardır. Çünkü ayette şöyle buyuruyor: "Feenzele sekinetehu aleyh" (Allah, sükunetini ona indirdi.) Sekinetehu'daki zamir ("ona" kelimesinden maksat) Ebu Bekir'dir. Bu da açıkça Ebu Bekir'in başkalarından daha faziletli ve üstün olduğunu ortaya koymakta ve sizin gibilerin de yanlış düşüncesini ortadan kaldırmaktadır.

                  Davetçi: Yanılıyorsunuz, "Sekinetehu"daki zamir, Resulullah'a dönmektedir. Sekine (sükunet), Resulullah'a inmiştir; Ebu Bekir'e değil. Çünkü cümlenin hemen arkasından şöyle buyuruyor: "Ve eyyedehu bicunudin lem terevha" (Kendisini, sizin görmediğiniz ordularla destekledi.) Hakkın ordusuyla desteklenmek, kesinlikle Resulullah'ın hakkıdır; Ebu Bekir'in değil.

                  Şeyh: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellemin) bu ordularla desteklenmesi kesin ve belli bir şeydir. Ama Ebu Bekir (r.z), Resulullah'la beraber olduğu için o da nasipsiz değildi.

                  Davetçi: Eğer ikisi de İlahi rahmete nail olsa idiler, o zaman ayetin bütün cümlelerindeki zamirler tesniye olarak gelmesi gerekirdi. Halbuki önceki ve sonraki bütün zamirler müfret (tekil) olarak getirilmiştir; tâ ki Resulullah (s.a.a)'in yüksek makamı ve Allah'tan gelen rahmet ve inayetlerin O'nun şahsına ait olduğu ispat ve belli olsun. Eğer Resulullah'ın tufeylisi olarak başka birilerine de rahmet ve sekine inmiş olsaydı, onun adı zikredilirdi. Bu ve benzeri ayetler, sekine ve rahmetin yalnızca Resulullah (s.a.a)'e ait olduğunu ortaya koymaktalar.

                  Şeyh: Resulullah (s.a.a)'in sekine (sükunet) ve rahmete ihtiyacı yoktu. Çünkü sekine O'nda her zaman mevcuttu. Buna binaen sekine, yalnızca Ebu Bekir'e inmiştir.

                  Davetçi: Neden aynı şeyleri tekrar ederek meclisin vaktini alıyorsunuz. Hangi delile göre Hatem'ul-Enbiya'nın sekineye (sükunete) ihtiyacı olmadığını söylüyorsunuz? İster Peygamber olsun ister olmasın, herkesin Allah'ın rahmetine ihtiyacı vardır. Huneyn kıssasında Tevbe suresinin 26. ayetinde Allah-u Teâla'nın şöyle buyurduğunu unuttunuz mu?: "Sonra Allah, resulünün üzerine de, müminlerin üzerine de sükunetini indirdi."

                  Fetih suresinin 26. ayetinde de yine, sekinenin Resulullah'a ve müminlere indiği vurgulanmıştır. Bu ayetlerde Resul-ü Ekrem (s.a.a)'den sonra müminlere de değinilmiştir. Eğer Ğar (mağara) ayetinde, Ebu Bekir müminlerden sayılmış olsaydı, sükunet ve sekineye meşmul olarak zamirlerin tesniye olarak zikredilmesi ya da onun isminin ayrıca anılması gerekirdi. Bu mesele o kadar açıktır ki, sizin insaflı alimleriniz de ayetteki zamirin Ebu Bekir'e ait olmadığını söylemişlerdir.

                  Siz beylerin, Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Abdullah İskafi'nin (Mutezilenin büyük alimlerindendir) "Nakz'ul- Osmaniyye" adlı kitabını okuması çok iyi olur. Bu insaflı alimin, Ebu Osman Cahiz'in tutarsız sözlerinin cevabında hakkı nasıl da aşikar ettiğine bir bakınız. İbn-i Ebi'l- Hadid de "Nehc'ul- Belağa Şerhi"nin 3. cildinin 253. sayfasından 281. sayfasına kadar, onun verdiği cevaplardan bazılarını naklediyor.

