Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

=EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

    1.İMAM HZ ALİ (as)

    HZ.ALİ'NİN HAYATI
    Hz. Ali (as) hicretten 23 yıl önce Receb ayının onüçüncü gününde Mekke´de Kaabe´nin içinde dünyaya geldi. Babası Ebu Talib annesi Esat Kızı Fatime´dir. 6 yaşında iken Peygamberimiz onu kendi evine götürdü. Terbiye ve himayesini bizzat kendisi üstlendi. Hz. Ali (as) Peygambere ilk iman getiren kimsedir. O her zaman Hz. Peygamber (saav) ile beraberdi.

    Hz. Muhammed (saav) Medineye hicret ettigi gece Kafirler Peygamberin evine gelipte onu öldürmek istediklerinde Hz. Ali (as) yatağına yatmıştı. Hz. Ali (as) Peygamberin kızı Hz. Fatime (as) nin eşi idi. Hz. Muhammed (saav) Medineye hicret ettiginde müminler arasında kardeşlik bağı icad etti ve Hz. Ali (as) mı kendi kardeşi olarak seçti.

    Resulullah döneminde gerçekleşen savaşların çoğunda, müslümanların zaferi, Hz. Ali (as) nin kılıcıyla gerçekleşmiş, bu savaşlardaki fetihleri yüzünden Hz. Muhammed (saav) ´´Ali´den yigit ve Zülfikar´ dan başka kılıç yoktur,, diyen Hadis´i Kudsî de Hz. Ali (as) yi övmüştür. Yine Hendek savaşında, İslam ordusuna korku ve dehşetin hakim olduğu bir sırada, müşriklerin en büyük kahramanı olan Amr bin Abdeved´i yere seren Hz. Ali (as) nin kiliç vuruşu, hadislere göre bütün insan ve cinlerin ibadetinden daha faziletli bilinmiştir.

    Caferi inancına göre, Hz. Ali (as) ilahi emir geregi Hz. Peygamber (saav) rin halifesi olan 12 masum İmamların ilkidir. Maide Suresinin 67. Ayetine göre Hz. Muhammed Mustafa (saav) son veda Hac´cında Hz. Ali (as) yi kendi yerine Halife seçmistir. Ama Hz. Peygamberden sonra bazı sebeblerden dolayı ilk 3 halife döneminde Hz. Ali (as) hilafet zahiriyesi tahakkuk etmemiştir.

    Hz. Ali (as) Üçüncü Halife´den sonra Hicretin 35. yılında müslümanların halifesi oldu. Hz. Ali (as) her şeyden önce geçmişteki valilerin çoğunun iş başında olmalarını uygun görmeyince, onları azledip layık gördügü kimseleri tayin etti. Bu arada bir takım insanlar şahsi çıkarlari için ona muhalefet edip Cemel, Siffin ve Nehrevan savaşlarında ona karşı savaştılar.

    Hz. Ali (as) Takvada, hakka ibadet etmekte, cesarette, yigitlikte ashap arasında tekti. Hz. Ali (as) hakkı ve ilahi kanunu icra ediyor, her zaman için Hz. Ali (as) adaleti icra etmekte hiç bir kimseye bir ayrıcalık tanımaz, yakınlarına bile müsamahalı davranmaz, herkese bir gözle bakardı.

    Hz. Ali (as) İlimde ashabın en bilgilisi idi. Hz. Muhammed Mustafa (saav) ´´ Ben ilmin şehriyim, Ali´de kapısıdır,, buyurmuştur. Üç halife döneminde şer´i meselelerin çözümü için ona müracaat edilirdi. Nehcül Belaga kitabı onun hutbe, mektub ve sözlerinden bir kısmını içermektedir.

    Hz. Ali (as) hicretin 40. yılında Ramazan ayının 19. gününün sabahı Kufe camiinde sabah namazını kılarken İbn-i Mülcem'in zehirli kılıcıyla aldığı darbe sonucu Ramazan´ın 21. günü şehit olmuştur. Hz. Ali (as) nin Türbesi Irak´ın Necef Şehrindedir.
    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    #2
    Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

    HZ.FATIMA (sa) Hz. Fatıma'nın (s.a) Yaratılmasına Dair İlahi Emir

    Yüce Allah, Fatıma'nın (a.s) tertemiz ve dosdoğru kişiliğinin oluşmasına elverişli ortamı hazırlamıştı. Baba, Resul-i Ekrem (s.a.a), anne de Hatice'ydi.

    Rivayetlerde, Zehra'nın yaratılması ve var edilmesi ile ilgili rabbanî irade hakkında geniş bilgiler yer alır. Resulullah (s.a.a) birçok kez bu meseleye işaret etmiştir.

    Rivayet edilir ki, Resulullah (s.a.a) Ebtah denilen yerde oturuyorken, Cebrail gelir ve ona şöyle seslenir: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Kırk sabah boyunca Hatice'den ayrılmanı emreder." Hz. Peygamber (s.a.a) Ammar b. Yasir'i Hatice'ye göndererek ilâhî emri ona bildirdi. Hz. Resulullah (s.a.a) kırk gün boyunca ibadet etti. Gündüzlerini oruçla, gecelerini de namazla geçirdi. Kırk günün sonunda Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Yüceler yücesi Rabbin sana selâm söyler. Selâmına ve armağanına hazır olmanı emreder." Peygamber (s.a.a) bu şekilde beklerken, Mikâil adlı melek indi. Elinde bir tabak vardı ve tabağın üzeri ince halis ipekten bir mendille örtülmüştü. Tabağı Hz. Peygamber'in (s.a.a) önüne koydu. Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Rabbin, bugünkü iftarını bu yemekle açmanı emrediyor." Peygamberimiz (s.a.a) bu yemeği doyasıya yedi ve kanıncaya kadar suyu içti. Sonra namaz kılmak için ayağa kalktı. Cebrail yanına geldi ve şöyle dedi: "Hatice'nin evine gidinceye kadar şu anda namaz kılman sana haramdır.[90] Çünkü yüce Allah, bu gece senin sulbünden tertemiz bir zürriyet yaratmaya söz vermiştir." Resulullah (s.a.a) derhal yerinden kalkarak Hatice'nin (radıyallahu anha) evine gitti.

    Hatice (radıyallahu anha) anlatıyor: "Yalnızlığa alışmıştım. Gece karanlığı çökünce, başımı örter, üzerime geniş giysimi alır, kapımı kilitler ve namazımı kılıp virdimi yerine getirdikten sonra çıramı söndürürdüm. Sonra da yatağıma uzanırdım. O gece yarı uyumuş yarı uyanık bir hâlde iken, birden Peygamber (s.a.a) geldi ve kapıyı çaldı. 'Muhammed'den (s.a.a) başka kimsenin çalmadığı halkadan kapıyı çalan kimdir?' diyr seslendim... Resulullah (s.a.a) tatlı ve yumuşak bir ses tonuyla bana seslendi: 'Kapıyı aç, ey Hatice! Ben Muhammed'im.' Kapıyı açtım ve Hz. Peygamber (s.a.a) eve girdi. Gökleri olduğu gibi tutan ve suyu yerden çıkaran Allah'a yemin ederim ki, daha Peygamber (s.a.a) benden uzaklaşmamıştı ki, Fatıma'nın ağırlığını karnımda hissettim."[91]
    ALINTIDIR..


    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    Yorum


      #3
      Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

      2.İMAM HZ.HASAN İmam Hasan (a.s)’ın Muaviye’ye Cevabı

      Bir gün Muaviye İmam Hasan’a: “Ben senden üstünüm” dedi.

      İmam (a.s): “Ey Hind’in oğlu, nasıl üstünsün?”
      Muaviye: “Halkın benim etrafımda toplandığı, senin etrafının ise boş olduğundan dolayı.”
      İmam (a.s): “Heyhat, heyhat! (Ne kadar da haktan uzaklaştın)! Ey ciğer yiyen Hind’in oğlu! Bu sahip olduğun makam ne de kötüdür. Zira senin etrafında toplanan insanlar iki kısımdan ibarettir: Ya muti (itaat eden)dir veya mecbur. Sana itaat edenler Allah’a isyan etmekteler; itaat etmeye mecbur olan kimseler ise Allah’ın kitabına (Kur’an’a) göre mazurdurlar. Ama ben, senden üstünüm demiyordum. Çünkü sende, kendimi senin gibi birisiyle kıyaslayacak herhangi bir hayır yoktur. Fakat şunu diyorum: Allah-u Teala seni faziletlerden (üstün sıfatlardan) uzaklaştırdığı gibi beni de rezailden (çirkin ve aşağılık) sıfatlardan uzaklaştırmıştır.”[12]

      Evet, insanın şahsiyeti, insani ve ahlakî değerlerle ölçülür; maddi özelliklerle değil.
      vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
      [center]

      Yorum


        #4
        Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

        3.İMAM HZ.HÜSEYİN Esselamu aleyke YA RESULLLAH!, Esselamu Aleyke YA

        NEBİALLAH!, Esselamu Aleyke YA RAHMETEN-LİL ALEMİN!!. Ey efendim,
        Bela yeri olan kerbeladan, utanaraktan,sıkılaraktan ve de ağlayaraktan
        bu selamları sana gönderirken ;mürekkebim; evladın,gözünün nuru, aşk
        yolcularının kıblesi, insanlık öğretmeni, izzet, adalet ve özgürlük rehberi,
        Hüseyinin kanı; kalemim ise ,tevhid cephesinin alemdarı, susuzların
        sakisi ,Ebul-Fazl Abbasın kollarıdır.Aşura günü ağladım; fırat suyumla,
        gökyüzümle,ağaçlarımla, taşlarımla ve kum taneciklerimle.

        Ey Mevlam!;Tasua gecesi, Zifiri karanlığımda seherin vaktinde can
        paren, hüseyinin maşukuyla olan raz-u niyazına şahit olan benim kum
        taneciklerimdi .Belki de bu kelamları yazmamda bu şeref bana cesaret
        vermektedir.Batıl ehli, kum tanelerimin üzerinde gezerken kum tanelerim
        bu utançtan ölüp,ölüp dirilmekteydiler. Senin evlatlarının at koştururken
        ise sanki adiyat süresi yeniden nazil olurmuşçasına ,sevinmekteydiler bu
        atların ayaklarının tozu olmaktan gurur duymaktaydılar.O gün senin
        kızlarının çadırları yanarken aslında bendim yanan kum çölümde. O yere
        düşen ateşler benim bağrıma düşmekteydi.O musibet günü o kadar
        şiddetliydi ki insanlara inat, taşımda kan ağladı kum tanelerimle beraber
        ,gökyüzüm yağmur yerine kan kustu fıratın suçlu olan sularına.Ah
        efendim, sahi sen neredeydin
        O mübarek kanları bedenine alan da ben idim.Bu kanlarıyla İslam’a
        yeniden hayat verecek evlatlarını ve onların yarenlerini senin yerine ben
        kucakladım.

