Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

    Değerli dostlar! bu bölümde sizlerle ünlü Divan Şairi ve Kerbela aşığı Fuzuli'nin Kerbela Şehidleri kitabından bazı şiirleri paylaşacağım.. Şairimiz şiirleri duygu ve düşünceleri arasına serpiştirmiştir. Kendisi o yoğun aşk duyguları yaşayan biri olarak zamanına göre dili ağır kelimelerle bu şiirlerini kaleme almıştır. Biz şiirlerin anlaşılması için aynı kitapta sadeleştirilmiş olanları yazacağız. Her ne kadar şairin yazdığı şekildeki insicam ve uyum kaybolsa da onun ruhunu yansıtması bakımından ona bunları yazdıran anlama muhtacız.. Tek kıtalar halinde yazmıştır şiirleri.. her şiirin alındığı sayfayı da altına yazacağım inşallah. Rabbim yeni şairlerimize böylesine büyük aşk ve güzel bir dil versin...



    "Bütün dünya haklına şöyle hüküm verildi,
    Cinler, insan yırtıcı hayvan, kuşlar, melekler,
    Akıl ile nefisler, unsurlar ve Felekler,
    Erkek, kadın gökgubbe üstünde, yerdekiler,
    Şehid olmuş Hüseyn'e, yas tutsun denildi;
    Ah ü nale etsinler, Sur üflenene kadar.
    Her kim uzakta kalsa, bu musibet derdinden,
    Uzak kalmalıdır o, Ahmed şefaatinden,
    Nasip olmasın ona, Mahşer gününde dahi,
    Ne bir avf, bağışlanma, ne de lutf-i İlahi.

    (S. 13)

    Kerbela toprağıdır o mübarek ülke ki,
    Gönül dileklerine orda kolay varılır,
    Yaş dökmek, ahlar çekmek Mahşer günü kaybolmas,
    Kanlı göze, o yanan gönle kâmlar dağılır!
    Kan rengi yaş damlası, Cennet gülü yaprağı,
    Ah dumanın boyu Cennet'in fidanıdır!


    (s. 14)


    Gamın gül bahçesinde bir bahardır Muharrem,
    Gönlü çeken bir yeldir ah çekse bile her dem!
    Kirpiğin çimenini, Muharrem eder ıslak,
    Gönül goncalarına, Muharrem koyar toprak!


    ...


    Kerbela çölündeki vak'ayı tekrar anmak
    Zengin, fakir, küçük ve büyüğün makbulüdür.
    Şeref, saygı bahşeder söyleyenler için de
    Yazanlar da zamanının ününden nasip görür!

    (s. 15)


    Mihnet çölünde çıktım yolculuğa ben ya Rab,
    Tevfikini nasib et, arkadaş olsun bana,
    Başımı yücelterek, maksada ulaşayım,
    Mahrum kılma beni Sen, eriştir muradıma!

    (s. 18)



    Adem ki şu alemde fezaya ayak bastı,
    Sıkıntıya, belaya arkadaş olmuştu hem
    İnsanlara özgürdür şu alemin belası,
    Bela çekmeyenler dünyada olmaz adem!


    (s. 19)



    Kıskanmak insanları üzüntiye düşürür,
    Kıskanmak, alemi de harab eyleyip gider.
    Kıskanmaktır Yezid'in cefasının sebebi,
    Kıskanmak, işte böyle, Hüseyn'i şehid eder.

    (s. 31)

    Adem'in mihnetleri benzer mi Hüseyn'e
    Bir alev değil midir, bela yıldırımından!
    Şu dünya halkının en şerefli evladını
    Öldüren, nasip almaz ne dünya, ne Ukbadan!


    (s. 33)

    Ya Rab bu fitne nedir, Harab etti alemi,
    İncitti böyle ruh-i Resul-i mükerremi
    A'yan-ı Al-i Ahmede kıldı felek cefa
    Eşraf-i Ehl-i Beyt'e reva gördü matemi,
    Eyvah, zarar görerek, fitnelerin sesinden,
    Şer'in metin binası ve bünyad-ı muhkemi,
    Kerbela gülzarına dikildi gam fidanı,
    Hoştur ona su vermek için böyle göz nemi.