                  Bütün bunlara ilave olarak, ayette bir cümle var ki sizin söylediğinizin tam aksini ispat ediyor. O cümle şöyledir: Resulullah (s.a.a), Ebu Bekir'e mahzun olma diyerek onun hüzünlenip gamlanmasına engel oluyor. Bu cümle Ebu Bekir'in o anda hüzünlü olduğunu gösteriyor. Acaba Ebu Bekir'in hüzünlü olması, iyi bir amel miydi yoksa kötü bir amel mi? Eğer iyi bir ameldiyse, sizin de bildiğiniz gibi Resulullah (s.a.a) hiçbir zaman birinin iyi bir ameline engel olmazdı. Ama eğer kötü bir amel idiyse, öyleyse bu amelin sahibi faziletli birisi değildir. Faziletli olmayan birisi de Allah'ın rahmetine şamil olamayacağı gibi ona sükunet de nazil olmaz. Şeref ve fazilet yalnızca evliyalara, müminlere ve Allah'ın dostlarına aittir. Evliyaların bir takım alametleri vardır. Onlar o alametlerle tanınırlar. Bunların en önemlisi Kur'ân-ı Kerim'de buyrulduğu gibi evliyalar hiçbir olayın karşısında korkmaz ve hüzne kapılmazlardı. Aksine, direnip sabrederlerdi.
                  Yunus suresinin 62. ayetinde Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:
                  "Biliniz ki; Allah'ın velileri için korku yoktur, onlar mahzun olacak değillerdir."

                  (Söz buraya ulaşınca, herkes saatlerine bakıp gece yarısını geçti dediler. Nevvab efendi; "Kıble sahibin sözü, mezkur ayetin hakkında henüz bitmemiş, daha söylenecek çok söz vardır bir sonuca ulaşamadık" dedi. Beyler de; "Gerek yoktur, daha fazla zahmet vermeyelim, gerisi yarın akşama kalsın" diye cevap verdiler. O gece Resulullah (s.a.a)'in bi'setinin yıl dönümü ve büyük bayramlardan biri olduğu için meclise pastalar, tatlılar, şerbetler getirdiler; meclis neşeli bir şekilde son buldu.)

                  (PEŞAVER GECELERİ'den aktardık, daha geniş bilgi isteyen o kitaba müraacaat edebilir.)
                  [/quote]

                  Yorum


                    #84
                    Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                    [quote author=faramirofgondor link=topic=25030.msg170250#msg170250 date=1376429691]

                    WHAT!? Bu nedir?
                    [/quote]

                    Abdullah'ın oğlu, Allah'ın kulunun oğlu demek; aşırı gitme, iftira atma, önemseyip de tek cümle ile sorduğum soruya cevap ver heyecanlanma, her şeyin cevabı var ama düzenli gidelim dedim...

                    hani artık şu soruma cevap versen diyorum?

                    Yorum


                      #85
                      Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                      [quote author=faramirofgondor link=topic=25030.msg170251#msg170251 date=1376430605]
                      Hz. Ali'NİN OĞULLARINA FALAN isimleri koymasıyla ilgili. Yezid ve Muaviye isimlerinde iyi kişiler varsa eskilerden sahabeden mesela. Bu ismi çocuğunuza koyar mıydınız?
                      [/quote]

                      değerli kardeşim ben soruna cevap verdim.Alinin(AS) çocuklarına koyduğu isimlerin malum kişiler olmadığının şia kaynaklarından ispatı.Polemiğe girme niyetim yok.
                      Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
                      İmam Ali (a.s)

                      Yorum


                        #86
                        Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                        [quote author=selmancan link=topic=25030.msg170253#msg170253 date=1376430874]
                        Abdullah'ın oğlu, Allah'ın kulunun oğlu demek; aşırı gitme, iftira atma, önemseyip de tek cümle ile sorduğum soruya cevap ver heyecanlanma, her şeyin cevabı var ama düzenli gidelim dedim...

