Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Din ve Ruh Sağlığı

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Din ve Ruh Sağlığı

    Dindarlık, depresyonu en azından şu üç yol veya şekilde etkileyebilir. Birincisi, "toplumsal bağlılık" hipotezine göre din, dinî çevreden gelen toplumsal destek sağlar. Böyle bir destek hem duygusal, hem entelektüel, hem de depresyon riskini azaltan diğer bazı özellikleri ferde kazandırır. İkincisi, "tutarlılık hipotezi"ne göre din, ümit ve iyimserlik duygusu aşılayarak depresyonu azaltır. Üçüncüsü, "hikmet" hipotezidir ki, buna göre din, elem ve ıstırapları negatif olarak algılama potansiyelini olumlu yönde değiştirir. (Stack, 8) Yani insanlara, her hâdisede İlâhî bir hikmet, kaderî bir sebep bulunduğu inancını yerleştirir ve hâdiselere daha sağduyulu ve iyimser bir bakış açısı ile bakmasını sağlar. Aslında bu üç hipotez birbirinden tamamıyla ayrı şeyler değildir, üçü de bir anda meydana gelebilirler.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    #2
    Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

    Sıkıntı ve Dinî Güvenlik Hissi

    İnsan, gerek "tabiî", gerekse içtimaî hayatlar girdabında bir dayanak, bir destek arar. Modern anlayış, insanın bilimle tabiatı yeneceği ve "tabiat olayları"nın yol açtığı korkudan kurtulacağını varsaymış, fakat bu anlayış, insana müsbet hiçbir şey kazandırmamış, tam tersine insan, kendisini manâsız bir hayat, sürekli ölüm korkusu ve acımasız bir çevrenin içinde daha yalnız, daha kimsesiz ve güçsüz hissetmiştir. Buna karşılık din, insana her türlü hâdise karşısında, bütün varlıkların Sahibi merhametli ve gücü her şeye yeten bir Varlığa dayanma, O'na yönelmekle kendini güçlü hissetme, bütün kâinatı kendisi için bir kardeş, bir dost çevresi görme, ölümü hayattan öte, daha üst bir hayat mertebesine yükselme, vazifeden paydos veya terhis olarak karşılama duygusu ve inancı kazandırır. İnsan, iman ile, Allah'a bağlanma ve bütün eşya ve hâdiselere bu bağlılığın penceresinden bakmakla tam bir huzur bulur, sonsuz bir hayatın basamağı olarak gördüğü dünya hayatını da sever ve bu hayatı aslî gaye hâline getirmenin yol açtığı yıpratıcı hırs, kıskançlık, tatmin edildiği sanıldıkça daha da susuzluk ve açlık veren nefsanî arzular kapanından kurtulur.


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

      İman ve Psikolojik Rahatsızlıklar

      Psikolojik rahatsızlıkların sebepleri olarak şu faktörler öne çıkmaktadır:

      1 - Ruhun ve ihtiyaçlarının ihmali;
      2 - İnancın kaybedilmesi veya sarsılması;
      3 - Hayat problemlerine karşı çaresiz kalmak veya acizlik duymak;
      4 - Kişinin hayatında tenakuzlara düşmesi;
      5 - Çeşitli cinayetleri işlediğinden dolayı vicdan azabı içine girmesi;
      6 - İnsanın huzur ve emniyet hâlet-i ruhiyesini kaybedip, korkunç ve karamsar bir hâlet-i ruhiye içinde yaşaması;

      7 - Bazı tenasül hastalıklarının doğurduğu çeşitli rahatsızlıklar. (Yalçın 1997, 33)


      Amerikalı psikiyatr Henri Link, psikolojik hastalıkların ana sebebinin imansızlık olduğunu tespit etmiş, kendisi imana dönmüş ve hastalarını da iman etmeye çağırmıştır. Henri Link "Dine Dönüş" adlı eserinde bu konuda: "Nasıl ki ilk defa ilim beni dinden uzaklaştırdı ise, sonra da yine ilim beni tekrar dine yöneltti" diyerek, dinin hastalarına şifa verdiğini, hastalarını mabetlere ve dinî müesseselere gitmeye teşvik ettiğini anlatmaktadır. Link, dinin psikolojik bakımdan insana getireceği faydaları izah ederken de, şunları söyler: "Dolayısıyla şunu ifade etmek isterim ki; önemli olan, benim toplumdan bir fert olarak dine dönüşüm değildir. Asıl önemli husus, psikoloji ilminin böyle bir dönüşün sebeplerini keşfetmiş olmasıdır. Çeşitli ilimler, insan topluluğuna bir çok değerler kazandırmış olabilir. Ancak; fert ve topluma iç huzuru getiren, hastaya iyileşme ümidi verip onu rahatlatan, ailelerin gönlüne sağanak sağanak mutluluk ışıkları yağdıran yegâne unsur
      imandır.
      (a.g.e., 33-34)

      Bir Alman filozofu olan Leibniz de, "Ruhî sıkıntıyı veya tedirginliği gidermek için, insan akıl yoluyla Allah'a inanmalı. Çünkü bu sıkıntı, öncelikle şüpheden doğar, şüphe de kalbin parçalanmasına sebep olur." demektedir. (a.y.)