        Ey Mevlam!,derdim ve acım o kadar büyük ki ancak bunları seninle
        paylaşarak biraz rahatlayabilirim.Bela çölümde, bendim o minik
        yavruların çığlıklarına şahit olan , kollarım yoktu ki uzatıp onlara teselli
        vereydim, senin yerine bağrıma ben basaydım,başlarına el
        çekeydim.Fakat ben onlara nasıl teselli verebilirdim ki, fırat suyumdan,
        islamın minik fedaisi!Ali Asgere, rugayene bir damla su verememişken. O
        gün benim için ne kadarda utanç doluydu. Bu yavrulara inat, suyumdan,o
        zalimler kana, kana içerlerken.. Rugayyenin; aşura günü babasını
        attan indirerek ayaklarına sarılışı, babacığım!,babacığım! nidası halen
        kulaklarımda çınlamaktadır.O minik yavrunun gözlerinden dökülen inci
        tanelerini toplayan da bendim .Hüseyinin sancaktarı, Ebul -Fazl Abbasın
        kolları kalem olup attan düşerken ona kucağını açan ve de bağrına basan
        kanlara boyanmış kum tanelerimdi.Evladın hüseyinin ; onun şehadetinde
        "İşte şimdi belim büküldü kardeşim!" sedasında,onunla beraber benimde
        belim büküldü.

        Ey Habibim!; Aşura günü zalimler bağrışmaktaydı. Kaçın! ,kaçın!
        Resulullah geldi diye. Bu haykırışlarıyla aniden ilkindin, çok sevinmiştim
        birden. Gerçekten sen mi idin gelen? Birde baktım ki savaş meydana
        gelen Ali Ekberin idi. Herşeyi ile seni andıran;kokusu,yürüyüşü ,siması
        konuşması ve de heybetiyle .O Ali Ekber ki , babası Hüseyin sorarken
        oğlum ölümü nasıl bilirsin? O buyurmaktaydı: "Hak yolunda olduğumuz
        için ölümden asla korkumuz yoktur."cesaret ve şecaat serzenişini
        duymaktaydım. Evet senin evlatların ve onların yarenleri ölüme böyle
        koşarcasına gitmekteydiler. Senin gerçek mirasçıların olarak İslam için
        kendilerini feda etmekteydiler bir an gözlerini kırpmadan, adete birbiriyle
        yarışmaktaydılar,ölümü öldürmek için, dirilmek için ve de sana kavuşmak
        tek arzularıydı.

        Ey Mevlam!; Bu azgın ve insaniyet namına her şeylerini
        kaybeden ,vahşi bu batıl topluluğun tekbirlerle!!! Şehit ettikleri aslında
        enbiyalardı ve de sendin.Ey benim sahibim sen!.Bu ahmak, vahşi,
        basiretsiz, bedenleri haramla oluşmuş ,gözlerini dünya hırsı bürümüş,
        şahsiyetsiz, şeytanlaşmış, cehennemin yakıtı olan bu insanlar nede kötü
        ve nede zalim insanlardı.Bunlara vasiyette bulunmuş olsaydın ki
        evlatlarıma zülmedin bu kadarını yapamazlardı!

        Ey Seyyidim!; Aşura günü savaşın en kızıştığı zaman da ,canlı
        kuran Hüseyinin ,son namazına şahit olan bendim efendim.Kerbela
        kahramanı son mesajını vermekteydi senin evladın, namaz! ,namaz !
        buyuraraktan. O son gece aşık ile maşukun muhabbetine,senin ümmete
        emanet olarak bıraktığın iki ağır emanetlerin olan hüseyinlekur’an’nın
        hasbi-haline şahitlik yapan da bendim. Rabbi ile münacatı ,niyazı oda
        senin gibi çok sevmekteydi. Aman Allah’ım o ne samimiyetti o ne
        marifetti öyle.Kerbela zindanında,şecaat, cesaret, sabır ve rıza abidesi, o
        iffet ve takva sembolü;babasının süsü olan Zeynebin ,artık esaret
        zincirlerin süsü olmuştu benim topraklarımda. Zeynebinin metanetine,
        mücadelesine ve de kan akan göz yaşlarının tanığı da de bendim.

        EY Mevlam! ; O ne tahammülü zor musibet di , öyle ki bendeki
        taşlar bile dayanamadı.Ama senin zeynebin tahammül etti.Senin dininin
        mesajını götürmek için, dine yeniden hayat bulduracak ,Hüseyinin kanını
        anlatmak için. O azgın topluluk senin mahremin olan çadırları yakmaya
        gelirken, Hüseyinin , Muhammed-i sesiyle seslenmekteydi Alçaklar
        Allah’a inanmıyorsanız bari bu dünyada hür insanlar olun..O an çok
        sevinmiştim. O insanların yerinde olmadığıma bir çöl olduğuma mutlu
        olmuştum.. Seninle hayat bulan, insanileşen o zalim topluluk
        koşuşmaktaydılar ve üşüşmekteydiler , senin evlatlarının üzerindekilerini
        ganimet almak için. Ne kadarda alçaktılar ve aşağılıklardı.

        Gerçekten bunlar insan mıydı?.Yoksa hayvandan daha aşağı seviyede
        kiler miydi?.Bunu anlamak çokta ta zor değildi.Çünkü her şey aleniydi ve
        aşikardı .

        Ey Mevlam!;Hüseyin ve yarenlerin kanıyla kutsallaşan toprak
        benim toprağımdı.Artık ,hasta gönüllere şifa olan ben idim.Bundan böyle
        hidayeti arayanlar için yegane adres neynevaydı. Rabbine yakınlaşmak
        isteyenler ,secdenin tadını almak isteyenler ve de yakınlaşmak isteyenler
        ,alınlarını benim şehadet toprağıma koymaktadırlar.

        Ey Efendim!, Hüseyin denince akıllara ben ,kerbela denince de
        Hüseyin gelmektedir.O günden Sonra;vefa,onur,izzet ,yiğitlik,sadakat ve
        de aşk denince hatırlanan, belleklere ilk gelen bendim artık.ben
        KERBELA’!!!… Hak yolunun yolcularına ve şehadet mektebinin
        talebelerine yegane bir sembol oldum. Artık, bundan böyle her gün aşuray
        dı ,her yerde kerbela.

        Ey Mevlam!, Bende bekleyenler gibi beklemekteyim bu günün
        intikamını alacak olan, eba salihi, sahibel zamanı olan evlad-ı
        Hüseyini.Tüm hazırlıklarımı yaparaktan ve de muhabbet dolu gönlümü ona
        yönelterekten. Ey varlık sebebim,mahşer günü şahitlik yapmak için seni
        bu büyük emanetlerini,büyük bir şerefle bağrımda saklamaktayım.Son
        sözüm şudur efendim, senin ciğerparen, ruhun ve evladının ,öptüğün o
        mübarek dudaklarından ve boğazından en son öpen bendim.Selam olsun
        doğduğun güne,öldüğün güne ve de dirileceğin güne!....

        ALINTIDIR..
        vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
        [center]

        Yorum


          #5
          Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

          HUSEYN KERBELA ARZUM MENİM....HUSEYN NOKERİNEM MEN SENİN..
          vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
          [center]

          Yorum


            #6
            Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

            4.İMAM HZ.ZEYNEL ABİDİN
            İMAM ZeYN'UL-ABİDİN (A.S)’IN KISACA BİYOGRAFİSİ



            Adı:

            Ali (a.s).

            Lakapları:

            Zeyn’ul-Abidin, Seyyid’ul-Abidin, Zeki, Emin, Zu’s-Sefinat ve Seccad

            Künyesi:

            Ebu Muhammed, Ebu’l-Hasan.

            Baba-Ana:

            Hüseyin (a.s), Şehribanu.

            Doğumu:

            Hicretin 38. yılı, Şaban ayının beşi veya Cemad’el-Ula'nın on beşinde Medine’de doğdu.

            Zamanının Halifeleri:

            Yezid'den, Emevi halifelerinin 10. halifesi olan Hişam b. Abdulmelik'e kadar 9 kişi.

            İmamet Süresi:

            Yaklaşık otuz beş yıl.

            Şahadeti:

            Hicretin 95. yılı Muharrem ayının 25’inde; bir görüşe göre ise, 12 veya 18’inde Hişam b. Abdulmelik’in hilesiyle 56 yaşında Medine’de şahadete erişti.

            Mezarı:

            Bakî Mezarlığı'nda.

            Yaşam Dönemi:

            1- Yirmi iki yıl babasıyla birlikte olduğu dönem.

            2- Otuz beş yıl imamet dönemi.

            İmam Zeyn’el-Abidin (a.s), Emevilerin en şiddetli zulüm ve baskısı döneminde ve en zor şartlarda imamet görevini yerine getirmiş ve maarif, ahlak, siyaset, sosyolojik konuları dua kalıbında en güzel bir şekilde beyan etmiştir.

            Çocukları:

            İmam Seccad (a.s)’ın, 11'i erkek, 4'ü ise kız olmak üzere 15 çocuğunun olduğunu söylemiştir. Onların isimleri şöyledir: “Bakır” lakabıyla meşhur olan Muhammed (a.s), Abdullah, Hasan, Hüseyin, Ömer, Hüseyin Esğer, Abdurrahman, Süleyman, Ali, Muhammed Esğer, Hadice, Fatıma, Aliyye, Ümm-ü Gülüsüm.


            vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
            [center]

            Yorum


              #7
              Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

              5.İMAM HZ.MUHAMMED BAGIR İMAM MUHAMMED BAKIR (A.S)’DAN KIRK HADİS


              Zalimi Zulümden Sakındırmak

              1- “Kim zalim bir hükümdarın anına giderek onu Allah’tan çekinmeye emreder ve ona nasihatte bulunursa, tüm insan ve cinlerin mükafatı kadar ona mükafat verilir.”[1]

              İslam’ın Beş Esas Üzere Kuruluşu

              2- “İslam beş esas üzere kurulmuştur: Namaz kılmak, zekat vermek, hacca gitmek, Ramazan ayının orucu ve biz Ehl-i Beyt’in velayeti. Dört esas hakkında (onları terk etmede bazen) ruhsat verilmiştir; ama velayeti terk etmede ruhsat verilmemiştir; (çünkü) malı olmayana zekat ve hac farz kılınmamıştır; hasta olan, namazını oturarak kılar ve orucunu yer; ancak velayet, ister sağlam olsun ister hasta, ister fakir olsun ister zengin herkese farzdır.”[2]

              İyilerin Kötülerle Birlikte Cezalandırılması

              3- “Allah-u Teala, Şuayb peygambere şöyle bir vahiy gönderdi: ‘Ben senin kavminden yüz bin kişiyi cezalandıracağım; kırk bini kötülerdendir, altmış bini de iyilerden.’ Şuayb peygamber; ‘Ey Rabbim, bu kırk bin kişi kötülerdendir, iyilerin ne suçu vardır?’ dediğinde, Allah-u Teala ona cevaben şöyle vahyetti: “Onlar da kötülere dalkavukluk yaparak gazabım için onlara gazaplanmadılar.”[3]

              Amellerin Ancak Velayete İnanmakla Kabul Olması

              4- “Bütün işlerin zirvesi, onların doruk noktası, anahtarı, kapısı ve Allah’ın rızasını sağlayanı, (masum) İmam’ı tanıdıktan sonra ona itaat etmektir. Bilin ki, eğer bir adam geceleri ibadet yapar, gündüzleri oruç tutar, bütün malını Allah yolunda verir ve ömrü boyunca her yıl hacca gider, ama takip edeceği ve bütün işlerini onun kılavuzluğuna göre yapacağı İlahî bir velinin velayetine inanmazsa, Allah katında hiçbir sevabı hakketmez ve iman ehlinden de sayılmaz.”[4]

              Halkın Sözüne Göre Değil Allah’ın Kitabına Göre Kendini Ayarlamak

              5- “Bil ki, yaşadığın şehrin halkı sana, sen kötü insansın derse seni üzmemeli; sen iyi insansın derlerse de, bu seni sevindirmemeli; böyle olmadıkça bizlerin dostu olamazsın. (Her halükarda) sen kendini Allah’ın kitabına sunmalısın; eğer O’nun yolunda gidiyor, O’nun küçümsediğini küçümsüyor, sevdirdiğini seviyor ve korkuttuğundan da korkuyorsan o zaman diren ve hakkında söylenen sözlerin sana bir zararı olmadığı için de kendini müjdele.”[5]