                        hani artık şu soruma cevap versen diyorum?
                        [/quote]


                        doğru konuş.

                        Yorum


                          #87
                          Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                          Sen ilk 3 halife kafirdin DEMEDİN. Ama attığın hutbeler evet osmana karşı ciddi bir aşağılama var ondan önce de övgü var. misal muaviye imam baştan ey muaviye allah için beni dinlersen.. diye başlamış, sonra da atanı, dayını, falanını filanını öldürdüğüm kılıç yanımda istersen karşıma çık demiş. Neyse ben yazıcağımı yazdım. Daha da ekliyecek bir şey yok. Ama istersen bu konuşmada edebi aşana Allah'IN LANETİ OLSUN DİYELİM VE AMİN DİYEREK DE EKLİYELİM.

                          Yorum


                            #88
                            Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                            yanlış olan ne var? Abdullah'ın oğlu geçmişte örnek insanlarca kullanılan bir hitap şekli. incindiysen demem bi daha. ama sen de benim demediğim bir şeyi bana yamamaya çalışma. ben hiç bir metinde üçüne kafir deniyor diye bir yorum da ima da etmedim. ama sen hani nerede kafir diyor diye sanki ben demişim gibi bana sordun. ben onu düzelt dedim. sen uzatıp durdun.

                            üç halife konusunda bu sitede yeterince bilgi var ama yine aynı fazilet uydurmalarını paylaştığınızda bizim de bunları düzeltmek görevimiz. bakın bu sitede bu üç halifenin Peygamber s.a.a'e suikast düzenleyip düzenlemedikleri bile konuşulmuş:

                            http://www.velayet.com/Forum/ihtilaf...k-t9598.0.html

                            İmam Ali a.s'ın üç halifeye vefasız hain yalancı ... dediği de yazılı. hem de sünni kaynaklarda. onların arasında sorun vardı demek için illa da şii kaynaklara müracaat gerekmiyor. zaten inanmıyorsunuz ya.. eğer inansanız bu konu böyle uzayıp gitmez. Çünkü şii kaynalarımızda bu üç halifeyle ilgili öyle net hadisler var ki konuşmaya gerek yok. ama biz bu kaynakların güvenilir olduğunu önce sizin güvendiğiniz kaynaklardan ispatlıyoruz ki nura gelin...

                            Yorum


                              #89
                              Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                              [quote author=Qom u aşk link=topic=7140.msg47238#msg47238 date=1249892055]
                              "Hazreti Yusufun arkadaşlarının zindan arkadaşlarının kafirliği ya da imanlılığı hakkında bir beyan yoktur. "
                              Mehmet kardeşim:
                              Yusuf a.s.'ın zindan arkadaşları kafirdi. bunu Yusuf a.s.'ın:

                              ... birden çok tanrı mı yoksa bir olan kahhar Rab mi tapılmaya layıktır" cümlesinden anlıyoruz onlar çok tanrıcı müşrik olmasa ne Yusuf a.s. bu tebliğde bulunur ne de Kur'an Onun uzun zindan hayatındaki binlerce konuşmasından bu bölümü alıntılar.. burdan anlıyoruz ki onlar müşrikti ve Kur'an bunlar için Yusuf a.s.'ın sahabesi kelimesini kullanıyor. Öyleyse müşrikler de Peygamberlerin a.s. sahabesi olabilirler. zaten Kur'andaki:

                              "Cennet ashabı ile Cehennem ashabı bir olmaz, Cennet ashabı! işte kurtulanlar bunlardır" haşr suresi... gibi onlarca ayetten de açıkça anlayabiliriz. Ashab sahabi kelimesinin çoğuludur ve Kur'anda peygamberlerin çağrısına uymayan guruba da ashab diyor.