      Alexis Carrel de, aynı konuda şunları kaydeder: "Bugün eğer biz vahim bir buhran içinde isek, bunun tek ve en önemli sebebi, modern toplumun maddî değerlere fazla düşkün olması ve temel manevî problemleri ihmal etmesidir. Maddî hayata düşkünlük insanlığa bir saadet getirmek şöyle dursun, harap olmasını bile önleyememiştir. Çünkü gerçek imanın kaybolması, insanı korkunç bir manevî uçuruma sürüklemiştir. (a.g.e., 34)

      Bir insanın Allah'a sağlam bir inancı olursa, çeşitli inançların ve ideolojilerin kalbinde çatışmasına imkân kalmaz. Böylelikle insan, o çatışmadan doğan yıpratıcı tedirginlikten kurtulmuş olur. Psikoloji bilginlerinin kişiyi korumak istedikleri husus da bu yıpranmalardır. İnançsız veya inancı sarsılmış kişilerde bilhassa ideolojilerin çatışması şiddetli olduğundan, böyleleri ruhî bunalıma sürüklenirler. Çeşitli ruhî hastalıklar da bunun neticesi olarak o kişilerde zuhur edebilir. Bu sebeple bazı eğitimciler, kişileri ileride böyle kötü sonuçlardan kurtarmak için onlara güçlü bir inanca sahip olmanın lüzumlu olduğunu anlatırlar. Yine, imanlı kişilerin hayatlarında ruhî boyut kaybolmadığı, hattâ asıl unsur olduğu için, bu hayattan mahrum olma neticesi olarak doğan "ruhî hastalıklar"a maruz kalmazlar. (a.g.e., 35)


      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #4
        Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

        Burada imanın hayatî değerlerini kısaca şöyle özetleyebiliriz.

        1 - İnsanın mahiyetine belli gayeler için konulan arzu ve istekleri Allah�ın istediği yöne kanalize ederek insanı çelişkilerden ve çatışmalardan kurtarır.
        2 - Allah katında yükselmek için insana gayret ve canlılık verir, böylelikle hayatta mücadeleden tat alır.

        3 - İnsana Allah katında bir sorumluluk hissi vererek doğru yolda gitmesini ve sapıklıktan uzaklaşmasını sağlar.
        4 - İnsanı kötü yoldan, cinayetlerden, yolsuzluktan uzaklaştırır.
        5 - İnsanın ihlaslı olmasını ve riyakârlıktan uzaklaşmasını sağlar.
        6 - İnsanı her şey elinde olan Allah'a sığınmaya yönlendirerek, ona zorluklara direnme gücü kazandırır.
        7 - İnsanı "ruhî hastalıklar"dan korur.
        8 - İnsanı ebedi Cehennem'den kurtarır.
        9 -İnsana, varlığın manâsını ve hikmetini öğretir.
        10-İnsanı ebedî yok olma düşüncesinden kurtarır. (a.g.e., 36)

        Kısaca, Bediüzzaman'ın değerlendirmesiyle, iman kalbde bir Cennet çekirdeği, imansızlık da manevî bir Cehennem çekirdeğidir. Her türlü faziletin olduğu gibi, cesaretin kaynağı da imandır. İmanlı bir insan, kâinata meydan okuyabilir ve her türlü lüzumsuz korkulardan kurtulur.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #5
          Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

          Dinin Bütünleştirici Fonksiyonu

          Dindar fert, günlük hayattaki bunalımlara karşı daha dayanıklıdır. Dindarın, zorluklar karşısında sığınacağı manevî bir sığınağı vardır. İrade olarak daha güçlüdür. Dindar insan, hayatın imtihanlarla dolu olduğunu ve sabretmesi gerektiğini düşünür. Din aynı zamanda, hızla değişen toplumda istikrarı sembolize eder. Bu yüzden değişen toplum içerisinde dindarlar, değişimin psikolojik etkilerini daha az hissederler. Bu önemlidir; çünkü Durkheim, intiharların çoğalmasının asıl sebebini toplumun yapısında meydana gelen değişiklik olarak görür. Durkheim'e göre bu değişiklik toplum için yararlı ya da zararlı olsun, bunun hiç önemi yoktur. Toplumun yapısında meydana gelen değişiklik ferdin hayat şartlarını, manevî değerlerini alt üst eder. İşte intiharın asıl sebebi bu kargaşa hâlidir. (Bilgin, 140-141)