    (s. 37)

    Derdine razı olan derde derman istemez,
    Mihneti seven aşık rahat bir can istemez,
    Her kimi iserse yar, aşkın aleminde tek,
    Sabreder yalnızlığa, yardımcı ihvan istemez!

    ...

    Derde düşen elbet, dertten gafil değildir,
    Derdini açıklamaz arif olan aşık da,
    Anladım ben, bırakın derde çare bulmayın,
    Hastayı derde sokan, isterse şifa verir.


    (s. 38)

    Ne mutlu Kerbela'nın şehidini anana,
    Gözünden incileri boşalta zaman zaman.
    Bu, Hüseyn-i Şehidin, matemi olmasaydı,
    Gözyaşı dökülmezdi şu göz pınarlarından!


    (s. 48)

    Hasan'ın musibeti, Hüseyin'in mihneti,
    Pak Resulün gönlüne doldurunca gam, yası,
    İşte Resul-i Pak'ın gönlünü almak için,
    Nazil oldu Yusuf'la Ya'kubun o kıssası!.


    (s. 50)

    #2
    Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

    selamunaleykum
    değerli hocam yıllar önce okuduğum kitabın ismini görünce birden heyecanlandım açıkçası
    gerçekten kitapta peygamberlerinde hayatlarındaki müsibetler anlatıldıktan sonra kerbela ile kıyas edilen dörtlükler harika
    dikkatle takip edeceğim
    allah razı olsun sizden bu paylaşım için
    vesselam
    "eğer sıffinde engellenebilseydi cansız kuranın mızraklanışı o zaman kerbelada mızraklanmazdı canlı kuranın başı"

    Yorum


      #3
      Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

      kardeşimize Allah razı olsun, nice tatlı anılarla güzel kutlu aşk yolunda yol almalara diyor ve Fuzuliye kulak vermeye devam ediyoruz:

      Âl-i Aba'nın o yaman mihneti, gamı için
      Ya Muhammed! Kerbela sahrasını gel dolaş.
      Hüseyn'e mezellet toprağında nazar kıl,
      O vatan garibinin yanına bir dem ulaş.


      (s. 59)

      Ey kevserin suyunu daima dileyenler,
      Hatırlayın Resul'ün susuz giden oğlunu!
      Sabah, akşam düşünün, Kerbela macerasını,
      Gönül yumuşatan o anışla dostluk kurun.


      (s. 64)

      Mihnet çekmeyen benim, hiç bilir mi halimi?
      Bela görmemiş olan anlar mı ahvalimi?


      (s. 67)

      Aşıkın aşk yolunda er olmsı gerektir,
      Çırpınmak aşık için bilmem ki ne demektir?
      Sabırsız kişi elde edemez muradınu,
      Sabreylemekle ancak murad elde edilir.


      (s. 69)

      Yusufunki benzemez haline Hüseyin'in
      Gerçi Yusuf bağlandı mihnet dolu zincire
      Zincire düştüyse de kılmadı zincir gibi,
      Düşman oku tenini hep pencere pencere!


      Musa'ya hiç benzemez Hüseyin'in mihneti,
      Ayırmıştı belanın terazisi onları
      Baht vadisi çerağı meclisin kandilidir,
      Kerbela şimşeğiyse yakar bütün dünyayı!


      Yahudiler İsa-yı Meryem'i öldürdürürken,*
      Sadece can kurkusu onu mustarip etti.
      Kerbela Şehidini gör ki hem canını terketti
      Hem de çoluk çocuk acısıyle imtihan oldu!


      (s. 78-79)
      * Yani öldürme kararı karşısında, yoksa Yahudiler İsa a.s.'ı öldürmediler. (Ehlibeytin_İzinde)

      Deme sen ki Kerbela Şah'ının elemleri,
      Gönlü yaralı Eyyub'un üzüntüsü kaardır.
      Küçücük bir böceğin iğnesinin yarası,
      Sanma ki, keskin kılıç yarası kadar vardır!