                              Öyleyse Peygamberlerin cennet ashabı olduğu gibi cehenneme gideceği kesinleşmiş ashabı da vardır. Biz ikinci kısmı silip ashab kelimesini sadece cennetlikler için kullanırsak dini anlama ve anlatma konusundaki rivayetleri ashabın (cennet ve cehennemliklerin tümünün) davranışlarını yanlış yorumlarız.. Allah korusun Peygamber s.a.a.'in cehennemlik ashabını örnek alıp onların peşine takılabiliriz..

                              buraya kadar konuyu şahıslardan bağımsız olarak anlattım. Ebubekir meselesine gelince biz onun mağara ayeti ile faziletinin deil faziletsizliğinin öğrenilebileceğini vurguluyoruz...

                              "Ayrıca kafir bile olsalar, zindan arkadaşlığı kişinin kendi tercihi ile belirlemediği arkadaşlar. Ancak Mekkede Medineye hicret için çıkarken Rasulullahın İmam Aliyi kendisini temsilen yerine evinde bırakması ve hicret gibi çok önemli bir olayda, hazreti Ebu Bekiri de yanında bulundurması biz inanıyoruz ki Hazreti Ebu Bekire bir değer kazandırır. İnsanın önemli olaylarda önemli işlerde yanında bulundurmak istediği insanlar önemsiz olabilir mi?"

                              şeklindeki değerlendirmenize gelince:

                              buna da katılmıyorum; çünkü eğer zindanda mecburi buluşmadan dolayı sahabe kelimesi kullanılmıştır diyorsunuz eğer sahabe kelimesi kutsal olsaydı Allah zindandaki mecburi de olsa bu birliktelik için sahabi kelimesini kullanmaz onun yerine arkadaşlığı ifade eden başka kelime kullanırdı arapçada kelime mi yok...

                              En önemli hicret yolculuğunda Ebubekirin Peygamber s.a.a. eşlik etmesine gelince; Sünni kaynaklardaki, hicret gecesinin öncesinde oturup ikisinin planladıklarını ve birlikte gizlice yola çıkma kararı aldıkları yönündeki uydurma rivayetlere karşın, şiada başka rivayet vardır. Hicret gecesi sabahında Ebubekir olaydan habersiz Peygamber s.a.a.in evine gelir ve Ali a.s. ile karşılaşır, Ali a.s. ona Peygamber s.a.a.in sevr tarafına gittiğini söyler. Ebubekir Peygamber s.a.a'e yetişir onunla sevre girer..

                              Ebubekirin fazileti yoktur. birlikte arkadaşlık Peygamber s.a.a.in seçimi değildir. Bu noktada sünnilerin o halde neden yanından kovmadı birlikte götürdü itirazlarına da, Peygamber s.a.a. yanından ne zaman kimi kovdu ki. (sözüm yanlış anlaşılmasın) nice münafıkları bile Peygamber s.a.a. onca eleştirilere rağmen yanında tutmadı mı.. Kendine ne eziyet edenlere katlanmadı mı...

                              O sadece Emevi lanetliklerini kovdu yanından... diğerlerine de süre ve şans verdi... uslananlar uslandı uslanmayanlar dini bulandırma imkanı buldular... İmameti dinden soyup çıkardılar.. günümüzde müslümanların parçalanmasına sebep oldular... dini koruyan ehlibeyt a.s. ile Ebubekiri nasıl bir tutarsınız. Peygamber s.a.a.in sağ tarafına Ali a.s.ı koyarken soluna Ebubekiri koyarsın...