              İslam’ın Kökü, Dalı Ve Zirvesi

              6- Süleyman b. Halid diyor ki:

              İmam Muhammed Bakır (a.s) bana şöyle buyurdular:

              “İslam’ın kökünün, dalının ve zirvesinin ne olduğunu sana söyleyeyim mi?” ‘Evet, sana feda olayım’ dediğimde buyurdular ki: “İslam’ın kökü namazdır, dalı zekattır, zirvesi cihattır.” Daha sonra: “İstediğin takdirde hayır kapılarını sana açıklarım” buyurdu. ‘Sana feda olayım, açıklayın’ dediğimde ise şöyle buyurdular: “Oruç, ateşe karşı siperdir; sadaka, hataları (günahları) yok eder ve gece yarısı kalkarak Allah’ın zikriyle meşgul olmak.”[6]

              Allah Tarafından Belirlenen İmama Uymamanın Zararları

              7- “Her kim Allah tarafından bir İmam ve önderi olmaksızın ibadette kendini yorarak Allah’a itaat ederse, onun ibadetteki çabası kabul olmaz; o sapık ve hayrandır. Allah onun amellerinden hoşlanmaz; o kendi çoban ve sürüsünü kaybetmiş bir koyuna benzer ki, gün boyu dolaşır durur, karanlık sardığında çobanının sürüsü olmayan başka bir sürü görür, meler ona doğru gider, onunla aldanır, (geceyi) onların ağılında yatar. (Sabah olunca) Çoban; ‘Kendi çoban ve sürüne katıl, sen çoban ve sürünü kaybetmişsin’ diyerek ona bağırır (onu kovar). Tekrar dehşet, şaşkınlık ve aç bir vaziyette o tarafa bu tarafa kaçar; onu kendi çoban ve sürüsüne götürecek kimse olmadığından kurt onun kaybolmasını ganimet bilip onu yer. Bil ki ümmetten her kim, Allah tarafından belli ve adil bir İmam’ı olmadan sabahlarsa, sapıklık ve hayranlık içerisinde sabahlar; eğer bu durum üzere ölürse küfür ve nifak ölümüyle ölmüş olur.”[7]

              İşleri Allah İçin Yapmanın İmanın Kamil Olmasına Sebep Olması

              8- “Kim Allah için sever, Allah için düşman olur ve Allah için ihsan ederse, imanı kamil olan kimselerden olur.”[8]

              Ehl-İ Beyt Şialarının Sıfatları

              9- Cabir diyor ki:

              İmam Bakır (a.s) bana buyurdular ki:
              “Ey Cabir! Şii olduğunu iddia edenin bizleri sevdiğini söylemesi yeter mi hiç? And olsun Allah'a bizim Şialarımız, Allah’tan korkan ve O’na itaat edenden başkası değildir. Bizim Şialarımız; alçak gönüllü olmak, Allah’tan korkmak, emanettar olmak, Allah’ı çok anmak, oruç tutmak, namaz kılmak, ana ve babaya iyilik etmek, fakir komşu, yoksul, borçlu ve yetimlere karşı kendini sorumlu bilmek, doğru konuşmak, Kur’an okumak ve insanlar hakkında iyilikten başka bir şey söylememekle tanınırlar ancak. Onlar kendi kavimlerinin, işlerde emin bildikleri insanlardır.”[9]

              Müminin Sıfatı

              10- “Mümin sevinçli olduğunda, sevinci onu günah ve batıla sokmaz; öfkelendiğinde, öfkesi onu hak söz söylemekten çıkarmaz; güçlü olduğunda ise gücü onu hakkı olmadığı şeye tecavüz etmeye sürüklemez.”[10]

              Her Kulun Kalbinde Beyaz Bir Noktanın Varolması

              11- “Her kulun kalbinde beyaz bir nokta vardır; bir günah işlediğinde o noktada siyah bir nokta oluşur; tövbe ederse, o siyahlık yok olur; günah işlemeyi sürdürürse o siyahlık gittikçe büyür ve sonunda o beyazı tamamen kaplar. Beyazı tamamen kapladığında artık o kalbin sahibi asla hayra dönmez. Allah-u Teala: “Hayır, onların kazanmakta oldukları kalpleri üzerinde pas tutmuştur.” diye buyurduğu (ayet-i şerife de) işte bu mana kastedilmiştir.”[11]

              Haram Malın Doğurduğu Kötü Neticeler

              12-“Eğer bir adam, haram yoldan bir mal elde ederse, onun hac, umre, sila-i rahim (ve buna benzer amelleri) kabul olmaz.”[12]

              Kemalin Tümü

              13- “Kemalin tümü, din hususunda derin bilgi sahibi olmak, musibetlere karşı sabretmek ve geçim masrafını ölçülü bir şekilde ayarlamaktır.”[13]

              Dünya Ve Ahiret Güzelliklerinden Sayılan Üç Şey

              14-“Üç şey, dünya ve ahiret güzelliklerindendir: Zulüm yapanı affetmen, ilişkisini kesenle ilişki kurman ve sana karşı cahillik yapana yumuşak ve olgun davranman.”[14]

              Allah’a İsyan Edenin O’nu Tanımaması

              15- İmam (a.s): “Allah’a isyan eden, O’nu tanımamıştır” buyurup şu manzumeyi okudular:

              Allah’ı sevdiğini söyler, isyan edersin O’na

              Acayip bir iştir bu, and olsun ki canına

              Sevgin gerçek olsaydı, itaat ederdin O’na

              Çünkü aşık maşukun, sözünden çıkmaz asla.[15]

              Alimin Abidden Üstünlüğü

              16- “İlminden faydalanılan bir alim, yetmiş bin abidden daha üstündür.”[16]

              Tavsiye Edilen Beş Şey

              17- “Beş şeyi sana tavsiye ediyorum: Zulme uğradığında, zulüm yapma; hıyanete uğradığında, hıyanet etme; tekzip edildiğinde, sinirlenme; methedildiğinde, sevinme; kınandığında, sabırsızlanma; hakkında söylenen şeyler hususunda düşün; eğer söyledikleri şeyleri kendinde bulursan, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah’ın gözünden düşmenin musibeti, halkın gözünden düşmek korkusundan daha büyüktür. Ama eğer sende olanın aksini söylerlerse, (o zaman) zahmetsiz sevap elde etmiş olursun.”[17]

              Allah’ın Dinini Sadece Sevdiğine Vermesi

              18- “Allah-u Teala dünyayı hem sevdiğine, hem de sevmediğine verir; ama dinini ancak sevdiğine verir.”[18]

              Düşmanlıktan Sakınmanın Gerekliliği

              19- “Düşmanlık yapmaktan sakın; çünkü düşmanlık kalbi bozar ve nifak doğurur.”[19]

              Mağrur İnsanın Uyarılması

              20- “Yazıklar olsun sana (ey mağrur insan)! Sen, hırsızsın; günah hırsızı; bir şehvet gördüğünde veya günaha bir ortam hazır olduğunda cehaletle ona doğru koşuyorsun. Sanki Allah seni görüp gözetmiyor. Ey cennet talibi! Allah bu halinle sana hayır versin! Ey cehennemden kaçmak isteyen! Neden bineğin hızla seni ona doğru götürüyor? Seni cehenneme düşürecek şeyler uğuruna ne kadar da gayret ediyorsun! Evlerin önlerinde (kitabın satırları gibi) sıralanan şu kabirlere bir bakınız. Sıralar birbirine yakın, mezarlar da birbirlerinin kenarlarındalar; ama ulaştıkları şeylerde (cennet ve cehennemde) birbirlerinden uzaktırlar. Bunlar onarıp yıktılar; ısınıp ürktüler; mesken edinip kovuldular; ikamet edip göçtüler.”[20]

              Hikmetli Tavsiyeler

              21- “İşi geciktirmekten (ve sonra yapacağım demekten) sakın; çünkü helak olanlar bu denizde gark olmuştur; gafletten uzak ol; çünkü gaflete dalmak kalbi sertleştirir. Özrün olmadığı işlerde gevşeklik yapma; zira pişman olanlar ona sığınır. Tam pişmanlık ve çok tövbe etmekle geçmiş günahlarından dön. Güzel bir dönüşle Allah’ın rahmet ve affına yönel. Güzel dönüş için de gecelerin karanlığında, halis dua ve münacat ile Allah’tan yardım talebinde bulun. Az rızkı çok saymakla ve çok itaati de az saymakla büyük şükrü elde et. Çok şükür etmekle nimetlerin çoğalmasını sağla. Nimetlerin elden çıkması korkusuyla, büyük şükre sarıl. Tamahı öldürmekle, ebedi izzeti talep et. Halktan ümitsizliğin verdiği izzetle, tamahın zilletini kendinden uzaklaştır; yüce himmetle de halktan ümidi kesmek izzetini elde et. Arzuyu azaltmakla, dünyadan (ahiretin için) azık topla. Fırsat varken hedefe kavuşmak için çabuk davran. Bedenin sıhhati ve boş zaman gibi iyi fırsat olmaz. Güvenilmez insanlara, itimat etmekten sakın; çünkü yemek alışkanlığı gibi kötülüğe de alışkanlık vardır...”[21]

              Üç Haslete Sahip Olanın Bu Dünyada Cezaya Uğramadan Ölmemesi

              22- “Üç haslete sahip olan, onların vebalini (cezasını) görmedikçe ölmez: Zulmetmek, sıla-i rahmi kesmek ve yalan yere yemin etmek -ki Allah’a karşı savaşmaktır-. Sevabı çabuk ulaşan itaat, sıla-i rahimdir. Bazı insanlar facir ve fasık olur, (ama) ilişkileri ve birbirlerini sevmeleri sebebiyle mal ve servetleri artar. Yalan yere yemin etmek ve sıla-i rahmi kesmek ise yurtları harabeye dönüştürür.”[22]

              Üç Hasletin Doğurduğu Sonuçlar

              23- “Dili gerçeği söyleyenin ameli temiz olur; niyeti iyi olanın, rızkı çoğalır; ailesine karşı güzel davrananın ise ömrü uzar.”[23]

              Her Şerrin Anahtarı

              24- “Sakın tembellik ve sabırsızlık etme; çünkü bunlar her şerrin (kötülüğün) anahtarıdır. Tembellik yapan hiçbir hakkı eda edemez; sabırsızlık yapan da hiçbir şeye sabredemez (biraz sinirlenmekle haktan el çeker).”[24]

              Tevazünün İzahı

              25- “Tevazu (alçak gönüllülük); makamından aşağı olan bir yerde oturmaya razı olman, karşılaştığın herkese selam vermen ve haklı olsan bile münakaşayı terk etmendir.”[25]

              Müminin Mümine Karşı Tavrı

              26- “Mümin, müminin kardeşidir; mümin kendi kardeşine ne küfür eder, ne onu iyilikten mahrum bırakır ve ne de ona su-i zanda bulunur.”[26]

              Sila-İ Rahmin Yararları

              27- “Sila-i rahim; amelleri temizler, malları artırır, belayı uzaklaştırır, hesabı kolaylaştırır ve eceli erteler (ömrü uzatır).”[27]