      (s. 83 )

      Ehl-i Beyt'in anarken her lahza gözyaşını,
      Kanlı gözden gözyaşı akıtmak kayıp değil!
      Bu musibet yaşının bir damlasına Mahşer'de,
      Bin rahmet denizi mükafattır Allah'tan bil!


      (s. 87 )

      Olmasaydı Hüseyn'in kanının intikamı,
      Mehdi'nin çıkmasını hiç kimse beklemezdi!
      Başa gelen kazaya sabreylemek icadı,
      Âl-i Resul'ün katilinin cezasıdır ebedi!


      ( s. 90 )

      Muradına eremez Kerbela şehidinin kanlarını dökenler!
      Eremez muradına bir zaman Ehl-i Beyt'in
      Ağlayan gözyaşının sellerini dökenler.


      (s. 98 )

      Kerbela şehidinin ölümüne a zalim
      Sen gönlünün içinden gösterdin büyük dilek
      Sana mukarrer artık,
      Ahiret azabiyle dünya azabı çekmek
      Zevkle baktın Kerbela cenginin sahrasına,
      Korun, sakın, kaçın sen,
      Senin azap durağın o Mahşer sahrasıdır!


      (s. 99)

      Yorum


        #4
        Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

        Dünyanın isteme sakın ne şeref, ne itibar, ne saadetini,
        İsteme sen ne mülkünü, ne ikbalini onun,
        Çünkü sonunda yok olup gidecektir.
        O nimeti elde etmekte kusur gösterme ki,
        Ebedi saadet dedikleri İslam saadetidir.


        (s. 102)

        Ne saadet o kimseye ki yaşadıkça,
        Bir ömrü, şeriat yolunda harcar!
        Son bulunca da ömrünün çağır,
        Bu cihandan şehid olarak gider.


        (s. 105)

        Murtaza'nın yücelik sebebini sorsalar,
        Enbiya'nın Şahına tabi olması yeter,
        Resul'ün haklılığna bir delil isteseler,
        Ali'nin ta gönülden bu itaati yeter!


        (s. 107)

        Saf yakutla taze inciyi kırsa bir taş,
        Sanma ki, taşın değeri yükselir,
        İnci ve yakut da değer kaybeder.


        (s. 108)

        Vefasız gökyüzü sanma ki gül rengi şafaktandır.
        Mustafa soyunun kanı göklerin eteğini tutmuştur.


        (s. 114)

        Kerbela çölünde Kerbela Şahının haline,
        Her şey elele verip bütün alem ağladı.
        Yüce Arş'ın katında döküp Cibril gözyaşı,
        Cennet bahçesinde Nuhla Adem'in ruhu ağladı.


        (s. 115)

        Aşk yolunda canını vermiş olan aşıkı,
        Tanrının iltifatı herkesten üstün kılar,
        Zillet topraklarında reva görmez o kalsın,
        Makam yüceliğiyle onu şanda yükseltir.
        Muhakkak ki omzunda kanada kavuşur
        Cennet kuşlariyle birlikte uçup gider.


        (s. 116)

        (Hüseyn a.s. yağmur sebebiyle Resulullah s.a.a.'in evinden kendi evine gidemeyince Resul dua eder ve yağmur diner. Bunun üzerine Hüseyn a.s. evine döner. Yağmur katresinin cefasına gücü olmayan Hz. Hüseyn'in mübarek vücuduna edilen cefalardan ne mihnetler çektiğini var kıyas edin

        Okların dikeninden gül vücudu parça parça,
        Gam o servi boyluyu ayaklara çiğnetmiş,
        Ne yazık, hey...
        Çeşitli hevaların çeşitli azgın halleri,
        Hanedan çerağını söndürüp de yok etmiş,
        Ne yazık, hey!...


        (s. 119)

        Zamane devrinin bir kıymeti olmadığına
        Peygamberlerin başından geçenlerin şehadeti yeter,
        Dünya ahvalinin işyerindeki yapıcılarına
        Peygamberin ölümü, fani olmak alameti yeter.


