Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Murakabe

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Murakabe

    Seyr u suluktaki en önemli seylerden biri ve zaruretlerden bir zaruret hükmünde olan is "murakabe" (kontrol)dir.

    salik yola ciktigi ilk adimla birlikte son adima kadar kendini murakabe etmelidir. bu salikin kesin olarak uymasi gereken bi kuraldir.

    Bilinmelidir ki murakabenin birtakim derece ve mertebeleri vardir. salikin baslangic asamalarinda bir tür murakabesi, sonraki merhalelerde ise baska türlü murakabeleri vardir.

    kemale dogru gittikce ve menzilleri, merhaleleri katettikce salikin murakabesi daha da hassasiyet ve derinlik kazanacaktir. öyle ki eger bu merhalelerdeki murakabeler baslangic asamasindaki salike yüklenecek olursa kaldiramaz. süluk yükünü tamamen üzerinden atar veya yanip helak kolur. fakat ilk derecelerdeki murakabenin eseriyle ve sülukun takviyesiyle giderek daha üst asamalardaki murakabeleri yerine getirmeye kadir olur. bu hallerde baslangic asamasindaki bir cok mübah onun icin haram ve yasak olur.

    siddetli murakabenin neticesinde ve ehemmiyet vermenin sonucunda salikin icinde ask hüveyda olmaya baslar. zira mutlak cemale/güzellige ve kemale duyulan ask beserin fitratinda vardir. öünde saklidir. zatina yerlestirilmistir. lakin cokluklara duyulan alaka, maddiyata beslenen sevgi fitri aska perde ceker. ezeli isigin parlamasina mani olur.

    Murakabe neticesinde hicaplar yavas yavas zayiflayarak bilahare yok olurlar. böylece o fitri ask ortaya cikar. cemal ve kemal kaynagina doru insanin ruhuna kilavuzluk eder. afriflerin istilainda bu murakabeye "mey" denir.

    "Be pir-i meykede goftem ki cist rah-e necat
    behast cam-i mey u goft razi pusiden
    Rah-i halvetgeh-i hasim benma ta pes ez in
    mey hurem ba to vu diger gam-i dünya nehurem

    "meykedenin pirine sordum nedir kurtulus yolu
    mey kadehi istedi ve giyinmenin sirrini söyledi
    haslarimin halvetgahinin yolunu kil ki bundan sonra
    mey iceyim seninle ve artik dünya gamini icmeyeyim."




    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Murakabe

    Salik murakabe isinde devamlilik gösterdigi surette Hak Teala sefkat ve merhamet kapsindan ona nurlar tulû ettirecektir. baslangicta bu nurlar simsek gibi ortaya cikip hemen kaybolur. ilerledikce güclenerek kücük yildizlar gibi parlamaya baslar. sonra yine güclenerek ay gibi daha sonra da günes seklinde ortaya cikar. bazen bir cira gibi parlarlar veyab ir kandil gibi yanarlar. bu nurlara ariflerin istilahinda "irfani uyku" derler. bu nurlar berzahi varliklar kabilindendir.

    Ama salik murakabe asamalarindan iyice kuvvet kazanarak gecerse ve murakabeye tam olarak riayet ederse bu nurlar iyice güclenecek, bütün gögü ve yeri, doguyu ve batiyi bir bütün halinde nur olarak görecektir. bu nur nefsin nurudur ki berzah aleminden gectikten sonra aciga cikar.

    lakin gecisin ilk merhalelerinde, nefsin tecellilerinin baslayacagi anda slaik kendi nefsini maddi surette müsahede eder. baska bir deyisle sanki kendisi kendi karsisinda durmustur. bu, nefsin tecerrüdünün baslangic merhalesidir.

    Merhum üstat Allame hac mirza ali Kâzi (Allah ondan razi olsun) söyle bir olay anlatir: "birgün odamdan disari ciktim. gördüm ki evin avlusunda kendim bir kösede sessizce durmusum. tam bir dikkatle kendime baktim. yüzümde bir ben oldugunu gördüm. odaya döndügümde aynaya baktim. yüzümde bir ben vardi. ben bu beni o ana kadar görmemistim."