              Allah’ın Sevip Sevmediği Kimseler

              28- “Halkın size söylemesini sevdiğiniz en güzel sözü, onlara söyleyin. Allah, lanetleyen, söven, dokunaklı söz söyleyen, çirkin söz konuşup küfreden ve ısrarla diğerinden bir şey isteyen ve başkasına ağız açan bir kimseyi sevmez. Ama hayalı, olgun ve (çirkin şeylerden) kaçınan iffetli kimseyi sever.”[28]
              Güler Yüzlülük Ve Asık Suratlılığın Doğurduğu Sonuçlar

              29- “Hoş davranış ve güler yüzlülük, sevgiye yol açtığı gibi Allah’a yakınlaşmaya da vesile olur. (Nitekim) asık surat ve ekşi çehreli olmak da nefrete yol açtığı gibi Allah’tan uzaklaşmaya da sebep olur.”[29]

              Allah Teala’nın Üç Şeyi Üç Şeyde Gizlemesi

              30- “Allah- u Teala, üç şeyi üç şeyde gizlemiştir: Rızasını itaatinde gizlemiştir; öyleyse O’nun hiçbir itaatini küçümseme; çünkü rızası o itaatte olabilir. Kendi gazabını günahlarda gizlemiştir; o halde hiçbir günahı küçük sayma; zira gazabı o günahta olabilir. Dostlarını da halkın arasında gizlemiştir; öyleyse hiçbir kimseyi küçümseme; çünkü Allah’ın velisi olabilir.[30]

              Dünyanın Geçici Bir Yurt Olduğunun Vurgulanması

              31- “Dünyayı bir saat kalacağın ve sonra da oradan göçüp gideceğin bir menzil veya uykuda hoşnut olup da uyandığında elinde kalmayan bir mal farzet. Bu misali söylemem, Allah’ın tevfikiyle akıl edip amel etmen içindir.”[31]

              Bel Kıran Üç Şey

              32- “Üç şey beli kırandır: Kişinin kendi amelini çok sayması, günahını unutması ve kendi fikrinden hoşlanması.”[32]

              Dünya Malına Yeni Kavuşmuş Olan Bir Kimsenin Misali

              33- “Dünya malına yeni kavuşmuş bir kimseye muhtaç olmak, yılanın ağzındaki paraya muhtaç olmaya benzer; bir taraftan ona muhtaçsın, diğer taraftan ise tehlikedesin.”[33]

              Hayır Amelin Dünya Ve Ahirette Ağır Olması

              34- “Allah-u Teala hayır (amel) yapmayı dünya ehline ağır kılmıştır; nitekim hayır (amel), kıyamette ölçülürken mizanda da ağır gelecektir. Şerri de dünya ehline hafif kılmıştır; nitekim kıyamette de şer ölçülürken hafif gelecektir.”

              Hikmetli Öğütler

              35- “Ey Cabir! Allah’ın sana verdiği rızkın şükrünü yerine getirebilmen için az rızkı çok say. Nefsinin ayıplarını görebilmen ve affolunman için Allah’a olan ibadet ve itaatini az bil. Karşılaştığın kötülüğü, edindiğin bilgiyle kendinden uzaklaştır; bilgiyi de halis amelle çalıştır; halis ameli de, gerçek korkuyla elde et. Mevcut yaşantıya razı olarak gösterişten kaçın. Akla uyarak heva ve heves tehlikesinden kendini koru. Nefsani istekler galip geldiğinde ilmin irşadıyla kendini kontrol et. Halis amelleri mükafat günü için baki bırak. İhtirastan kaçınmakla kanaatkar olmaya çalış. Kanaati seçmekle, şiddetli tamahkarlığı kendinden uzaklaştır. Arzuları azaltmakla, zahitliğin tadını al; insanlardan ümidini keserek tamahın kökünü kurut. Nefsi tanımakla, bencilliğin yolunu kapa. Doğru bir tefvizle (işi Allah’a bırakmakla) ruhi rahatlığa kavuş. Beden rahatlığını kalbin huzurunda ara. Az hata yapmakla, kalp huzuruna kavuş. Yalnızlıkta çok zikir etmekle, yumuşak kalpli olmaya çalış...”[34]

              Cennetin Zorluk, Cehennemin İse Şehvetlerle Kuşatılmış Olması

              36- “Cennet zorluk ve sabırla kuşatılmıştır. Öyleyse kim dünyada zorluklara sabrederse cennete girer. Cehennem de zevk ve şehvetlerle kuşatılmıştır. O halde kim istediği her çeşit zevk ve şehveti kendisine bağışlarsa (canının istediği her şeyi yaparsa) cehennem ateşine girer.”[35]

              Her Hayır Ve Şerrin Anahtarı

              37- “Gerçekten bu dil, her hayır ve şerrin anahtarıdır. Müminin, altın ve gümüşüne mühür vurduğu gibi diline de mühür vurması uygundur. Zira Resulullah (s.a.a); ‘Allah, dilini her şeyden koruyan mümine rahmet etsin; gerçekten bu amel, kendisi için verdiği bir sadakadır’ diye buyurmuştur. Hiç kimse dilini korumadıkça günahtan kurtulamaz.”[36]

              İyi Veya Kötü Bir Gelenek Koymanın Neticesi

              38- “Kim insanlara bir hidayet yolu öğretirse (iyi bir gelenek meydana getirirse), onunla amel edenlerin sevabı miktarınca, onların sevabından bir şey eksilmeksizin ona sevap yazılır. Kim bir sapıklık yolu öğretirse (kötü bir gelenek oluşturursa), o sapıklıkla amel edenlerin tümünün günahı kadar, onların günahından bir şey eksilmeksizin günahı olur.”[37]

              Kötülüklerin Anahtarı

              39- “Allah Azze ve Celle, şer ve kötülükler için kilitler kılmıştır, şarabı da o kilitlerin anahtarı kılmıştır; yalan ise şaraptan da kötüdür.”[38]

              Başkalarına El Açmanın Ve El Açana Bir Şey Vermemenin Çirkinliği

              40- “Eğer sual eden (bir şey isteyen), sual etmenin ne kadar kötü olduğunu bilseydi, hiç kimse başkasından bir şey istemezdi. Eğer kendisinden bir şey istenilen kimse de, vermemenin ne kadar kötü olduğunu bilseydi, hiç kimse diğerini reddetmezdi.”[39]







              --------------------------------------------------------------------------------

              [1] - Bihar’ul-Envar, c. 75, s. 375.

              [2] - Vesail’uş Şia, c. 1, s. 14

              [3] - Mişkat’ul-Envar, s. 51.

              [4] - Vesail’uş-Şia, c. 1, s. 91.

              [5] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 577.

              [6] - Usul’ul-Kafi, c. 2, s. 23.

              [7] - Usul’ul-Kafi, c. 1, s. 375.

              [8] - Usul’ul-Kafi, c. 2, s. 124.

              [9] - Usul’ul-Kafi, c. 2, s. 74.

              [10] - Usul’ul-Kafi, c. 2, s. 234.

              [11] - Bihar’ul-Envar, c. 73, s. 332.

              [12] - Bihar’ul-Envar, c. 99, s. 125.

              [13] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 597.

              [14] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 599.

              [15] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 601.

              [16] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 601.

              [17] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 577.

              [18] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 611.

              [19] - Eimmetuna, c. 1, s. 365, Hilyet’ul-Evliya kitabından naklen.

              [20] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 595.

              [21] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 581.

              [22] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 601.

              [23] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 603.

              [24] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 603.

              [25] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 605.

              [26] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 605.

              [27] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 611. h. 43.

              [28] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 613.

              [29] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 607. h. 43.

              [30] - Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 188.

              [31] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 583.

              [32] - El-Hisal, c. 1, s. 112.

              [33] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 601.

              [34] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 579.

              [35] - Usul’ul-Kafi, c. 2, s. 89.

              [36] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 609.

              [37] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 607.

              [38] - Bihar’ul-Envar, c. 72, s. 237.

              [39] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 513.

              vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
              [center]

              Yorum


                #8
                Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                6.İMAM HZ.CAFER-İ SADIK Sefvani Cemmel İmam Caferi Sadık Aleyhisselam’dan şöyle rivayet eder: İmam Caferi Sadık Aleyhisselam’ın huzuruna müşerref olup arz ettim: Canım size feda olsun, sizin bütün şiaların cennet ehli olduğunu buyurduğunuzu duydum. Oysaki onların arasında günahkârlar, birçok kötü amele bulaşmışlar, içki içenler ve dünyayla meşgul olup gününü gün edenler var. Hazret buyurdular: Evet, onlar cennet ehlidirler. Bu söylediklerinden hiçbiri dünyada cismi veya ruhu belalara tutulmadan dünyadan gitmezler veyahut kötü bir komşuya ve ahlakı kötü bir eşe denk gelirler. Eğer bu söylediklerime müptela olmazlarsa Allah-u Teala onların can verişini zorlaştırır ve bütün bu musibet ve belaları onun günahlarının keffaresi olarak kabul eder ve böylelikle onlar dünyadan günahsız olarak giderler. Arz ettim: Peki insanların onların boynunda olan kul haklarını kim eda edecek? İmam Aleyhisselam buyurdular: Allah-u Teala kıyamet günü mahlukatın hesabını Hz. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ile İmam Emir-el Müminin Aleyhisselam’a bırakacaktır. O’nun boynunda hakkı olan şiaların hesabını biz üstlenecek ve bunu bizim onlara olan hakkımız ve humusumuz yerine kabul edeceğiz. Ama onlarla Allah arasında olanlar için ise Allah’tan af ve bağışlanma isteyeceğiz, böylelikle şialarımızdan hiç biri cehennem ehli olmayacaktır.

                Kaynak: Bihar-ul Envar c. 68 s. 114, El-Katra c. 1 s. 547

                allahumma salli ala muhammed ve ala al-i muhammed ve accil ferecehum vel en eda ehum ecmain inş..............

                ya rabbi sen bızlerı hz muhammed s.a.a. efendımızın ve onun ehlılbeytının yolundan ve rızasından bı an olsun ayırma ıns vesselam


                vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                [center]

                Yorum


                  #9
                  Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                  7.İMAM HZ MUSA-İ KAZIM (as) HİKMETLİ SÖZLERİNDEN BAZILARI


                  Nafile namazlar, her mü’minin Allah’a yaklaşma vesilesidir. Hac, her güçsüzün cihadıdır. Her şeyin bir zekâtı vardır, bedenin zekâtı da müstehap oruçlardır.
                  Allah’ı tanıdıktan sonra, en büyük ibadet kurtuluşu (İmam Mehdi’nin zuhurunu) beklemektir.
                  Allah’a hamd-u sena etmeden ve peygambere salat gönder­meden önce dua eden kimse, kirişsiz kemanla ok atan kişiye ben­zer.
                  Allah’ın vereceği mükâfata yakini olan, cömertçe bağışta bu­lunur.
                  Mutedil davranan, muhtaç olmaz.
                  Tedbir, maişetin yarısıdır.
                  İnsanlara kendini sevdirmek aklın yarısıdır.
                  Çok gam, ihtiyarlık getirir.
                  Acelecilik, cehaletin ta kendisidir.
                  Aile azlığı, iki kolaylıktan biridir.[1]
                  Anne ve babasını üzen, onlara asilik etmiştir.
                  Kim musibette, elini dizine veya elini eline vurursa mükâfattan mahrum kalır. Musibetin sevabı, ancak musibet sahibinin sabret­mesine ve musibet vakti, "inna lillah ve inna ileyhi raciun" (biz Allah’tanız ve O’na döneceğiz) demesine bağlıdır.
                  İhsan, ancak dindar ve şerefli kimse için yapılırsa ihsan sayılır.
                  Allah, ihtiyaç miktarınca yardım eder ve musibet miktarınca da sabır verir.
                  Kim ifrat ve tefritten sakınır ve kanaat ederse nimeti baki kalır. Kim de savurgan olur ve israf ederse nimeti yok olur.
                  Emaneti eda etmek ve doğruluk, rızık getirir.
                  Hıyanet ve yalan, fakirlik ve nifak doğrur.
                  Allah bir karıncayı, belaya mübtela etmek isterse ona iki kanat verir, o da uçar, kuşlara yem olur.
                  İhsan ancak üç şartla kâmil olur: Küçük saymak, gizlemek ve acele etmek. İyiliğini küçük sayan, kardeşini büyütmüştür; onu büyük sayan da kardeşini küçültmüştür. Kim yaptığı ihsanı gizlerse, işi değer kazanır. Kim sözünü verdiği şeyi yerine getir­mekte acele ederse, verdiği şey daha da hoş olur.