          1 Ekim 1967'de İstanbul'da toplanan Ruh Sağlığı Hekimleri Kongresi'nde okunan rapora göre memleketimizde azımsanmayacak sayıda insanın ruh ve sinir hastalığından mustarip olduğu kaydedilmiştir. Aynı durum Amerika'da da vardır. Dr. Link, ziyaret ettiği birçok hastanelerde hastaların % 47'sinin sinir bozukluğundan mustarip olduklarını tespit ettiğini yazar. Amerikalı doktor, birçok araştırmalar sonunda, gittikçe yayılan bu ferdi ve sosyal bozukluklar için tek kurtuluş yolunun, "dine dönüş" olduğunu ifade etmektedir. Ve esasen kitabını da bu fikrini ispat için yazmıştır. (Pazarlı, 37)


          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #6
            Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

            Henri Link, eserinde şöyle demektedir:

            Ben, bir kısım meslektaşlarım gibi başlangıçta din ve din meseleleriyle ilgilenmez, günlük işlerimle ve hastalarımla meşgul olurdum. 15 yıl zarfında 4000 kadar hastayı muayene ve tedavi ettim. Hastalarımın çoğu evde geçimsizlikten, mesleklerinde başarısızlıklarından şikâyet ediyor, etrafındakilerle anlaşamadıklarından, kilisede öğrendikleri dinî telkinler ve kaidelerle ilmi ve teknik ilerlemeler arasında uyuşmazlıktan dert yanıyorlardı. Bu hastalıklar, her yerde ve her sınıf halk arasında rastlanan sinir ve ruh bozukluklarıdır. Fakat ben, bu hastalara yaptığım tavsiyelerin çoğunun dinî mahiyette olduklarına dikkat ettim. Zaten halkın çoğu da ilmî izahlardan ziyade bu dinî ve ahlâkî mahiyetteki tavsiyeleri anlıyor ve tatbik ediyorlardı. İşte benim din meseleleriyle meşgul olmam bu ilmî ve meslekî zaruretlerle başladı." Doktor, bundan sonra New York Psikoloji Araştırmaları Dairesi'nde birkaç yıl çalışarak 15.226 psikoloji testi tatbik etti. Bu araştırmalar sonunda şu sonuca vardı: "Bir dine inanan ve mabetlere devam eden kimselerde şahsiyet ve karakter, dine karşı lâkayt olan ve mabede gitmeyenlerden daha sağlam ve daha üstündür. (Link 1949, 22)

            Akıl hastalıkları her meslek ve her meşrepteki kimselerde hemen hemen hiç fark gözetmeden tezahür etmesine rağmen, sadece dinî istikamet üzere giden kimseler için bir istisna teşkil eder.

            Ruhî Bunalımlar ve İslâm Ruhiyatı adlı eserinde Dr. Mehmet Tevfik Özcan da şöyle der: "Yıllardır Bakırköy Akıl Hastanesi'nde, binlerce müşahedemize ve tıbbî nosyonlara istinaden, beynelmilel nöro-psikiyatri kongresinde 7 Mayıs 1970 tarihinde tebliğ ettim ki: Dinî istikamet üzere giden ve bu istikamette yol alabilen mü'minlerde akıl hastalığı hiç görülmüyor, görülmez de. Akıl hastalığı ve her türlü ruhî teşevvüşata bağlı nörotik şikâyetler, psiko-somatik bir yığın uzvî hastalıklar ve davranış bozuklukları, ancak şahsın dinî istikametten uzaklığı nispetinde meydana çıkmaktadır." (Özcan 1985, 117)


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

              Dinî Zaafın, Akıl Hastalıklarının Husulündeki Rolüne Dair Klinik Tetkik ve Müşahedeler