        (s. 125)

        Ey şeriat şerefinin gafili,
        Ey en doğru yolu yıkmak isteyen,
        Musafa'dan ne cefa geldi sana?
        O vefa huylu sana ne cevretti?
        Ki onun mükafatına zulmettin,
        Adet ettin kendine onu incittin,
        Değiştirdin şeriat temelini,
        Soyuna evladına kılıç çektin!
        O seni iman sahibi etmişti.
        Nice lutuflarda bulunup ihsan etmişti.
        Sen zulümle onun yıktın şanını,
        Cevrinin dağıyla yaktın canını.


        (s. 128)

        Birinde baş, zalim kılıçtan yarık,
        Kuvveti kesen kan durmadan akar,
        Birinin zehirden hali bambaşka,
        Gülün huyuna benzer şekilde bağrı kanlı
        Birinin lale gibi vücudunda yüz yırtık,
        Yarık vücud ciğer kaniyle ıslak.


        (s. 129)

        Hasan'ın şeker serpen dudağı acı duyalı zehirden,
        Arzunun zehiri hiç bir zaman görünmedi sevimli,
        Hüseyin'in pak vücudu kılıçla kanlanalı,
        Sükunet içindeki bir kılıcı görmedi.


        Gurbet vadilerinde yalnızlıktan bıkarak
        Ahmet Hasan'la yattı, Mureza Hüseyin'le.
        Paylaştılar velilik denizinin incilerini,
        Büyük olan büyüğü aldı küçük olan küçüğü!


        (s. 135)

        Eğer vuslat va'dini vermeseydi Mustafa,
        Hem de müjde visal zevkinden, didar sadetinden
        Hicran hançeri, ayrılığın keskin kılıcı,
        Parçalardı Zehra'yı yaralanmış kalbinden.

        (s. 136)

        Yaradanım benden çok bilir "yazı"larımı,
        Ona ısmarlamışım ben ziyanımı, karımı.


        (s. 140)

        Görün din sultanın, görün o padişahın
        Ümmetine duyduğu elemleri, kederi
        Düşünün sonra da siz Kerbela meydanında
        Edepsiz bir ümmetin ettiği zulümleri.

        (s. 142)

        Yorum


          #5
          Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

          allah razı olsun
          Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
          İmam Ali (a.s)

          Yorum


            #6
            Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

            [quote author=mikdat bin esved link=topic=10357.msg65517#msg65517 date=1260948686]
            allah razı olsun
            [/quote]

            Yorum


              #7
              Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

              Allah Sizden de razı olsun deyip, muhteşem aşk şarabından yudumlamaya devam diyoruz, Fuzuli elinden:

              Sakın ey taş yürekl, mazlumun nalesinden,
              Ah okunun demiri göklerden geçer gider.
              Şimşeğin mızrağıdır mazlumun ahı, çekin,
              Taş yürekli olsan, o taşa da tesir eder.


              (s. 153)

              Ulu Rabbim, musibet ve bela esiriyim,
              İğri yol denizinde dalgalara boğuldum,
              Yıktı günah şimşeği vücudum binasını,
              Acı bana, zilletle merhamet istiyorum.

              Ey zulüm ile Peygamber evladının kanını döken,
              Güya ki haberin yok Mahşerin kavgasından,
              Korkun yok Allah'dan utancın yok Mustafa'sından.
              Gaflet kadehiyle sarhoşsun, özünden yok haberin.


              (s. 156)

              Biz cihanı çiğnemi cihan ölçenlerdeniz,
              Kanaat Kafdağını bekler Anka kuşuyuz.
              Fakirlik şerefimiz, dünyada gözümüz yok,
              Leşleri beklemeyiz, şeker sözlü tutuyuz!

              (s. 163)

              Ey yaldızlı gurur tacı olan bil ki, felek,
              Her kişiyi dünyada renk renk perişan eyler,
              Çocukları aldatmak için sanma, yakuta,
              Renk vermiştir eserek kara toprağa yeller!..

              Dünya mülkü malından biz feragat kılmışız,
              Fakirlik kimyasını biz saadet kılmışız,
              Başkasına göster sen makam, mülk, mal, ey felek,
              Biz kanaat ehliyiz, fakrı adet kılmışız.

              Dünya mülkünde bizi, hakir görmesin cahil,
              Biz Ahiret mülkünü fethetmiş sultanlarız.
              Mana Aleminde kadrimiz kamudan çok,
              Görünür alemdeyse hali-perişanlarız.