                  [1]- Diğer kolaylık ise, kişinin zengin olmasıdır. (Çev.)


                  vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                  [center]

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                    8.İMAM HZ.RIZA (as) İmam Ali Rıza (a.S)
                    Rıza lakabıyla tanınan Hz. İmam Ali b. Musa (a.s), yedinci imamın oğludur. (En meşhur rivayete göre) hicretin 148. yılında dünyaya geldi ve 203. yılında da irtihal etti.[1]

                    Sekizinci imam, değerli babası vefat ettikten sonra Allah'ın emri ve önceki imamların tanıtmasıyla imamet makamına ulaştı. İmamet süresinin bir kısmını Abbasi halifesi Harun'un zamanında yaşadı. Daha sonra bir müddet, onun oğlu Emin ve bir başka bölümünü oğlu Me'mun'un zamanında geçirdi.

                    Me'mun babasından sonra kardeşi Emin'le anlaşamadı ve bu, bir çok kanlı savaşlara yol açtı. Sonunda Emin öldürülerek Me'mun hilafet kürsüsüne oturdu.[2]

                    Bu zamana kadar Abbas oğulları halifelerinin siyaseti, Şii seyyidlere karşı baskı ve kanlı bir siyaset izlemekti. Gittikçe de bu baskı fazlalaşıyordu. Bazen Şiiler kıyam edip kanlı savaşlar meydana getiriyorlardı ve bunlar hilafet kuruluşunu zor duruma düşürüyordu.

                    Ehl-i Beyt'ten olan Şia İmamları ve rehberleri kıyam edenlerle işbirliği kurup onlara katılmadılarsa da toplumun çoğunluğunu oluşturan Şii halk, imamlara, itaati farz bilip, onları Peygamberin gerçek halifeleri olarak tanıyorlardı. Kisra ve Kayser saraylarını andıran ve bir takım fasit kişiler tarafından yönetilen hilafet idaresini de İslami ve kendi imamlarına yakışır bilmiyorlardı. Bu ortamın devam etmesi hilafet için büyük tehlike sayılıyor ve onu şiddetle tehdit ediyordu.

                    Me'mun, önceki halifelerin yetmiş yıllık sorunları çözemediği eski siyasetlerini bırakıp yeni bir siyasetle bu kıyamları yatıştırmayı düşündü. Yeni siyaset, sekizinci imama veliahtlığı vererek tüm zorluklarını halletmeye çalışmasıydı. Çünkü Şii seyitler de hilafette yer alınca artık kıyam etmezlerdi. Diğer taraftan Şia kendi imamını da, kirli ve pis bildikleri kişiler tarafından yönetilen hilafet idaresine bulaşmış görseler, onlar hakkında sahip oldukları manevi inançlarını yitirir ve mezhebi kuruluşları parçalanır ve böylelikle hilafet tehlikeden kurtulmuş olurdu.[3]

                    Bu maksatlara ulaşıldıktan sonra da, imamı yok etmekte hiçbir sakınca olmazdı. Me'mun bu maksatlarını gerçekleştirebilmek için imamı Medine'den Merv'e getirtti. İmamı huzuruna çağırıp ilk olarak hilafeti, daha sonra veliahtlığını imama önerdi. Hazret mazeret getirerek kabul etmedi. Fakat çeşitli yollara baş vurarak kabul ettirdiler. İmam (a.s) memleket işlerine, atama ve azletme olaylarına karışmamak şartıyla veliahtlığı kabul etti.[4]

                    Bu vakıa Hicretin 200. yılında meydana geldi. Fakat çok geçmeden Memun, Şia'nın hızla ilerlemesinden, imama karşı sevgilerin çoğalmasından, milletin hatta kendi ordusundan ve devlet adamlarından bile imama yönelmelerinden bu siyasetin de yanlış olduğunu anladı ve çare aramaya koyuldu. Çareyi imamı zehirleyerek şehit etmekte buldu.

                    İmam (a.s), şehit olduktan sonra İran'ın şimdi Meşhed denilen Tus şehrinde defnedildi.

                    Memun, akli ilimlerin Arapça'ya tercüme olmasına çok özen gösteriyordu. İlmi meclisler düzenleyerek çeşitli din ve mezheplere mensup alimlerin tartışmalarını sağlıyordu. Sekizinci İmam da bu toplantılara katılarak çeşitli din ve mezhep alimleriyle tartışıyor ve mübahasa ediyordu. Bu tartışmalar, Şia'nın hadis kitaplarında kayıtlıdır.[5]



                    --------------------------------------------------------------------------------

                    [1]- Usul-u Kafi, c.1, s.486. İrşad-ı Müfid, s.284-296. Delail-ul İmame, s.175-177. Fusul-ul Mühimme, s.225-246. Yakubi Tarihi, c.3, s.188.

                    [2]- Usul-u Kafi, c.1, s.488. Fusul-ul Mühimme, s.237.

                    [3]- Delail-ül İmame, s.197. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.363.

                    [4]- Usul-u Kafi, c.1, s.489. İrşad-ı Müfid, S 290. Fusul-ul Mühimme, s.237. Tezkiret-ul Havas, s.352. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.363.

                    [5]- Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.351. Ahmed b. Ali b. Ebu Talib Tabersi'nin "İhticac" kitabı, Necef baskısı, yıl 1385 H, c.2, s.170-237.



                    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                    [center]

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                      9.İMAM HZ.MUHAMMED CEVAD (as) İmam Cevad(as)’ın Sözlerinden Kırk Hadis


                      Allah'a Güvenmenin ve O'na Tevekkül Etmenin Neticesi

                      1- "Kim Allah'a güvenirse, Allah onu sevindirir. Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Allah'a güvenmek, bir kaledir ki, emin müminden başkası ona sığınmaz. Allah'a tevekkül etmek, kötülükten kurtuluş ve her düşmana karşı sığınaktır. Din izzet, ilim hazine, susmak ise nurdur. Zühdün son derecesi, çok takvalı olmaktır. Bidatler gibi, dini yıkan bir şey olmaz. Tamah gibi insanları bozan bir şey bulunmaz! Halk yöneticiyle düzelir. Belalar duayla uzaklaştırılır."[1]

                      Facir Kimseye Ümit Edenin Mahrumiyete Uğraması

                      2- "Kim facir bir kimseye ümit bağlarsa, en küçük cezası mahrumiyet olur."[2]

                      Allah'ın (c.c) Peygamberlerden Birine Vahyi

                      3- "Allah-u Teala peygamberlerden birine şöyle vahiy etti: Dünyada zahitlik yapman rahatlığını çabuklaştırır; her şeyden kopup bana yönelmen seni benin yanımdan aziz kılar; (bu amellerin iyi de) fakat benin için biriyle düşman veya dost oldun mu?"[3]

                      Bir İşe Şahid Olup Da Ondan Hoşlanmayanın Durumu

                      4- "Kim bir işe şahit olup da ondan hoşlanmazsa, onu görmeyen kimse gibi olur; kim de bir işi görmeyip de ona razı olursa, o işte bulunan kimse gibi olur."[4]

                      Cahilin İhtilafa Sebep Olması

                      5- "Cahil susarsa, insanlar ihtilafa düşmez."[5]

                      İmam (a.s)'ın Dostlarından Birine Tavsiyesi

                      6- İmam (a.s) dostlarından birine şöyle yazdı:

                      "Biz bu dünyada birbirimizden ayrıyız. Ama (ahirette) kimin fikir ve inancı, arkadaşının fikir ve inancının aynısı olursa, nerede olursa olsun, o da onunla birlikte olur; çünkü asıl yerleşme yurdu ahiret yurdudur."[6]

                      Konuşan Birini Dinlemenin Hükmü

                      7- "Kim bir konuşanı dinlerse, ona tapmış olur; konuşan Allah'tan konuşursa, Allah'a tapmış olur; konuşan şeytanın diliyle konuşursa, şeytana tapmış olur."[7]

                      Hikmetli Sözler

                      8- "Tövbeyi geciktirmek, aldanıştır. Yapılacakları ertelemek, şaşkınlıktır. (Günah işlemek amacıyla) Allah'a karşı mazaret aramak, helâk olmaya sebep olur. Günah işlemekte ısrar etmek, kendini Allah'ın tuzağından güvende bilmenin sunucudur. Oysa "…Allah'ın tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan topluluktan başkası güvende olmaz."[8]

                      Masrafa Katlanmayanın Nimetlerinin Yok Olmaya Hedef Kılınması

                      9- "Allah'ın nimetleri bir kimseye çoğaldıkça, insanların ona ihtiyacı da çoğalır; kim bu zahmete katlanmazsa, o nimetleri yok olmaya hedef kılar."[9]

                      Bir İş Yapmak İçin Dört Hasletin İnsana Yardımcı Olması

                      10- "Dört haslet, bir iş yapmak için insana yardımcı olur: Sıhhat, zenginlik, ilim ve tevfik."[10]

                      İmam (a.s)'ın "Bana Nasihat Edin" Diyen Birisine Tavsiyesi

                      11- "Adamın biri İmam (a.s)'a; "Bana nasihat eden" deyince İmam (a.s); "Kabul eder misin?" diye sordu. Adam; "Evet, kabul ederim."dedi. bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Sabrı kendine yastık et; fakirlikten çekinme; şehvetleri (lezzetleri) terk et; heva ve hevese muhalefet et ve bil ki, Allah'ın gözünden uzaklaşamazsın; öyleyse nasıl bir halde olacağına dikkat et."[11]

                      Zulme Ortak Olanlar

                      12- "Zulmü yapan, ona yardım eden ve ona razı olan, o zulümde ortaktırlar."[12]

                      Allah İle Mustağni Olmayı Dilemenin Halkın Kendisine Muhtaç Olmasına Sebep olması

                      13- "Kim Allah ile müstağni olmayı dilerse, insanlar ona muhtaç olur ve kim Allah'tan çekinirse, insanlar onu sever."[13]

                      Bir İşi Sağlamlaşmadan Önce Açıklamanın Zararı

                      14- "Bir işi sağlamlaşmadan önce açıklamak, o işin bozulmasına sebep olur."[14]

                      Her Yüceliğin Merdiveni

                      15- "Allah-u Teala'ya güvenmek, her değerli şeyin pahası ve her yüceliğin merdivenidir."[15]

                      Kefili Allah Olanın Zayi Olmaması

                      16- "Kefili Allah olan bir kimse, nasıl zayi (çaresiz) olabilir? Allah'ın aradığı bir kimse nasıl kurtulabilir? Kim Allah'tan kopup başkasına ümit bağlarsa, Allah onu kendisine bırakır. Kim bilgisi olmaksızın bir iş yapmaya kalkışırsa, bozduğu düzelttiğinden daha çok olur."[16]