              "19. asırda ve 20. asrın başlangıcında tıp ilmi tamamen materyalist idi. 20. asrın sonlarında ise "esprit medical" (tıbb-ı ruhî) yeniden gündeme girmiştir. Şimdi artık din, psikiyatrinin mütalâa mevzuu olmuştur. Çünkü; akıl hastalıklarının menşeinde, manevî şuurun, manevîyatın yitirilmiş olması esas kabul edilmektedir. Bu yitirme de melankoli, hebefreni, şizofreni.. gibi akıl hastalıklarına kadar pek çok ruhî teşevvüşlerin asıl sebebidir. (a.g.e., 119) Prof. Jung ve talebeleri de "Akıl hastalıklarının tedavisinde, fıtrat-ı diniyenin inkişaf ve tekâmülüne çalışılması gerektiğine dikkat çekmektedirler." "Aynı mevzuda H. Sing, 1965 yılında, Hindistan'da yayınlanan "Akliye Dergisi"nde çıkan bir makalesinde: "Dinî ve ahlâkî bir ruhî tedavinin kıymet ve ehemmiyetinin tasdik edilmesini ve böyle bir seviyeye erişilmesini tavsiye ve temenni emektedir." (a.g.e., 119)

              Netice itibariyle, gerek akıl hastalıklarından korunmada ve gerek akıl hastalıklarının tedavisinde, Arlette Bouruer'in ifadesiyle, dinî terbiye ve dinî tedavi üzerinde bir çok otoriteler hemfikir bulunmaktadır. (a.g.e., 120)


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #8
                Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                İntihar ve Din

                Dinlerde intihar yasaklanmış ve intihar edenin Âhiret'te devamlı azap göreceği bildirilmiştir. Buna paralel olarak, dinî emirlerin uygulanmasında daha dikkatli davranan ve intihara karşı daha sert tavır alan toplumlarda intihar çok daha az görülmektedir. Sözgelimi, istatistikler, Protestan ülkelerde Katolik ülkelere göre daha yüksek bir intihar oranı bulunduğunu göstermektedir. (Bilgin 1997, 141)

                Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: "Kim ki, kendini bir demir parçası ile öldürürse (intihar ederse) Cehennem'de o demir parçası elinde olup onu devamlı olarak karnına saplayıp duracaktır. Kim ki, zehir içerek intihar ederse o kimse, Cehennem'de devamlı zehir içecektir. Kim ki, kendini yüksek bir yerden atıp intihar ederse, Cehennem'de hep yükseklerden aşağılara atılacaktır." (Buhari, "Tıbb", 56; Müslim, "İman", 175)

                Gelişmiş devletlerdeki intihar oranlarına bakıldığı zaman, bu oranın çok yüksek olduğu görülecektir. Meselâ, ABD'de son yıllarda gençler arasındaki intihar oranı üç katına çıkmıştır. İntihar, bu ülke gençleri arasında, kaza ve cinayet olaylarından sonra, ölüm sebebi olarak üçüncü sırada yer almaktadır ve ikinci sırayı alma yolundadır. Diğer gelişmiş ülkelerin durumu ABD'den farklı değildir. Avusturya, Danimarka, Hollanda, Almanya, Hong-kong, Macaristan, Japonya gibi ülkelerdeki gençlerin de intiharı problemlerinin çözümü gibi seçmiş olmaları, bütün bu ülkeleri uğraştıran korkunç bir gerçektir. (McCullough 1987, 107)

                Niçin insanlar sahip oldukları en değerli şey olan hayatlarına kıyıp intihar ederler? İnsanları buna iten sebepler nelerdir? Kendi canlarına kıymanın acaba neyi çözeceğini düşünüyorlar? Bunun gibi bir sürü sorular sorulabilir. Bunlara cevap olarak şunlar söylenebilir: Çok para, bol alkol, çok mülk, bol miktarda kimyevî madde ve ebeveyn tarafından kazandırılamayan yeterli sevgi. Bunlara can sıkıntısı, sarsıntı gerginlik, korku, engel, ümitsizlik, aşağılık duygusu ve suçluluk duygusunu da eklemek gerekmektedir. (a.y.)

                Bundan dolayıdır ki, inançsız toplumlarda intiharın günden güne artmakta olduğu görülmektedir. İntiharların ne derece arttığını, ilim adamlarının sosyal problemleri ele alırken ortaya koydukları rakamlardan anlamak mümkündür. Binlerce insan her sene intihar etmekte ve elleri ile hayatlarına son vermektedirler. Bu binlerce insandan başka, yine bir çok insan, başka türlü intihar etmektedir. Bu intihar, içe dönük bir intihardır. Bunların hayatı birden bire sona ermez. Yavaş yavaş ölürler. Bunlar, öncelikle yenilme, tatminsizlik, ümitsizlik ve acizlik duygularına yenik düşmüşlerdir. (Yalçın, 27-28)