              (s. 167- 168)

              Ahmed'in türbesini koklayanın hali ne:
              Korklayamaz son ömre kadar güzel kokuyu.
              Benim başıma öyle musibetler geldi ki,
              Gündüzlere gelseydi, gündüz gece olurdu.

              Ayrılığı bağrımı kan eden gülüm hani?..
              Hazin canın rahatı, yanık bülbülüm hani?..
              Islak gözüme dünya kara oldu ey felek,
              Parlayan güneşimde yanak sümbülüm hani?..


              (s. 175)

              Geldikçe hatırıma Kerbela Çölü gamı
              Gönlüm ağlayışlarla bilmeden çöker, durur.
              Yadıma Şehid Şah'ın gelse kuru dudağı,
              Bilmeden ıslak gözüm her an yaş döker, durur,
              Çünkü türlü belaya salmıştır beni günler,
              Gördüğüm belaları kim görse ağlar, durur.


              (s. 176)

              Kerbela Çöllerinde Fatma anamzı eğer
              Kan içinde görseydi o Kerela Şahını
              Hiç şüphe yok gözünden kanlı yaşlar döküp
              Kızıl kana boğardı Kerbela toprağını.

              Ah bu felek, her demde dert üstüne dert arttırır,
              Bin dert gösterir, bir tek derdime derman vermez.
              Bağrımı kebap eder her an bir bela şimşeği,
              Belayı yok etmeğe iyi tedbir göstermez.


              (s. 178)

              Bir göz süz ki ayrılık derdine deva olsun,
              Bir göz süz, gönül vuran nergislerin de gülsün.
              Bir söz söyle, istekli kimseler muraddır,
              Gevher saçan dudağın incisinden dökülsün.


              (s. 183)

              Zamandan, vah nasibim, ayrılık gamı oldu,
              Emel bağımda her gül mahrumluğun goncesi..
              Yarama şifa için rahat pamuğu basıtm,
              Tutuştu o da oldu yakan ateş parçası.


              (s. 196)

              Yorum


                #8
                Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                Allah razi olsun hocam bu degerli eseri bizimle paylastginiz icin cok sag olsun.Zevkle takip edicem.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                  [quote author=segaleyn link=topic=10357.msg65588#msg65588 date=1260991424]
                  Allah razi olsun hocam bu degerli eseri bizimle paylastginiz icin cok sag olsun.Zevkle takip edicem.
                  [/quote]

                  Amin cümlemizden...

                  Fuzuli öyle bir aşk ateşinin adıdır ki nice gönülleri alevlemiş aşk ateşi için onlara ilham olmuştur. Fuzuli gib ince bir ruhun Kerbela gibi aşkın ve mazlumiyetin zirvesiyle buluşması Allah'ın mazlum şiaya bir armağanıdır. Bol bol yararlanmalıyız...

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                    [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10357.msg64955#msg64955 date=1260643360]
                    (s. 14)
                    Gamın gül bahçesinde bir bahardır Muharrem,
                    Gönlü çeken bir yeldir ah çekse bile her dem!
                    Kirpiğin çimenini, Muharrem eder ıslak,
                    Gönül goncalarına, Muharrem koyar toprak!



                    [/quote]

                    Allah razı olsun, üstadım...
                    Emeğinize, yüreğinize sağlık...




                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                      Amin, Rabbim üstadımız Fuzuli'yi Ehlibeyt'in a.s. yanından ayırmasın.. Burdaki bu şiirleri bize armağan bıraktığı için...

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                        Bir yiğit ki, hasletinin güzel şöhreti için
                        Öğütücüsü Hel-Eta ve İnnema olursa,
                        Fakıyk değildir ki, onun zat güneşinin
                        Eteğini Süha gibi her küçük yıldız kirletsin.