                      Allah'ın Sevgisini Kazanmanın Yolu

                      17- "Allah'ın muhabbet ve sevgisini kazanabilmek için, birçok insana düşman olmamız gerekir."[17]

                      Az ve Öz Bir Nasihat

                      18- "İmam (a.s): "Bana az ve öz bir nasihatte bulun" diyen bir şahsa şöyle buyurdular: "Kendini dünyadaki ardan (utanç verici işleri yapmaktan) ve ahiretteki nardan (ateşten) koru."[18]

                      Vazifelerini Yapmayan Hiyanetkar Alimler

                      19- "Eğer alimler, öğüt vermekten çekinir, şaşkın ve sapık birini görüp de onu hidayet etmez ve (ruhu) ölü birini görüp de onu diriltemezlerse, kendilerine hıyanet etmiş olurlar."[19]

                      İlahî Takva

                      20- "İlahi takvayı sana tavsiye ediyorum; çünkü İlahî takva, insanı helâk olmaktan kurtarır ve kıyamet günü onun için büyük bir kazanç sayılır. Yüce Allah, takva vasıtasıyla kulunu, aklı ermediği tehlikelerden korur, körlük ve cehilliğini takvayla giderir. Hz. Nuh ve gemide onunla beraber olanlar, takva vasıtasıyla boğulmaktan kurtuldular. Nitekim hz. Salih ve onunla birlikte bulunanlar da takva vasıtasıyla yıldırımdan kurtuldular. Sabredenler de, takva vasıtasıyla, kurtuluşa kavuştular."[20]

                      Kötü Adamın Kılıca Benzemesi

                      21- "Kötü adamla dost ve arkadaş olmaktan kaçın; çünkü o, görünüşü güzel, ama etkisi kötü olan kılıca benzer."[21]

                      Doğru Yolu Gizleyenin Zulüm Yapmış Olması

                      22- "Senin isteğine uyup da doğru yolu senden gizleyen kimse, sana zulüm yapmıştır."[22]

                      Müminin İzzeti

                      23- "Müminin izzeti, halka muhtaç olmamasındadır."[23]

                      Halkla Sevmediği Bir Şeyle Karşılaşmamak

                      24-"Hiç kimseyle, sevmediği bir durumla karşılaşmamak, yiğitliğin kemalindendir."[24]

                      Heva ve Hevese Uymanın Düşmanı Arzusuna Kavuşturması

                      25- "Heva ve hevesine uyan, düşmanını arzusuna kavuşturmuştur."[25]

                      Müminin Kendisine Muhtaç Olduğu Üç Şey

                      26- "Mümin üç şeve muhtaçtır: Allah'tan olan başarıya, nefsinden olan öğütçüye, nasihat edenin nasihatini kabul etmeye."[26]

                      Amellerin Ziyneti

                      27- "İffetli olmak (şeref ve haysiyeti korumak) fakirliğin, şükretmek zenginliğin, sabretmek belanın, tevazu soyluluğun, fasih konuşmak konuşmanın, ezberlemek rivayetin, alçak gönüllülük ilmin, güzel edep aklın, güler yüzlülük cömertliğin, huşu namazın, masrafları azaltmak kanaatin, boş işleri terk etmek ise takvanın ziynetidir.[27]

                      Temkinli Davranmanın Neticesi

                      28- "Temkinli davran ki, hedefine ulaşasın veya ona yaklaşsın."[28]

                      Güvenilir Kardeşlerin Hazine Olması

                      29- "Güvenilir kardeşler, birbirlerinin hazineleridir."[29]

                      Şükretmenin, Nimetin Artmasına Sebep Olması

                      30- "Kullar şükretmeyi kesmedikçe, Allah-u Teala da nimetlerini artırmayı kesmez."[30]

                      İyilik Yapanların, İyiliğe İhtiyaçları Olanlardan Daha Çok Muhtaç Olmaları

                      31- "İyilik yapanlar, yaptıkları iyiliklere, iyiliğe ihtiyaçları olanlardan daha çok muhtaçtırlar. Çünkü iyiliğin mükâfatı, iftiharı ve anısı iyilik yapanlar içindir. Öyleyse iyilik yapan bir adam, önce kendisine iyilik yapmıştır."[31]

                      Üç Şeyin, Kulu Allah'ın Rızasına Kavuşturması

                      32- "Üç şey, kulu Allah'ın rızasına kavuşturur: çok af dilemek, yumuşak huyluluk, çok sadaka vermek. Üç haslete sahip olan kimse de pişman olmaz: Aceleyi terk etmek, istişarede bulunmak ve karar aldığında Allah'a tevekkül etmek."[32]

                      Mudara Etmeyenin Sevilmeyecek Durumlarla Karşılaşması

                      33- "Mudara etmeyen, sevmediği durumlarla karşılaşır." [33]

                      İşin Giriş Yollarını Bilmeyenin O İşten Çıkmaktan Aciz Olması

                      34- "Bir işin giriş yollarını bilmeyen, çıkış yollarında aciz ve takatsiz kalır."[34]

                      Denemeden Bir Şeye İtimat Edenin Kendisini Tehlikeye Atmış Olması

                      35- "Deneyip sınamadan bir şeye itimat eden, kendisini tehlikeye ve zahmetli bir sonuca maruz bırakmış olur."[35]

                      Kardeşine Gizlide Öğüt Verenin Onu Süslemiş Olması

                      36- "Kardeşine gizlide öğüt veren, onu süslemiştir; ona açıkta (başkalarının yanında) öğüt verense, onu lekelemiştir."[36]

                      Şükredilmeyen Nimetin Bağışlanmayan Günaha Benzemesi

                      37- "Şükredilmeyen nimet, bağışlanmayan günaha benzer."[37]

                      En İyi Bağış

                      38- "Afiyet, Allah'ın en iyi bağışıdır."[38]

                      Bir İşi Zamanı Gelmeden Yapmaya Kalkışanın Pişman Olması

                      39- "Bir işi, zamanı gelmeden yapmaya kalkışmayın; yoksa pişman olursunuz. Ömrün süresini uzun saymayın; yoksa kalbiniz katılaşır. Zayıf insanlara merhametli davranarak Allah'ın merhametini dileyin."[39]

                      Bilin ki ...

                      40- "Bilin ki, Halim ve Alim olan Allah Tebareke ve Teala, ancak rızasına razı olmayanlara (O'nun rızasına uygun amel etmeyenlere) gazap eder; bağışını, sadece reddedenlerden esirger ve yalnızca hidayetini kabul etmeyenleri saptırır."[40]







                      --------------------------------------------------------------------------------

                      [1] - A'yan'uş-Şia, yeni baskı, c. 2, s. 35

                      [2] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 436

                      [3] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 951

                      [4] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 953

                      [5] - A'yan'uş-Şia, yeni baskı, c. 2, s. 36

                      [6] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 953,h.8

                      [7] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 956

                      [8] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 953

                      [9] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 428

                      [10] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 438

                      [11] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 951,h.1

                      [12] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 432

                      [13] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 429

                      [14] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 955, h. 12

                      [15] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [16] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [17] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 363

                      [18] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 439

                      [19] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 361

                      [20] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 358

                      [21] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [22] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [23] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 365

                      [24] - Nur'ul-Ebsar, s. 108

                      [25] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [26] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 358

                      [27] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 434

                      [28] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [29] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 362

                      [30] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 955

                      [31] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 437

                      [32] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 438

                      [33] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [34] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [35] - Nur'ul-Ebsar, s. 108

                      [36] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 877

                      [37] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 364

                      [38] - A'yan'uş-Şia, yeni baskı, c. 2, s. 36

                      [39] - İhkak'ul-Hak, c. 12, s. 431

                      [40] - Bihar'ul-Envar, c. 78, s. 359
                      vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                      [center]

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                        10.İMAM HZ.ALİYYEN NAKİ (as) imam Ali Naki a.s’dan Hikmet, Nasihat, Güzel Ahlak, Takva, Zühd Hakkında Nakledilen Hadisler

                        İmam Ali Naki (a.s)’ın Cebir Ve Tefviz(1) Ehlinin Reddi Ve Cebirle Tefvizin Arasında Yer Alan Hadd-I Vasatın İsbatı Hakkındaki Mektubu

                        Bu Muhammed ibn-i Ali tarafından gönderilen bir mektuptur:

                        Allah'ın selam, rahmet ve bereketi sizlerin ve hidayet yoluna uyanların üzerine olsun.

                        Mektubunuz ulaştı, zikrettiğiniz şeyleri anladım; kader bahsine dalarak dininiz hakkında ihtilafa düşmüşsünüz, bazılarınız cebre, bazılarınız ise tefvize inanmıştır. Bu mesele hakkında işiniz tefrikaya, birbirinizle ilişkiyi kesmeye ve düşmanlık etmeye kadar varmış. Nihayet bu meselenin izahı hakkında benden görüş belirtmemi istemişsiniz; bunların hepsini anlamış bulunmaktayım.

                        Allah size rahmet etsin, şunu bilmelisiniz ki, biz nakledilen birçok rivayet ve hadislere baktık; Allah'ı tanıyan ve İslam'ı kabul eden bütün fırkaların elinde mevcut olan hadis ve rivayetlerin iki kısımdan ibaret olduğunu gördük. Bu hadisler ya kabul edilmesi gereken haktır veya reddedilmesi gereken batıl. Bütün ümmet, aralarında hiç bir ihtilaf olmaksızın Kur’ân'ın hak olduğunda görüş birliğindedir. Bütün fırkalar Kur’ân'ın hakkaniyeti ve doğruluğunu itiraf etmişlerdir. Resulullah salla’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: "Ümmetim dalalet üzere birleşmez." Böylece ümmetin, üzerinde ittifak ettiği ve birbirleriyle ihtilaf etmedikleri her şeyin hak olduğunu bildirmiştir. Kur’ân haktır, onun Allah tarafından indirildiği ve doğruluğu hakkında ümmet arasında hiç bir ihtilaf yoktur. Öyleyse Kur’ân bir hadisi te'yid eder, ümmetten bir grup da onu inkâr etmeye kalkışırsa, Kur’ân'ın doğruluğunun herkesçe kabul edilmiş olması ilkesi hükmüyle, tereddütsüz onun doğruluğunu kabul ve ikrar etmeleri gerekir. Bu durumda, onu inkâr etmekten vazgeçmezlerse, (o zaman) dinden çıkmaya mahkum olurlar.

                        Kur’ân'ın tasdik ve te'yid ettiği ve doğruluğuna Kur’ân'dan şahid gösterebileceğimiz ilk hadis, Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih’den nakledilen, kitaba uygun olan ve hiçbir söz onunla çelişmeyen şu hadistir; Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih buyurmuştur ki: "Ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum: Allah'ın kitabını ve yakınlarım olan Ehl-i Beyt'imi, bunlara sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz ve bu ikisi havuzun (Kevser'in) kenarında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar."

                        Bu hadisin doğruluğuna delil olarak Kur’ân'da apaçık şahid bulunmaktadır. Mesela şu ayet gibi:

                        "Sizin veliniz, ancak Allah ve O'nun resulü, namaz kılan ve rüku halindeyken zekâtı veren mü’minlerdir. Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve (sözü edilen) mü'minleri veli edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır."(2)

                        Ehl-i Sünnet alimleri konuyla ilgili olarak rivayet etmişlerdir ki, bu ayet Emir-ül Mü’minin Ali aleyhi’s-selâm hakkında nazil olmuştur. Çünkü Hz. Ali aleyhi’s-selâm rüku halinde yüzüğünü sadaka olarak vermiş, Allah-u Teâla da mezkur ayeti nazil ederek onu övmüştür. Görüyoruz ki Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih de şöyle buyurmaktadır: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." Yine Hz. Ali'ye buyurmuştur ki: "Senin bana nisbet mevkin Harun’un Musa’ya mevkisi gibidir. Ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir." Yine buyurmuştur ki: "Ali, benim borcumu ödeyen, vaadlerime vefa eden ve benden sonra size halifemdir."