                İntiharı önlemenin en önemli ve etkili yolu, sağlam bir iman ve dinî hayattır. Zira Allah'a ve Âhiret Günü'ne inanan insan, hayatın sıkıntı ve meşakkatlerine karşı sabırlı ve dayanıklı olur. Din, ferdin ahlâkî yönden yetişmesini ve güçlü bir kişilik sahibi olmasını sağlar. Önemli olan kişinin, sadece sosyal normlara uyumu değil, kendi özel hayatı ve iç dünyasında da dinî ve ahlâkî emirlere uyumlu olmasıdır. Hemen hemen bütün dinlerde "irade eğitimi"ne yönelik uygulamaların olduğunu görürüz. Meselâ, bir takım dinî akımların aşırı uygulamalarını bir kenara bırakacak olursak, İslâm dininde gün içerisinde belirli aralıklarla kılınan beş vakit namaz, Ramazan ayı içerisinde tutulan oruç, çok sade olan fakat kişiyi disipline eden ve ona irade gücü veren eylemlerdir. Bunun yanında, konuşurken yalan ve gıybetten kaçınmak, diğer insanlarla ilişkilerinde zulüm ve haksızlıktan uzak durmak gibi davranışlar, insanda güçlü bir iradenin ve şahsiyetin oluşmasına yardımcı olurlar. Dindar fert, günlük hayattaki bunalıma karşı daha dayanıklıdır. Dindarın, zorluklar karşısında sığınacağı manevî bir sığınağı vardır. O, irade açısından daha güçlüdür. Hayatın imtihanlarla dolu olduğunu ve sabretmesi gerektiğini düşünür. Din, aynı zamanda hızla değişen toplumda istikrarı sembolize eder. (Bilgin, 134-135)

                Dinî hayatın iki en önemli boyutu 'inanç' ve düzenli 'ibadet�tir. Bu iki unsur ne kadar kuvvetli ise, toplumla ve hayatla bütünleşme o kadar olumludur ve intihar ihtimali o kadar azdır. (Stack, 2)

                Stack, dine bağlanma ile dinî inanç ve intihar arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu teorisinin temel önermelerini şu şekilde belirlemiştir. Birincisi, Âhiret hayatı mutluluk vadettiği için, meselâ işsizlik, boşanma, fakirlik vb. sebeplerden dolayı strese giren insanlardaki sıkıntıyı pozitif yönde dengeleyebilir. Eğer insanlar bu stresi Âhiret inancından kaynaklanan ebediyet mefhumuna bağlı olarak kısa süreli bir fenomen olarak görürlerse, strese tahammül güçleri daha fazla artar. İkincisi, elem ve kederler bir manâ ihtiva ediyor olabilirler. Başa gelen kötülüklerin bir anlamı, hüzün ve kederlere gösterilen sabır ve başa çıkmanın değerini göstermede yatmaktadır. Üçüncüsü, Tanrı'nın gözetlediğine ve insanların elemlerini bildiğine olan inanç insanları daha tahammüllü kılar.


                Dördüncüsü, din, toplumun materyalist anlayışa dayalı sınıflandırma sistemine alternatif olarak kutsal bir rütbe ya da sınıflandırma sistemi sunar. Dolayısıyla ferd, öz saygısını, haysiyetini, özellikle toplumun hiyerarşik düzeninde başarısız olmuşsa, ruhî açıdan başarılı olma hedefiyle geliştirebilir.

                Beşincisi, duyan ve isteklere cevap veren bir Tanrı'ya olan inanç, bazı insanların sıkıntılı hayat şartlarını başarıyla atlatmalarını sağlayabilir.

                Altıncısı, din genellikle fakirlikten övgüyle bahseder.
                Yedincisi, şeytanın varlığına olan inanç, kişiyi kötülüklere karşı mücadeleye sevk eder.
                Sekizinci ve son olarak, dinler ideal modeller (ideal tip insan) takdim ederler. Meselâ, Eyüp Peygamber modeli bunlardan birisidir. Bu modeldeki insanlar, elem ve sıkıntılara göğüs germişler ve zorluklar karşısında intihara teşebbüs etmemişlerdir. Bu sekiz madde elbette hayat kurtaran inançlar listesi olarak görülmemeli, fakat birkaç temel inanç unsurunun nasıl intihar riskini azalttığını gösteren örnekler manzumesi olarak değerlendirilmelidir. (Stack, 5)

                Stack, ayrıca 25 endüstrileşmiş ülkeyi içine alan çalışmasında dindarlık oranının yüksek olduğu yörelerde intihar oranının düşük olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu bulgu, özellikle kadınlar için geçerlidir. (Stack, 6)



                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                  Aile Kurumunda Çözülme, Boşanma ve Din

                  Sosyolojik bir realite olarak aile, toplumun temel yapı taşlarından belki de en önemlisidir. Aile cemiyetin küçük bir modeli olup, güçlü aile, güçlü millet ve devletin de temelidir. İslâm dini aileyi, sosyal hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak görür. (Kostaş 1995, 76-78)