    Salik bazen de kendini kaybettigini hisseder. her ne kadar ararsa kendini bulamaz. bu müsahedelerin nefsin tecerrüdünün ilk asamalarinda oldugu, zaman ve mekana bagli oldugu söylenmistir. sonra ilahi yardimlarla salik nefsinin tüm hakikatini tam tecerrüt halinde müsahade edebilir.

    merhum Mirza Cevad Meliki Tebrizi (r.a) hakkinda söyle naklediliyor: kendileri on dört yil süresince irfan ve tevhit üstadi Ahund mevla Hüseyin Guli Hamedani (r.a)'in ögrencisiydi. söyle buyuruyordu: "birgün üstat bana buyurdular ki filan ögrencinin terbiye görevi senin özerinedir. o ögrenci cok azimliydi. alti yil boyunca murakabe ve cihatta caba gösterdi. sonunda öyle bir makama vardi ki nefsin idrak edilmesi ve tecerrüdünde tam bir kabiliyet sahibi oldu.

    Bu saadet yolunun yolcusunu üstadin eliyle feyizlendirmek istedim. onu yanima alip üstadin evine götürdüm. istedigim konuyu arz ettikten sonra üstat, 'bu daha bir sey degil ki!' diye buyurdu. sonra birdenbire eliyle isaret ederek, tecerrüt bunun gibidir buyurdular. o ögrenci diyordu ki, bir anda bedenmden ayrilmis oldugumu, kendimin yaninda kendim gibi bir varligin oldugunu gördüm"

    Bilinmelidir ki, berzah varliklarini müsahede etmenin fazla bir serafeti yoktur. asil serafet nefsi tam ve kamil tecerrüt halinde görmektir.

    Nefs bu haldeyken, mücerret hakikati tamamiyla asikar olur. zaman ve mekana kayitli olmayan bir varlik görülür. hatta alemin dogu ve batisini alir. bu sühud ilk merhalelerdeki cüzi sühudun aksine külli manalarin idraki kabilindendir.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Murakabe

      Merhum Ahund'un talebelerinden olan merhum seyyid ahmd kerbelai (r.a)'den söyle naklediliyor: "bir gün bir yerde uyuyordum, birisi beni uyandirdi ve bana söyle dedi: "isfehbediye nurunu² seyretmek istiyorsan yerinden kalk"! gözümü actigimda sonsuz ve sinirsiz bir nur gördüm. alemin dogusu ve batisini kaplamisti" Allahim bizi bununla riziklandir. iste bu nefsin tecelli merhalesidir. bu suretle ve bu keyfiyetle sonsuz nur müsahede edilir.

      Salik, bu merhaleyi gecince o ulvi alemlere uygun, o menzillerin gerektirdigi sekilde murakabesinde evamlilik ve azim sergilerse Allahu tealanin sifatlarini müsahede etmeye muvaffak olur. veya O'nun zat-i mukaddesinin isimlerini külli sekilde müsahede eder.

      bu durumdan salikin birdenbire bütün mevcudati tek bir ilim olarak sühud etmesi mümkündür. ya da bir kudretten baska hicbir kudret olmadigini müsahede etmesi olasidir.

      Bu sifatlarin sühud merhalesidir. isimleri müsahede merhalesi bundan da üstündür. bu merhalede salik sunu suhud eder: bütün alemlerde alim (bilen) birdir. kadir birdir. hayy birdir. sifatlarin idrekindeki bu merhale kalp mertebesinde olusur.

      esref ve ekmeldir. "cünkü salik Allahtan baska kadir, alim, hayy görmeden sabahlar" bu sühud genellikle kuran okuma sirasinda bulunur. bazen kuran okuyan, okuyanin kendisi olmadigini baska birisinin oldugunu hisseder. bazen dinleyenin de baska birisi oldugunu idrak eder.


      Bilinmelidir ki bu sühudun elde edilmesinde kuran okumanin cok tesiri vardir. salikin gece namazinda azaim sureleri okumasi cok iyidir. kiyam halinde birdenbire secdeye kapanmak lutuftan uzak degildir. cuma gecesinin kücük vitir namazinda mübaek sad suresini okumak cok tesirli oldugu tecrübeyle sabit olmustur. bu surenin özellikleri, sevabi hakkinda gelmis olan hadiste beyan edilmistir.