                        Diğer hadislerin menşe ve kaynağı olan birinci hadis sahih ve müttefik-un aleyh'tir, onlardan hiç kimse bu hadis hakkında ihtilaf etmemiştir; bu hadis, ayrıca Kur’ân’a da mutabıktır. Kur’ân ve diğer hadislerin bu hadisi te'yid ettiğine göre, ümmetin ister istemez bunu kabul edip ikrar etmesi gerekir. Çünkü bu hadislerin Kur’ân'dan açık delilleri vardır; Kur’ân onlarla muvafıktır, onlar da Kur’ân'la. Daha sonra Hz. Peygamber'den gelen bu hadislerin muhtevası, sadık olan imamlardan da gelmiş ve onları meşhur ve güvenilir bir grup nakletmişlerdir. Bundan dolayı bu hadislere her mü’min erkek ve kadının uyması gerekli ve farzdır; inat ehlinden başka hiç kimse buna karşı çıkmaz. Çünkü Ehl-i Beyt'in sözleri, Allah'ın sözlerine muttasıl (bağlı)dır. Örneğin, Allah-u Teâla Kur’ân'da şöyle buyuruyor:

                        "Gerçek şu ki, Allah ve Resul’ünü incitenler; Allah, onlara dünyada da ahirette de lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır."(3)

                        Bu ayetin benzerini Peygamber'in sözlerinde de görmekteyiz; buyurmuştur ki:

                        "Kim Ali'yi incitirse beni incitmiştir, kim beni incitirse Allah'ı incitmiştir, kim de Allah'ı incitirse, Allah'ın intikamına duçar olur."

                        Diğer bir hadiste de şöyle buyurmuştur:

                        "Kim Ali'yi severse beni sevmiştir, kim de beni severse Allah'ı sevmiştir."

                        Ben-i Velîâ kabilesi hakkında da şöyle buyurmuştur: "Allah ve resulünü seven, Allah ve resulünün de kendisini sevdiği kendi nefsim gibi olan birini onlara göndereceğim; Ey Ali kalk, onlara doğru hareket et."

                        Hayber savaşında da şöyle buyurmuştur:

                        "Yarın öyle bir kişiyi onlara göndereceğim ki, O, Allah'ı ve Resulünü sever; Allah ve Resulü de onu sever. O öyle bir kişidir ki, sürekli hamle eder, kaçmaz ve Allah onun eliyle fethi müyesser kılmadıkça geri dönmez."

                        Böylece Peygamber salla’llâhu aleyhi ve alih, onu (düşmanın üzerine) göndermeden önce zafer müjdesi verdi; bütün ashab acaba bu fazilet kime nasib olacak diye heyecanla bekliyordu. Ertesi gün Resulullah salla’llâhu aleyhi ve alih, Ali aleyhi’s-selâm’ı çağırıp (Yahudilerin cephesine) göndererek onu bu faziletle seçkin kıldı; ona "Kerrar, gayr-i ferrar"(4) lakabını verdi; ve "Allah ve Resul'ünü seven" birisi diye vasıflandırarak, Allah ve Resul'ünün de onu sevdiğini bildirdi.

                        Ben bu açıklamayı, sözkonusu mevzuyla ilgili bir delil ve cebir, tefviz ve bunların arasında yer alan hadd-ı vasat hakkında açıkla- yacağımız şeye bir te'yid olarak zikrettim. Yardım ve güç Allah'tandır ve bütün işlerimizde O'na tevekkül ediyoruz.

                        Biz konuya İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın şu hadisiyle başlıyoruz; buyurmuştur ki:

                        "Ne cebir doğrudur ve ne de tefviz; doğru olan bu ikisinin arasında yer alan hadd-ı vasattır. Bu ise şunlardan ibarettir: Bedenin sıhhati, yolun açık oluşu, yeterli zamanın olması ve azığın, mesela bineğin varlığı ve insanı işe yönelten sebebin (saikin) var olması."

                        İşte İmam Sadık aleyhi’s-selâm bütün faziletleri bu beş şeyde bir araya toplamıştır. Eğer, kulun bunların herhangi birinde noksanlığı olursa o noksanlıktan dolayı sorumluluk ondan kalkar. İmam Sadık aleyhi’s-selâm insanların (cebir ve tefviz hakkında) arayıp öğrenmeleri gerekli olan şeylerin esasını açıklamış, Kur’ân bunu te'yid etmiş ve Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih'in apaçık sözleri de ona tanıklık etmiştir. Çünkü, Peygambersalla'llâhu aleyhi ve alih ve Ehl-i Beyt'inin sözleri Kur’ân'ın sınırlarını aşmaz. Dolayısıyla eğer sahih hadisler nakledilir ve onların kanıtları Kur’an’dan araştırılır, Kur’ân’ın da onlarla muvafık ve onlara bir delil olduğu görülürse, onlara uymak farz olur.

                        Mektubun evvelinde zikrettiğimiz gibi, inat ehlinden başka hiç bir kimse bunu aşıp geçmez. Biz de İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın cebir ve tefviz arasında yer alan hadd-ı vasatı isbat edip, cebir ve tefviz akidesini reddetmekle ilgili olan bu sözü hakkında tahkik yaptığımız zaman, Kur’ân'ın bu sözün doğruluğuna tanıklık ettiğini ve onu tasdik ettiğini görüyoruz.

                        İmam Sadık aleyhi’s-selâm’dan, onun te'yidinde diğer bir rivayet de naklolunmuştur. İmam Sadık aleyhi’s-selâm’a: "Allah, kulları günah işlemeye mecbur mu kılmıştır?" diye sorulduğunda İmam Sadık aleyhi’s-selâm: "Allah bundan daha adildir." cevabını verdiler. "Öyleyse, işleri onlara tefviz (havale) mi etmiştir?" denildiğinde de: "Allah bundan daha muktedirdir" buyurdular.

                        Diğer bir hadiste de şöyle buyurmuştur:

                        "İnsanlar kader hakkında üç kısımdır: Bazıları işlerin onlara havale edildiğini sanırlar; bunlar, Allah'ın kudretini zayıf sayıp helak olanlardır. Bazıları Allah'ın kulları günah işlemeye mecbur ettiğini ve onları güç yetiremedikleri halde bir şeye mükellef kıldığını zannederler; bunlar da, Allah'ı hükmünde zalim bilip helak olanlardır. Bazıları da, Allah'ın, kulları güçleri kadar mükellef kıldığını ve güçlerinin haricinde olan bir şeyi onlardan istemediğini söylerler ve iyilik yaptıklarında Allah'a şükrederler, kötü iş yaptıklarında da Allah’tan mağfiret dilerler; işte bunlar olgunlaşmış müslüman-lardır.

                        Böylece İmam Sadık aleyhi’s-selâm haber vermiş ki: “Kim cebir ve tefvize uyar ve bunlara inanırsa hakka aykırı hareket etmiştir.”

                        Ben (bu beyanla), cebre inananın hataya düştüğünü, tefvizi kabul edenin de batıla duçar olduğunu izah ettim. Dolayısıyla hadd-i vasat bu ikisinin arasında yer almış oldu.

                        İmam aleyhi’s-selâm, daha sonra şöyle buyurmuştur:

                        Ben meseleyi, hakikati arayan kimsenin konuyu daha kolay kavrayabilmesi ve meselenin izahını kolayca araştırabilmesi için bu (üç çeşit) yolların her birine, Kur’ân'ın apaçık ayetlerinin doğruluğuna tanıklık ettiği ve akıllıların tasdik edeceği bazı örnekler veriyorum. Tevfik ve ismet Allah'tandır.

                        İnananın hatadan kurtulamayacağı cebir akidesine gelince; bu inanç Allah-u Teâla'nın, kulları günah işlemeye mecbur kılıp, bununla birlikte onlara azap edeceğini sanan kimselerin inancıdır. Kim böyle düşünürse, Allah'ı hükmünde zalim bilmiş olur ve O'nun şu sözünü tekzip ve reddetmiştir. Çünkü Allah-u Teâla buyuruyor ki:

                        "Rabbin hiç bir kimseye zulmetmez."(5)

                        Yine başka bir ayette cehennem ehline hitap olarak buyuruyor ki:

                        "Bu (azap) da, senin ellerinin önceden takdim ettiği (hazırladığı) şeydir. Hiç şüphe yok ki Allah, kulları için zulmedici değildir."(6)

                        Yine diğer bir ayette de şöyle buyurmaktadır:

                        "Şüphe yok ki Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanların kendileri kendilerine zulmederler."(7)

                        Bu konu hakkında diğer birçok ayet de mevcuttur. Öyleyse kim günah işlemeye mecbur olduğunu sanırsa, günahını Allah'ın üze-rine atmıştır ve günahkârlara ceza vermediği için Allah'a, zulüm isnad etmiştir; Allah'a zulüm isnad eden kimse ise, O'nun kitabını tekzip etmiştir ve Kur’ân'ı tekzip eden de ümmetin icmasıyla kâfirdir.

                        Cebir akidesinin misali şuna benzer ki; kendi nefsine ve dünya malından hiçbir şeye malik olmayan bir köleye sahip olan efendi, onun durumunu çok iyi bildiği halde para vermeksizin bir mal almak için onu pazara gönderir, köleye sahip olan efendinin kendisi de istediği malların sahiplerini razı ederek bedeli ödenmeden hiçbir kimsenin o malları almaya cüret edemeyeceğini bilir, öte yandan bu kölenin efendisi kendisini adil, insaflı, hekim ve zulüm etmeyen birisi olarak tanıttığı ve kölenin bir şeye malik olmadığını ve kendisinin de istediği şeyin bedelini ona vermediğini ve mal sahipinin de parasız ona bir şey vermeyeceğini bildiği halde köleye, alınması gereken malı alıp getirmezsen şöyle böyle yaparım diyerek tehdidde bulunur, köle de eli boş pazara gidip efendisinin emrettiği şeyi temin etmek istediğinde mal sahibinin, para vermeden hiç bir şey vermeye hazır olmadığını görerek mecburen ümitsiz ve eli boş olarak efendisinin yanına geri döner ve efendisi de bu durumdan öfkelenir ona işkence yapar.

                        Acaba bu durumda efendisinin, kölesinin dünya malından hiç bir şeye sahip olmadığını ve ona alınması gereken malın parasını vermediğini bildiği için adalet ve hikmeti gereği onu cezalandırmaması gerekmez mi? Eğer onu cezalandırırsa haksız yere ona zulüm yapmış olmaz mı? Sözünü ettiği adalet, insaf ve hikmetini de batıl etmiş olmaz mı? Bu durumda eğer onu cezalandırmazsa, o zaman da kendisini yalanlamış olur; çünkü, ilk önce yalan yere onu cezalandıracağını söylemişti. Bunların her ikisi de adalet ve hikmetle bağdaşmaz.

                        Allah-u Teâla zalimlerin söylediği sözlerden daha yücedir.