                  Aile, dinin üzerinde önemli durduğu kurumların başında gelir. Aile kurumu ne kadar güçlü olursa, toplum da o oranda sağlam olacaktır. Bu sebepledir ki, yalnızca siyasi otorite olarak devletler değil, dinler de aileye büyük önem vermişler ve onu koruyucu şemsiyelerinin altına almışlardır. Bundan dolayı boşanma, dinlerde hoş karşılanmamıştır. İslâm dini, boşanmamayı yasaklamamış, onu mutlak gerektiren şartlarda bir izin olarak değerlendirmiş, fakat bunun Allah katında makbul bir eylem olmadığının üzerinde önemle durmuştur.

                  Dinin, aile ve toplum ferdlerinin sağlık ve mutlulukları üzerinde derin ve kalıcı etkileri vardır. Dindar olanlar arasında boşanma oranı daha azdır ve bu kişiler, evliliklerini daha iyi sürdürmektedirler. Din, aileyi tehdit eden bazı olguları kesinlikle reddeder. Bunların başında zina gelmektedir. İslâm dini, zinayı kesin bir şekilde yasaklamıştır. Dolayısıyla bir toplumda dindarlığın arttığı oranda, nikâhsız birlikteliklerin azalabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. (Aktaş Y, Köktaş M, 1998, 115)

                  Aile kurumundaki çözülmenin önemli belirtilerinden birisi de boşanma hızındaki artıştır. Bugün boşanmanın en yüksek olduğu toplumlar Batı toplumları, onlar içinde de ABD ve Rus toplumudur. (Arıkan 1996, 21)

                  Birleşmiş Milletler 1992 Demografi Yıllığına göre bazı ülkelerde ve Türkiye'de boşanma oranlarına bakıldığında, Türkiye'nin dünyada en düşük boşanma oranına sahip ülkelerden biri olduğu görülmektedir. (a.g.e., 21) Türkiye'de boşanmalar, Batılı ülkelere nazaran epey düşük olmakla birlikte, manevî ve ahlâkî dejenerasyonun artmasına paralel olarak, sürekli yükselen bir grafik çizmekte ve her geçen yıl artış göstermektedir. Türkiye'de 1985 yılında boşanma oranı binde 0,37 iken, 1994'de bu rakam binde 0,46 olmuştur. Türkiye'de bölgeler açısından ise Ege ve Marmara'da boşanma oranı daha yüksek, binde 0,63 iken, Doğu ve Güneydoğu'da bu oran binde 0,13'tür. Anlaşılacağı üzere, dindarlıktan beslenen geleneğin hüküm sürdüğü bölgelerde boşanma daha az görülmektedir. (Aktaş, Köktaş, 118)


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                    Zararlı Alışkanlıklar ve Din

                    İslâm dini, toplum hayatını derinden sarsan, ferdî ve içtimaî problemlere yol açan zararlı alışkanlıklara karşı açıktan bir tavır almış, inananlardan bu konuda getirdiği kaidelere uymalarını istemiştir.

                    Konuyla alâkalı âyet ve hadisler pek çoktur. Örnek olarak şunlar verilebilir:

                    Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felâh bulasınız. Şarap ve kumarla şeytanın yapmak istediği tek şey, sizin aranıza düşmanlık ve kin salmak, sizi Allah'ı zikretmekten ve namazdan alıkoymaktır. Artık bu habis şeylerden vazgeçtiniz değil mi? (Maide Sûresi, 5/90-91)

                    Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Zina eden, bu fiili işlerken imanlı değildir. Hırsız, çalarken imanlı değildir, içki içen de içerken imanlı değildir." (Müslim, "İman," 24)


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                      Dinî İnanç ve Ümit

                      İnsanlar, günlük hayatın zorluklarından, üstesinden gelemedikleri problemler, çözemedikleri olaylar karşısında duydukları acz, korku, dehşet ve hayretten kurtulmak, istikbal ve akıbet hakkındaki endişelerini gidermek, devamlı bir ruh huzuruna kavuşmak isterler. (Ünal 1998, 88)