      Salik Allahin muvaffak etmesiyle bu merhaleleri katetikten ve bu müsahedelere vardiktan sonra ilahi cezbeler kendisin kusatir. her an kendisini hakiki fenaya yaklastirir. cezbe onu tamamen sarinca mutlak cemal ve kemale yönelir. artik kendisinin ve gayrisinin varligini atese vererek, yar'in tuluati karsisinda hicbir sey görmez. "Allah vardi ve ondan baska hicbir sey yoktu"


      Salik bu haldeyken hicran vadisinden cikip zat-i rubibinin müsahedesinde gark olur. Burada vurgulanmasi gereken bir husus vardir. o da sudur ki, salikin seyr-u suluku, kendisinin made aleminde bulunmasiyla bir zitlik teskil etmez. zahiri cokluklar kendi durumunda kalacaktir. salik ise coklukla birlikte tekliktedir. bazilari söyle buyurmuslardir:" Otuz yil boyunca halkin icindeydim. onlar benim kendileriyle birlikte oldugumu zannediyorlardi. oysa bu süre boyunca ben Allahtan baska kimseyi görmedim ve tanimadim"

      bu hal cok mühimdir. baslangicta da bu halin sadece bir anlik salike gelmesi mümkündür. fakat bu yavas yavas güclenir. on dakika veya daha fazla sürer. sonra bir saat ya da daha fazla bu hali bulur. daha sonra ilahi inayetler ile "hal"i asip "makam" durumuna gecmesi mümündür.


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Murakabe

        Hadislerin ve büyklerin dilinde bu duruma mabud'da beka denir. kemalin bu asamasina, Bir'in zatinda külli fena gerceklesmeden ulasmak mümkün degildir. bu durumdayken salik, Allahin mukaddes zatindan baska hicbirsey görmez.
        Söyle yazmislardir: "Baba Ferecullah diye bilinen meczuplardan biri ilahi cezbeye tutulmustu. kendisine dünyayi bize anlat denilince, 'ben gözümü actigimdan beri simdiye kadar dünyayi görmedim ki size anlatayim' demis"

        Baslarda olusan ve henüz güclenmemis sühuda "hal" denir. hal, salike gayr-i ihtiyari olarak gelir. fakat murakabenin artmasiyla, Allahin yardimiyla salik halden cikarak "makam"a ulasir. bu durum salikin ihtiyarindadir.

        Aciktir ki güclü salik bu hallerin müsahedesiyle birlikte cokluk aleminin de farkinda olan ve iki alemi de idare edebilendir. bu mertebe cok yüksek bir derecedir. ulasilmasi son derece zordur. belkide peygamberlere, evliyaya ve allahin diledigi kisiye mahsustur. "benim Allaha bazi hallerim vardir ki hicbir yakinlastirilmis melek onu duyamaz" nimetiyle birlikte "ben sizin gibi bir beserim" tecellileri kendilerinden sadir olur.

        Birisi dese ki, 'bu ilahi marifetlerin zirvesine varmak peygamberlere ve masum imamlara (Allahin salat ve selami hepsinin üzerine olsun) mahsusur. onlardan baska kimse kesinlikle buna ulasamaz'

        Cevabinda deriz ki: nübüvvet ve imamet makami sahsina mahsustur, fakat velayet olarak tabir edilen mutlak tevhit ve O'nun zatinda fena makami asla sahsa mahsus degildir. bilakis pygamberler ve imamlarin daveti kemalin bu merhalesine yönelik idi. hazreti resulu ekrem ümmetini, kendi ayagini bastigi yere basmalarina davet buyurmustur. bu isse o maksada dogru gitmenin mümkün olmasini gerektirir. aksi surette davet abesle istigal olur. oysa "sizin icin, Allahi ve ahiret gününü ümit edenler icin ve Allahi cokca zikredenler icin Resulullahta güzel bir örnek (usve) vardir" (ahzab 21)


        Ehl-i sünnet kanaliyla nakledilen bir hadiste söyle buyuruluyor: "konusmaniz cok olmasaydi ve kalplerinizde karisiklik/kesmekes olmasaydi; muhakkak benim gördügümü görür, benim duydugumu duyardiniz"

        Hazreti Resulu ekremin bu sözü insani kemallere ulasmaktan yoksun kalmanin sebebinin batil, seytani hayaller ve bos fiiller oldugunu güzelce acikliyor.


        sia kanaliyla da hazretin söyle buyurdugu nakledilmistir: "eger seytanlar Ademogullarinin kalplerinin etrafinda dönmeseydi, muhakkak ki göklerin ve yerin melekutunu görürlerdi"


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: Murakabe

          Bu yüce insanlik mertebesinin eserlerinden biris, ilahi alemleri kabili mümkün derecede külli olarak kavramaktir. bu kavrayisin ve kustamanin neticesi gecmis ve gelecek hakkinda bilgi sahibi olmak, kainatin maddeleri üzerinde tasarruf edebilmektir. cünkü kusatanin kustailan üzerinde tam bir tasallut durumu vardir. herkele musahip, her yerde hazr!