                        Öyleyse; cebir veya cebri gerektiren akideye inanan, Allah'ı zalim bilmiş ve O'nu zulüm ve tecavüzle suçlamıştır. Çünkü böyle bir durumda Allah mecbur kıldığı kimselere azap etmiş olur. Kim, Allah'ın kulları mecbur kıldığını (kendi iradeleri dışında işler yaptırdığını) sanırsa, Allah'a zulüm isnadında bulunmamak için mecburen, Allah, kullardan azabı kaldırmıştır demek zorunda kalacaktır. Kim de Allah'ın, günahkârları azaptan muâf kıldığını sanırsa Allah'ın vaadlerini tekzip etmiştir. Çünkü Allah şöyle buyurmaktadır:

                        "Hayır, iş öyle değil; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa (artık) onlar ateş ehlidirler, orada temelli kalıcıdırlar”.( 8 )

                        "Gerçek şu ki, yetimlerin mallarını zulümle yiyenler, ancak ateş yerler, (o mallar, karınlarında ateştir adeta) ve onlar, alevli ateşe girecekler."(9)

                        "Şüphesiz ayetlerimize karşı küfre sapanları yakında ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Şüphe yok ki Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."(10)

                        Bu konu hakkında başka birçok ayetler de mevcuttur. Her kim Allah'ın vaadlerini tekzip ederse, Kur’ân'ın ayetini tekzip ettiği için kâfir olur. Bu adam, Allah'ın buyurduğu şu kimselerdendir; "Yoksa siz kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında aşağılanmak; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılmaktır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.”(11)

                        Ama bizim akidemiz şöyledir:

                        Allah-u Teâla kulları, onlara verdiği güçten dolayı kendi amel ve fiillerine göre cezalandırmakta ve aynı güçle de onlara emir ve nehiy de bulunmaktadır.

                        Kur’ân'da şöyle buyuruluyor:

                        "Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim de bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa da uğratılmazlar."(12)

                        "O gün bir gündür ki herkes, yaptığı her hayrı hazır bir halde karşısında bulacak, işlediği kötülükle de kendisi arasında pek uzun bir mesafe olmasını arzulayacak. Allah, sizi kendisiyle sakındırır."(13)

                        "Bugün (kıyamet günü) her bir nefis, kendi kazandığıyla karşılık görür. Bugün zulüm yoktur."(14)

                        İşte bu apaçık kesin ayetler, cebir ve cebre inananları açık bir şekilde reddetmektedir. Kur’ân'da buna benzer çok ayetler vardır; ama konunun fazla uzamaması için onlardan, sadece bir bölümünü zikrettik. Tevfik Allah'tandır.

                        İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın batıl bildiği ve ona inanan ve ona uyanları kusurlu gördüğü tefviz meslesi de şu kimsenin sözüdür ki:

                        ''Allah-u Teâla, kendi emir ve nehyi ile işledikleri amelleri kullara devretmiş ve onları kendi iradesine bırakmıştır.'' Böyle bir sözün açıklanmasını ve üzerinde dikkatle durulmasını isteyen kimseler için, Hz. Peygamber’in Ehl-i Beytin'den olan hidayete ermiş imamların açıkladığı dakik bir nükte vardır: Onlar bu konuda şöyle buyurmuşlardır: "Eğer Allah, gerçekten teklif işini halka bırakmış olsaydı o zaman Allah'ın, halkın seçtiği her şeye rıza göstermesi ve neticede Allah’ın mükâfatına layık olmaları ve yaptıkları hiç bir cinayetten dolayı cezalandırılmamaları gerekirdi.”

                        Bu söz gerçekte şu iki anlamı içermektedir: Ya kullar Allah'a isyan edip kendi akide ve fikirlerini istesede istemesede zorla O’na kabul ettirmişlerdir; böyle bir iş Allah'ın kudretinin zaafı ve gevşekliğini gerektirir veya şu anlamı içerir ki: Allah-u Teâla'nın onları, istesinler veya istemesinler kendi emir ve nehiylerine itaat etmeleri için mecbur kılacak bir gücü yoktur, bu yüzden de emir ve yasaklarını ve bunların uygulanmasını onların kendi isteğine bırakmıştır; yani Allah, onları kendi iradesine itaat ettirmekten aciz olduğundan dolayı iman ve küfrü seçmekte onları yetki sahibi ve muhtar kılmıştır.






                        (1)- Bir işi birisine bırakmak; tefviz ehlinden maksat; Allah’ın, insanların işlerini kendilerine bıraktığına inanan ve tarihte Kaderiyye fırkası diye tanınan fırkadır. Cebriyye fırkası ise bunun aksine yaratıkların bütün işlerinde mecbur olduklarına inanan fırkadır.

                        (2) - Maide/55,56.

                        (3)- Ahzab/57. Peygamber'e eziyet etmek, Allah'a eziyet etmektir; Peygamber'in Ehl-i Beytine eziyet etmek de Peygamber'e eziyet etmektir.

                        (4)-Yani sürekli hamle eden ve düşmandan kaçmayan.

                        (5)- Kehf/49.

                        (6)- Hac/10.

                        (7)- Yunus/44.

                        ( 8 )- Bakara/81.

                        (9)- Nisâ/10.

                        (10)- Nisâ/56.

                        (11)- Bakara/85.

                        (12)- En’âm/160.

                        (13)- Âl-i İmrân/30.

                        (14)- Mü’min/17.
                        vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                        [center]

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                          11.İMAM HASAN ASKERİ (as) İMAM HASAN ASKERİ'NİN (A.S) KISACA BİYOGRAFİSİ


                          Adı:
                          Hasan (a.s).

                          Lakabı:
                          Askeri.

                          Künyesi:
                          Ebu Muhammed.

                          Baba-Anna:
                          İmam Ali Naki (a.s), Selil Hatun.

                          Doğumu:
                          Hicretin 232. yılı Rebi’us-Sani’nin 8’inde veya Rebi’ul-Evvel’in 24’ünde Medine’de doğdu.

                          Döneminin Halifeleri:
                          Mu’taz billah, Muhtemed billah, Mutemed alallah.

                          İmameti:
                          Altı yıl (254-260).

                          Şahadeti:
                          Hicretin 260. yılı Rebi’ul-Evvel ayının 8’inde Mu’temed’in hilesiyle 28 yaşında Samerra’da şahadete erişti.

                          Mezarı:
                          Irak’ın Samerra kentinde.

                          Yaşam Dönemi:
                          1) İmamet öncesi dönem, 22 yıl. (232-254)

                          2) İmamet dönemi, 6 yıl. (254-260)

                          Ömrünün büyük bir kısmını zindanda ve gözaltında geçirmiş ve bundan dolayı da Askeri lakabını almıştır.

                          Çocukları:
                          İmam Mehdi (a.f)

                          vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                          [center]

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                            12.İMAM HZ.MEHDİ (af) EHLİBEYT İMAMLARIMIZIN DİLİNDEN HZ.MEHDİ (af) Hz. Ali (a.s)’ın dilinden İmam Mehdi (a.f)

                            Hz. Ali (a.s), Hz. Mehdi (a.s)’ın sıfatlarıyla ilgili şöyle buyurmuştur:

                            “O’nun sığınak vermesi, hepinizin sığınak vermesinden daha geniştir; ilmi hepinizin ilminden daha çoktur; sıla-i rahmi (akrabalarla ilişkisi) ise hepinizinkinden daha fazladır... Onu görmeyi ne kadar da gönlüm istiyor.”[1]

                            Halk Arasında Bulunmasına Rağmen Tanınmaması

                            İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

                            “Bu ümmet nasıl, Allah Teala’nın Yusuf hakkında davrandığı gibi kendi hücceti (Hz. Mehdi -a.s-) hakkında da davranmasını ve bu konuda O’na (zuhur etme) izni verinceye dek (tanınmayacak bir şekilde) onların pazarlarında dolaşmasını ve sergileri üzerine ayak basmasını inkar edebilir!”[2]

                            Hac Merasimine Katılması

                            İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

                            “Halk kendi İmamını arar durur (onu bulmaya ve O’nu görmeye çalışırlar). Oysa O (Hz. Mehdi -a.s-), hac mevsiminde hac merasimine katılır ve onları görür, ama onlar O’nu göremiyorlar.”[3]

                            Hz. İsa’nın O’nun Arkasında Namaz Kılması

                            Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

                            “Mehdi (a.s) Beyt’ul-Mukaddes’e girecek ve İmam olarak halkla namaz kılacak... İsa (a.s) da O’nun arkasında namaz kılacak ve O’na biat edecektir.”[4]

                            Hz. Ali’nin Siresi Üzere Hareket Etmesi

                            İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

                            “Kâim’imiz kıyam ettiğinde, Hz. Ali (a.s)’ın elbisesini giyecek ve O’nun siresi esası üzere hareket edecektir.”[5]

                            Züht ve Cihadı

                            İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

                            “Neden Kâim (Hz. Mehdi -a.s-)’in kıyamı hakkında bu kadar acele ediyorsunuz? Allah’a and olsun ki, O’nun elbisesi kaba (ince ve zarif değil) ve yemeği ise katıksızdır. O’nun kıyamı, kılıç ve kılıcın altında ölümden başka bir şey değildir!”[6]

                            Kulların Başına Elini Koyması

                            Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

                            “... (Hz. Mehdi) elini kulların başına koyacaktır. Böylece her müminin kalbi, demir parçalarından daha sağlam olacak ve Allah-u Teala O’na kırk kişinin gücünü verecektir.”[7]

                            Hükümetinin Karargahı

                            İmam Sadık (a.s)’ın ashabından biri İmam’a: “Hz. Mehdi’nin evi ve karargahı neresidir?” diye sorduğunda, İmam (a.s) şöyle buyurdular:

                            “Hükümdarlık yurdu, Kufe’dir; yargı ve hüküm verme meclisi, Kufe’nin mescid-i camisidir; beyt’ul-mal’ı ve ganimetlerin taksim edildiği yer, Sehle camisidir; istirahat ve tenha kaldığı yer ise, Necef’in beyaz (kupkuru-serap) arazileridir.”[8]

                            Gaybî İlmi

                            İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

                            “Hz. Mehdi (a.s), her kavmin işlerinin içyüzünden (sakladıkları şeyden) haber verir ve dostunu düşmanından ferasetle tanır.”[9]

                            Kıyamı ve Savaşı

                            İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:

                            “Kâim’imiz (Hz. Mehdi -a.s-) kıyam ederse, kan ve terden (savaşmaktan) başka bir şey olmayacaktır. İnsanlar sürekli (savaş için) eyerler üzerinde olacaklar. Kâim’in elbisesi kaba, yemeği ise katıksızlıktan (kuru ekmekten) başka bir şey değildir.”[10]



                            ----------------------------------------------------

                            [1] - Bihar, C. 51, S. 115, H. 14.

                            [2] - Kâfî, C. 1, S. 134, H. 885.

                            [3] - Vesail’uş- Şia, C. 8, S. 96, H. 9.

                            [4] - İmam’ul- Mehdi, S. 557.

                            [5] - Vesail’uş- Şia, C. 3, S. 348, H. 7.

                            [6] - Bihar, C. 52, S. 354.

                            [7] - Kemal’ud- Din, S. 653.

                            [8] - Nevâib’ud- Duhur, C. 3, S. 125.

                            [9] - Sırat’ul- Mustakim, C. 2, S. 254.

                            [10] - Bihar, C. 52, S. 359.


                            vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                            [center]

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: =EHL-İ BEYT KİMLERDEN OLUŞUR=

                              Allah razı olsun kardeşim
                              Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
                              İmam Ali (a.s)

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...