                      Din, insanın elem ve ıstıraplarını azaltır, ona teselli verir. Kişi, inancı sayesinde ümitsizliğini yenerek huzur bulabilir. Yine din, feragat, fedakârlık, sabır, mücadele ve ümit duygularını kuvvetli tutmak suretiyle hayatın acılarını hafifleten bir güç olarak kişiyi ümitsizliğe karşı korur. (Uysal 1996, 123) Din, insana hayat ve ölüm ötesi hakkında bilgi, güven ve itmi'nan verir. Ayrıca kişinin ruhuna, geçici olmayan bir güven duygusu yerleştirir. Bu sebeple din, temel güven duygusunun kaynağını oluşturmaktadır. Zira insan, kendisi dışındaki yüce bir Kudrete inanmak ve bağlanmak suretiyle yaşadığı dünyada bulamadığı güveni elde etmiş olmaktadır. İnançlı insan, Allah'a olan bu güveni sayesinde, inançsızların sık sık içerisine düştükleri ümitsizlik bunalımlarından kurtulabilmektedir. (Ünal 1998, 88)

                      İnsan, doğumundan ölümüne kadar karşısına çıkan güçlükleri çözebilme ve sürekli değişen şartlara intibak edebilme gayreti içerisindedir. Kişi, inancı sayesinde dayanma ve direnme gücü artmakta, başkalarına bağımlılıktan kurtulmakta ve hayattaki problemlerle baş etme gücünü kendinde bulabilmektedir. Bu sebeple dinî inanç, insanda sağlam bir kişilik yapısı meydana getirmektedir. Allah'a olan inancın yok olması ise, insanın şahsiyetini yok etmektedir. Böyle bir insanın benliği son derece zayıf olmakta ve en ufak güçlükler ve sıkıntılar karşısında bile çöküp dağılabilmekte, ümitsizliğe düşebilmektedir. (a.g.e., 89)

                      Ayrıca Âhiret inancı da, insanların ölümsüzlük arzusuna, bu dünyada bulamadıkları adalet ve mutluluğa, hayal kırıklıklarını tamire ve yapmış oldukları güzel işlere karşılık bulmaya cevap ve kaynak teşkil etmekle, onların ümitvar olmalarında son derece etkilidir. (a.g.e., 93-94)


                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                        Sosyal Çözülme ve Din

                        Sanayileşme ve şehirleşme süreciyle Batı toplumu ve bunun etkisiyle bütün dünya büyük bir değişime uğradı. İnsanoğlunun yüzyıllardır pek az değişiklik gösteren yerleşim biçimleri, hayat tarzları, sosyo-kültürel ve ekonomik değerleri, değişim içerisine girdi. Dinî inançlar da bu değişimden nasibini aldı. (Bilgin, 75)

                        Sanayileşmenin başlamasıyla insanlar arasında eşitsizlik de had safhaya ulaştı; sosyal sınıflar ortaya çıktı ve bu sınıflar arasında büyük uçurumlar açıldı. Kadınlar ve çocuklar dahi, neredeyse boğaz tokluğuna çalışır hâle geldi. Sanayileşme geliştikçe, şehir büyüdükçe dayanışma hâlindeki cemaatler de küçüldü. (a.g.e. 78) Sanayileşmenin getirdiği şehirleşme ise, ayrı bir problem olarak ortaya çıktı. Bilhassa şehre göç ve yeni ortama uyum sağlama zorluğu vakıasıyla insanlar bunalımlara sürüklendi.

                        Din, çıkara dayalı ilişkiler yerine yardımlaşmayı, dayanışmayı öne çıkarır. Kişiyi ayakta tutacak manevî değerlerin kaynağıdır. Fert olarak şehirde ve modern toplumda kaybolan insanı, cemaat ve cemaatleşmeyi sağlayan kural ve müesseseleriyle yalnızlıktan korur. Ferdi asla kendi başına terk etmez; derece derece yakınları ile ona maddî-manevî şemsiye olduğu gibi, bir bakıma geçimini de teminat altına alır. Komşuluk ve akrabalık ilişkilerine son derece önem verir. Din, ayrıca ortak bir kültür oluşturur ve bu kültür atmosferinde kimse, kendini yabancı hissetmez. Çünkü din, her şeyden önce insanı ve insan fıtratını bilen Yaratıcı'nın koyduğu kaideler bütünüdür. Dinin sosyal hayatta etkinliği ölçüsünde, sosyal gruplar arasında kültürel uyuşmazlıklar azalır. (a.g.e. 79) Bugün Türkiye'de şehirleşmenin, çarpık şehir hayatının ve sadece Batı�yı taklide dayalı bazı uygulamaların insanlarda batı toplumlarında olduğu ölçüde bunalıma sebep olmadığı müşahede ediliyorsa, bu, kişilerin bilhassa cemaatler yoluyla bir dayanışma, yardımlaşma ve toplumla bütünlük sağlama, kendilerini bulma, ifade etme imkânına sahip olmasındandır.