                              önemli işlerde yanında bulundurduğu kişiyi yanında bulundurma niyetini açıklamadıysa biz çok değişik şekillerde anlayabiliriz.. onun fazileti ilk akla gelen konudur oysa başka nedenler de olabilir:

                              örneğin Yezid l.a.in basra valisi kufeye de vali yapılınca basradan kufeye giderken orada sorun çıkarabileck şii elebaşları da yanında getiriyor... bu sadece bir örnek ve bunun çok nedenleri olabilir...

                              Ebubekire hakaret etmiyoruz. Hakkı yerine teslim ediyoruz, ancak şunu diyoruz ki: Ebubekirin kendine yetecek fazileti bile şüpheliyken dini taşıyacak, bize öğretecek hatta "sünneti dindendir" diye dinin teorisyenlerinden biridir konumuna konacak fazileti hiç yoktur...
                              [/quote]

                              Yorum


                                #90
                                Ynt: Şiilere hakaret eden Zulüm Sitesi

                                [quote author=Qom u aşk link=topic=7140.msg47175#msg47175 date=1249844904]
                                kızılbaşın ne için uyarı aldıını anlamadım editlenmiş

                                bu konuda çok mutedil diye tanımladığınız benim de humeyni ve islam inkılabı ile ilgili ruhumu mesteden açıklamalarına şahit olup bu adam nasıl şii olmuyor daha diye iç geçirdiğim adem toprak kardeşimin hassas konusu tüm sünniler gibi Ebubekiri çok sevmek...

                                ihl de okuduğum yıllarda Ebubekir adında bir arkadaşım vardı aynı hocalarak kitapları ve ideolojilere ilgi duyar beraber gezer ancak değişik öğrenci evlerinde kalırdık. İHL'nin son yıllarında camilerde cuma hutbesi vermek üzere öğrenciler hazırlanır. iki defa uygulamalara alışma amacıyla bir vaaz bir de hutbeye çıkmak üzere öğrenciler camilere götürülürdü..

                                Ebubekir kendi adından dolayı halife Ebubekire çok ilgi duyar bizi kıskandırırcasına bir hutbeye hazırlanırdı. odada timurtaş uçarı taklit ederek maun süresinin nuzül sebebi olarak gösterilen Ebubekirin her şeyini infakı olayını bağıra bağıra anlattığı hala gözümün önüne gelir...

                                biz de çok severdik halife Ebubekiri. ilk halife olarak bir yıldız gibi parlar sürekli Peygamberin yanında hiç ayrılmayan dostu olarak görür samimiyetin ve doğruluğun zirvesi görürdük...

                                asla cevaplanamayacak sünni çelişki tutarsızlık ve hurafeler sebebiyle demek bazı öğretilen şeyler yanlışmış deyip de şiaya adım attığım ilk günlerde hadi bakalım Ebubekiri nasıl düşürecekler gözden derdim bir yandan da merak ve hayranlıkla okuduğum şii yazarlar için...

                                en çok yıkıldığım şok olduğum kabul etmekte zorlandığım konulardan biri oldu Ebubekir konusu. keşke buna dokunmasalardı şiiler diye bakıyordum ama keskin şii adalet kılıcı onu da biçmiş atmıştı karşımda erimiş bir buzuldev oluvermişti Ebubekir imajı

                                Ademi toprak kardeşim seni anlıyorum bu duyguların gayet doğal... Ebubekir için biz şiilerin söyledikleri ile sünni rivayetler kıyaslandığında tarihin ne kadar saptırıldığı ve birbirinden uzaklaşan iki ekolün nasıl da aynı konuda km lerce birbirinden uzaklaştığı ilginç bir konudur..

                                ancak gerçekler bunlar kardeşim Ebubekir bu. Sence Ebubekir gerçekten de masum mu, Ebubekirin hataları yok mu. Hem Ali a.s. ı hem de Ebubekiri nasıl sevebiliyorsun. 4 halife bağlamında Ali a.s.ı da diğer halifeler gibi eşit sevdiğini söylemek bana inandırıcı gelmiyor. hatırlıyorum da başta Ebubekir ve Ömer varken 4. halifeye sevgi azalıyordu. çoğu zaman unutuluyor arada kaynayıp gidiyordu.

