Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

SUSUZLARIN SAKİSİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    SUSUZLARIN SAKİSİ

    SUSUZLARIN SAKİSİ

    Allahın adıyla

    Güneş tepeye çıkmış,
    bakıyordu,
    Hak yolunun aşıklarına.
    Dudakları kurumuş,
    ‘’Su’’ diye inleyen,
    Kerbela’nın körpe kuzularını
    gördükçe,
    içi kan ağlıyor.
    Bulutların arkasına saklanıp,
    bu acı olaya,
    şahit olmak istemiyordu.
    Yezidilerin kalpleri taşlaşmış,
    Bir yudum suyu esirgiyor.
    Zulümlerine zulüm katarak,
    Peygamber reyhanesini,
    ailesini ve ashabını,
    hiçe sayıyor,
    işkenceler yapıyorlardı.

    Hüseyin ‘in,
    hikmetli sözleri,
    onların kara kalplerine ,
    tesir etmiyordu.

    Yavruların nidası,
    Abbas’ın da yüreğini dağlamış,
    Artık dayanamıyordu.
    Su tulumunu alıp,
    Yola koyuldu.
    Korkusuzca…

    Nihayet vardı Fırat’a,
    Susuzların sakisi.
    İçemedi o sudan,
    Hüseyn’i susuz diye.

    Vefanın eşsiz örneği,
    Hemen binip atına,
    Yol aldı çadırlara.
    Ama kara yüzlüler,
    Henüz doymamıştı kana.

    Şeytanın yandaşları,
    Kestiler sağ kolunu.
    Abbas’ım azimliydi,
    Şaşırmadı yolunu.

    Sol kolunu da kestiler,
    hala dirençliydi.
    Fırsatçı düşman oklarla,
    Mübarek ağzındaki,
    Su kabını deldi.
    İçindeki sular,
    Mazlumların göz yaşı gibi,
    Sel oldu gitti.
    İşte şimdi,
    Öldüğünü hissetti.

    Hüzün bahçesinin,
    Nadide çiçeği,
    Bir hainin darbesiyle,
    Yıkıldı yere.

    ‘’Ya Hüseyin’’ diye,
    Seslendi kardeşine.
    Hüseyin duyunca sesi,
    Bıraktı savaşı.

    Feryat etti,
    Öyle bir feryat ki,
    Arş titredi…
    Kerbela titredi…

    Ağlayarak,
    Na’şına sarıldı.
    Ah, Hüseynin,
    Şimdi beli kırıldı.
    Ah, Abbas’ım, kardeşin,
    Bela çölünde yalnız kaldı…

    Güneş de gördüklerinden üzgün,
    Boynunu eğmişti sanki,
    Görmeyeyim dercesine batıyordu.
    Fatıma CANAN
    27.12.2010
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...