Bismillahirrahmanirrahim
Özlemiyle yüreği yangın yeri olan bir abd-ı acizden, Allah’ın nurunu tamamlayacak imamına sonsuz selamlar…
Yine fecre daldı gözlerim…
Yine yüreğimin nehrinde sen çağladın Efendim ! O mübarek ismin çağladı sessiz dalgalar misali… Öylesine berrak ve öylesine gül kokulu… Sabahın kızıllığı seni muştuluyor yeniden göz kapaklarıma… Hüzün dolu gönül halvetgahımdan, münzevi bağrımdan hüdhüdçe bir muştuya hasret bir kalple sesleniyorum sana. Günahlarımın derdiyle, hasretinin ateşiyle ve sana yar olmanın umuduyla arz ediyorum halimi. Belki de sana en yakın olduğum demdir bu an…
Kalemim, sensizliği satırlarına nakşederken, deryayı dökecek kadar duygulu… Bir bulut ne kadar yağmur yüklüyse, ben de o kadar dertliyim imamım! Öyle bir haldeyim ki ilmek ilmek dökülecek dertlerim beyazın güzelliğine.
Ey beklediğim yarim! Derdim, şikayetim ve elimde sana sunacağım katıksız aşk azığı var sadece. Belki benim gibi liyakatsizin mektubu eline ulaştığında gözlerinden rahmet yaşları akacak. İntizarına dair her şeyi, hasretini, umudunu ve sende yaşayan beni, satırlarıma sığdırmam mümkün değil. Şu anda sen gaybette bense kendimden bihaber haldeyim… Biçare yüreğim yolunu gözlüyor neredesin ?
Kaç tane hasret kokan mektubum senden aldı ilhamını? Eğer bakışların dokunursa ruhuma şuleler filizlenecek o pak kokunla… Ah Efendim! Soluk benizli dünyamın sinesinde açtı intizarının laleleri… Ve bir nazarına muhtaç olan varlığım yalnızlığına müptela, gözyaşlarımla…
Ey mazlumların yalnızlığına umut taşıyan cemre!
Bir edalı bakışına bilsen ne kurbanlar veririm. Ben ki efsuni seherlerin melteminde savrularak bitap düşmüşüm hasretinle… Ben ki sana yüreğini açan bir gönül neferiyim her dem.
Zaman öyle bir zaman ki Mevla’m! Kan sıçramış cellatların yüzüne… Facirlik bataklığında cirit atıyor Firavunlar ve işkence var Asiye’lere. Haksızlığın diz boyu olduğu ve haramların hoş görüldüğü bir zamanda yaşıyoruz Efendim! Terazide ağır geliyor “zulüm “ adalete karşı. Puslu aynalara yansıyor nefislerin köleliği ve nice ağulu hevesler yok ediyor kişilikleri.
Fakirler ve yetimler itildi efendim! Öyle bir zaman ki, alınlar secdelerin sıcaklığını, avuçlar ise halis duaları unuttu. Hicap, iffet bazılarınca kaldırıldı tozlu raflara… Madalyonun diğer tarafındaysa; layıkıyla hicaplananlar dışlanarak, ötekileştirilmek isteniyor Efendim !
Zulüm coğrafyalarından yükseliyor mazlumların feryadı… O feryatlar ki dosya altı ediliyor Müslüman’ım diye geçinenlerin eliyle. Hüzün okyanusu akıyor ezilmişlerin omuzlarından… Ve mazlumlar sürgün ediliyor topraklarından… Köle gibi satıldı benlikler emperyalizmin pazarlarında Mevla’m!
Paraya ve şöhrete kul olan kalplerde din çoktan unutulmuş bile…
Öyle bir dönem ki suskunluğa yeminli gecelerimizde dostluklarımız nankör çıkıyor. Fitne zamanının darağacına asıldı gençliğimiz. Gün görmemiş ümitlerimiz çiğnendi zalimlerin çamurlu postalları altında… An geldi sinsi ıstırapların arkasına saklandı onursuzca tebessümler…
Konuşturulmadık Efendim! Derin acılarımızı lal ettiler. Sustuk! Dillendiremedik beklentilerimizi. Ve bizler kendi elimizle kendimizi günahın çukuruna attık.
Gafletin rüzgarıyla çok şeyi unuttuk imamım! Unuttuk bir lokma ekmeğini fakire bağışlayan annen Fatıma’yı . Unuttuk ki midemiz aklımız oldu, çöplerimizse fakirlerin hakkıyla doldu. Unuttuk yetimler babası Ali (a.s)’ı.Unuttuk ki sadece kendi çocuklarımıza harcadık ömür sermayemizi… Düğün gömleğini bağışlayan infak seyyidesini unutur olduk. Unuttu ki Müslüman kadın olarak markalara köle olduk adeta…
Ey ruhumun ümitsizliğini ümide çeviren kandilim! Artık sensizliğin mevsiminde dolu yağdı meyve veren dallarımıza. Açmadan büktüler gelinciklerimizin boynunu… Neredesin ey umudumuz? Artık zuhur vakti değil mi?
ZEYNEP RIZAOĞLU