          Ariflerden olan seyh abdulkerim cili insan-i kamil adindaki kendi kitabinda söyle diyor: "hatirliyorum bana bir anlik öyle bir hal geldi ki kendimi bütün varliklarla birlik icinde (ittihat halinde) buldum. öyle ki onlarin hepsinin huzurunu bil-ayan müsahede ederek görüyordum. ama b u halet bir andan uzun sürmedi"

          Elbette bu halin devam etmemesinin sebebi bedenin tedbiriyle (idaresiyle) mesguliyettir. bu mertebelerin tamamlanmasi bedenin tedbirinin terk edilmesinden sonra elde edilebilir. hint ariflerinden olan seyh veliyullah dihlevi, hemeat adli kitabinda söyle diyor: "Bana anlatildi ki madde nesetinin eserlerinden ayrilmak, madde aleminden cikip (öldükten sonra) bes yüz yil gectikten sonra olur. bu ise Rabbin katinin yarim gününe tekabül ediyor. zira Allah buyuruyor ki, "Rabbinin katindaki bir gün sizin saydiginiz bin yil gibidir" (hac 48)


          Elbette bu alemin diger dereceleri ve feyizleri sonsuzdur. kelimeler beserin gereksinimleri esasina göre olustugundan bu gereksinimlerin artmasiyla kelime dairesi genislemistir. fakat rububi alemlerin tecerrüdi nurlarinn hakikatlerini kelime ve cümle kaliplari icerisinde ifadelendirmek mümkün degildir. orasiyla ilgili ne söylendiyse isaret ve kinayedir. o yüce hakikatlerin anlayislara indirgenmesi olanaksizdir.

          "sen alemlerin en karanligindasin" hadislerinin nassina göre ilahi alemlerin en karanligi olan madde aleminde yasayan insan, gözüyle gördügü, eliyle dokundugu her sey icin günlük ihtiyaclari ölcüsünce belli kelimeler türetir. fakat diger alemlerden, taalluklardan, isiklardan, nurlardan, ruhlardan habersiz oldugunda dolayi onlar icin kelimeler türetmesi olanaksizdir. bu yüzden dünyanin hicbir yerinde bu ulvi manalari anlatan bir dil yoktur. peki bu hakikatler nasil dile getirilebilir ve nasil vasfedilebilir?

          "muskil-i esg ne der havseleye danes mast
          Hell-e in nokt bedin fekr-e hata netevan kerd"

          "askin müskülü bilgimizin havsalasinda degilki
          yapilamaz b noktanin halli bu hatali fikirde"


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: Murakabe

            Bu hakikatlerin iki bölümüyle söz söylemislerdir:

            birincisi: degerli peygamberlerin madde ötesi alemlerle irtiat halinde olduklari kesindir. fakat, "biz peygamberler toplulugu, insanlarin akillari ölcüsünde onlarla konusmaya emrolunduk" hükmü geregi bu hakikatleri öyle bir sekilde anlatmaliydilar ki insanlarin umumunun anlayacagi ve derk edecegi seviyede olsun. dolayisiylanurlarin hakikatini ve sonsuz parlakligini sarf- i nazar ederek beserin aklindan dahi gecemeyecek konulardan bahsetmediler. "hicbir gözün görmedigi, hicbir kulagin duymadigi ve hicbir beserin kalbinden ggecemeyecek olan" hakikatlerden cennet, huriler, köskler gibi tabirlerle bahsediyorlardi. bundan dolayi kendileri de sonunda o alemlerin vasfedilemeyecegini itiraf ediyorlardi.


            ikincisi: insanlardan bir silsile, peygamberlerin yolunu takip ederk bu hakikatlerin ve feyizlerin idrakine -degisik düzeylerde ve kabiliyetlerde- mazhar olmuslardir. bunlarda tesbih ve benzetme perdesinin ardindan konusmuslardir.


            -özün özü, Allame tabatabai-


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum

            YUKARI ÇIK
            Çalışıyor...