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                          Kaynaklar

                          AKTAŞ, Yasin, KÖKTAŞ M. Emin, Din Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Mayıs 1998.
                          ARGYLE Michael A., Advances in the Psychology of Religion, Çev: Talip Küçükcan, Din Psikolojisi Alanındaki Yeni Gelişmeler, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi, İstanbul.
                          ARIKAN, Çiğdem, Halkın Boşanmaya İlişkin Tutumları Araştırması, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Bilim Serisi 96, Ankara, Kasım 96.
                          BİLGİN, Vejdi, Sosyal Çözülme ve Din, Etüd Yayınları, 1997.
                          GÜNGÖR, Erol, Ahlâk Psikolojisi Ve Sosyal Ahlâk, Ötüken Yy. 1. Basım 1995.
                          HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Ankara 1993.
                          KANDEMİR, M. Yaşar, Örneklerle İslâm Ahlâkı, Nesil yay. Yaylacık, mat, 5. bs. İst. 1986.
                          KOSTAŞ Münir, Üniversite Öğrencilerinde Dine Bakış, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara , 1995.
                          LİNK, Henri, Dine Dönüş (Çev: Ömer Rıza Doğrul), Ahmet Halit Kitavebi, İst. 1949.
                          Mc CULLOUGH, Leslie, "İntihar: Sebepleri Nedir ve Ona Nasıl Engel Olunur?" Çev: Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Peker, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 2 Samsun 1987.
                          ÖZCAN, Mehmet Tevfik, Ruhî Bunalımlar Ve İslâm Ruhiyatı, Ankara, 1985.
                          PAZARLI, Osman, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1987.
                          PEKER, Hüseyin, "Suçlularda Dini Davranışlar," Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 4, Samsun, 1990.
                          STACK, Steven, Çeviren: Dr. Talip Küçükcan, Dindarlık, Depresyon Ve İntihar, İslâm Araştırmaları Merkezi İstanbul.
                          UYSAL, Veysel, Din Psikolojisi Açısından Dini Tutum Davranış Ve Şahsiyet Özellikleri, İstanbul, 1996.
                          ÜNAL, Nurten, Dini İnanç, İbadet Ve Duanın Umutsuzlukla İlişkisi (Üniversiteli Gençler Üzerinde Bir Araştırma) Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 1998.
                          YALÇIN, Mikdat, İman ve Ahlâkın Hayati Değerleri, İmanın Lüzum Ve Değeri, Örnek Medeniyet Eğitim Ve Kültür Araştırmaları Vakfı İstanbul 1997


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                            [color=rgb(169, 0, 0)]BİRİNCİ SÖZ[/color]

                            Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübârek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı haliyle vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki:
                            Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabîle reisinin ismini alsın ve himâyesine girsin -tâ şakîlerin şerrinden kurtulup, hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacâtına karşı perişan olacaktır.

                            İşte böyle bir seyahat için iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevâzi idi; diğeri mağrur. Mütevâzii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kâtıü't-tarîka rast gelse, der: "Ben filân reisin ismiyle gezerim." Şakî def' olur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nâm ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Dâimâ titrer, dâimâ dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu.
                            İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir, şu sahrânın [color=rgb(80, 48, 16)]Mâlik-i Ebedî [/color]si ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın.Evet, bu kelime öyle mübârek bir defînedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip, Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet nâmına hareket eder. Hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun nâmına, devlet nâmına der. Her işi yapar, her şeye karşı dayanır.Başta demiştik: "Bütün mevcudât lisân-ı hal ile, "Bismillâh" der." Öyle mi?Evet. Nasıl ki, görsen; bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi nâmiyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet nâmına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.Öyle de, her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.Her bir bostan, "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; her şey ona musahhar olur.Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: "En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-i Mûsâ (a.s.) gibi, -1- emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrâhim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı, -2- âyetini okuyorlar."Mâdem herşey mânen, "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.Suâl: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?Elcevap:[color=rgb(166, 32, 32)]Evet, o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.[/color][color=rgb(166, 32, 32)]Başta "Bismillâh" zikirdir.[/color] [color=rgb(1, 111, 1)]Ahirde "Elhamdülillâh" şükürdür.[/color] [color=rgb(32, 32, 166)]Ortada, bu kıymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir.[/color][color=rgb(80, 48, 16)]
                            Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
                            Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle, vesselâm.[/color]
                            Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                            Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Din ve Ruh Sağlığı

                              yani, basibos dolasma, kimligini bil, kisiligini gelistir, imkansizligi as, dar cercevelerden cik, insan olmanin hazzina var, özgür ol ve özgürlügü benligin yarattigi hikayeden ibaret sanma

                              tesekkür ederim, Allah razi olsun


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...