                                Ebubekir sevgisinin olduğu yerde asla Ehlibeyt kavramı yoktur. bu ikisi birbirini götüren zıtlıklar gibidir. Masum bir Ehlibeyt a.s. inancı taşırsanız Ebubekiri de sevdiğinizi söylerseniz bir sürü sorunlar çıkar karşınıza ve tutarsız olmak için adeta deveyi iğne deliğinden geçirmeniz gerekir...

                                örneğin Ebubekir madem Peygamberin hiç ayrılmaz dostu cahiliye dönemindeyken bile samimi arkadaşı idi üstün samimiyeti ve ... vardı o halde neden ehlibeytten olamadı. Çünkü sizin de kabul etmenize rağmen sisteminize almayıp bir türlü göz önüne alamadığınız bir gerçek şudur ki sahabeyi faziletli sayıyorsanız bunların zirvesinde Hz. Peygamber s.a.a. in önem verdiği onun evinde yetişmiş ve asla günahları gösterilemeyen Kur'an'ın övdüğünden hiç bir gurubun şüphesinin olmadıı Ehlibeyt a.s. sahabenin zirvesindedir.

                                Ali a.s. Ehlibeyttendir. Ebubekir değildir. Öyleyse basit mantıkla daha çok sevgiyi Ali a.s. hakeder. Öyleyse daha çok sevilenin önüne az sevileni geçirmek sorun doğurur.

                                Ebubekiri çok seviyorsanız Ali a.s'ı unutmak zorundasınız. Çünkü Ebubekirin Peygamber s.a.a 'e en yakın olduğunu söylüyorsunuzdur. Ali a.s. ı ise aklı geç gelişmiş sonradan yetişmiş çocuk olarak algılamanız gerekecektir.

                                bu ve buna benzer yığınla sorunlarda o zaman çelişkiler doğacak sisteminizi sahih rivayet ve değerlendirmelere oturtamayacaksınızdır.

                                Fatıma s.a.a i de unutmanız gerekecektir.. Hasan Hüseyni de...

                                zaten öyle yapmadı mı sünniler...

                                Adem kardeşim Ebubekir ile ilgili Alimlerimizden (Allah onlardan razı olsun onları başımızdan eksik etmesin) mağara ayetinde zahiri açıdan görülen objektif anlamları aktardık. Senin yazdığın mealde bunlar açıkça görülüyor. Ebubekirin faziletine delil göstererek ayetin anlamın saptıranın sen olduğundan hiç korkmuyor musun. İnsan yanlış okumuş öğrenmiş olabilir ilk duyduğunda şaşırmış olabilir ama bu konuda delilleri getirirsin ve işte siz de koyun bakalım delillerinizi dersin, yok taassupmuş aşırılıkmış gözün kör olmasıymış bunlar hiç de insanı kurtaracak ilmi cevaplar değil. İnanç ve yaşayış ilkeleri sistemi böylesine hissiyatlar üzerine bina edilmez. edilirse bu inanç insana güç kuvvet vermez

                                inanç alanındaki çelişkilerdendir sanırım sünniyken ölümden korkar sürekli eksiklikler içinde öleceğimi düşünürdüm en güçlü gördüğüm inançlara bile güvenemezdim bu korku esnasında. ama artık Allaha hamd olsun Ehlibeyt a.s'a inanmak insana öylesine güven veriyor ki ehlibeyt dostları arasında ruhum çıkıversin diyorum çoğu zaman... kendimi tam anlamıyla emniyette hissediyorum...

                                başlığı açan arkadaşım izin verirse Ebubekirle ilgili daha başka olumsuz sahih rivayetler incelenirse Ebubekirin kimliği daha da netleşmiş olacak...
                                [/quote]

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X