                        (s 205)

                        Nerededir böyle bir şerefli nesep?
                        Onlarda fazilet, ilim ve edep.
                        Hazret-i Hüseyn, Hasan'ın sıfatı,
                        Parlatmıştır bütün bir kainatı.
                        Birisi tertemiz Mustafa'dandır.
                        Birisi göz nuru, Murtaza'dandır.
                        Birisi kemal göğünün dolunay perisi,
                        Biri güzelliğin sırrı ve çeşmesi.
                        Biri gerçek güneş asumanıdır.
                        Biri din bahçesi gül fidanıdır.
                        Biri cilvelinin yolunu gösterir,
                        Güçlerini Allah yükseltmelidir.


                        (s. 237)

                        Fermana boyun eğdik, ayrılığa yok mecal
                        Ne hüküm geliyorsa Allah'tan gelir bize
                        Irak'ta otururken Hicaz'a sürer beni,
                        Hüseyin'i iletir Hicaz'dayken Irak'a.


                        (s. 240)

                        Yazık ki, dünyada uygun bir yar ve yoldaş kalmadı,
                        Dert dinleyen dost, dert ortağı, şefkatli arkadaş kalmadı.


                        (s. 242)

                        Hasan, düşman zehriyle şehadeti içmeden
                        Din düşmanı bulmadı bir fırsat Hüseyin'e
                        Fitneyi güler yüz altında gizlerken zaman,
                        Bu fitne sebep oldu onun belirmesine.


                        (s. 251)

                        Allah yüceltsin, o ne sultan ki, feleğin dergahı kadri,
                        Din ve devlet yörüngesi, alem halkının kıble yeri.
                        Dünya ve ukba feyzini kazanmak ona nasip olmuş,
                        Mana ve suret mülkünün idaresi ona teslim edilmişti.

                        O ne cahil ki, bilmez kadrini İslamlığın,
                        Almış iman nakdiyle yalan dünya malini.
                        Dünya mülkünden Haşrin Divanına yüz tutmuş.
                        Mazlum kanı süslemiş defter-i amalini.


                        (s. 252-253)

                        Her kim ki Kerbela gününü anıp
                        Zavallı birini göz yaşlı eder.
                        İkbal güllüğünü sulayıp yeşertmeye
                        Bahar bulutundan çok, o yaş yeter.

                        ..

                        Dök ey kirpik, ciğer kanı,
                        Ki geldi ağlamak anı.
                        Gel ey akan göz yaşı ki,
                        Gitti işretin zamanı.
                        Dile getir şu zamanın,
                        Yaptığını, o hicranı.
                        Bilinsin nedir dünyanın,
                        Şu başına yazılanı.


                        ( s. 254)

                        Hüseyin'in vasfını yazmaya yeter mi hiç,
                        Ağaçlar kalem olsa, denizler de mürekkep.
                        Düşmanlar ölümünden sevinç bulduysa, ne gam,
                        Lütfunun kapıları herkese açıktır hep.

                        (s. 255)

                        Vah ki Kerbela Şahının acısını açıklayıp
                        Mateminden her yılda bir bahar devran gösterir.
                        O baharın lalesi kanlı bir ciğerdir parça parça
                        Bulutlu yaşlı gözdür.
                        Şimşeği ah, gök gürültüsü efgan sesidir.


                        (s. 257)

                        Zaman sakisinden iltifat budur.
                        Hasan'ın kadehine zehir döker.
                        Devran celladının şudur hüneri;
                        Şehid Hüseyin'e kılıç çeker.

                        (s. 258)

                        En yakın evladının öldürülme haberi
                        Gerçi Resulullah'a büyük bir musibetti.
                        O büyük musibetten şu oldu büyük fayda:
                        O en büyük payeydi, yüce bir menziletti.


                        (s. 259)

                        Kerbela sahrasının zalimlerini anıp
                        Yaş yıldızı dökerek dönen asuman ağlar.
                        Zaman elinden ağlama zalim, diyen ey gafil
                        Zaman bu olan işte herkesten yaman ağlar.

                        O yakut parçası ki derdi kılmasaydı
                        Başına vurmazdı hiçtoprak, bir dağ taşını.
                        Hüseyin'in matemi vasıta olmasaydı,
                        Yaş pınarı halinde göz göz dökmezdi yaşını.

                        (s. 260)

                        Hüseyin ve Ali'ye hizmet eseri
                        Saadet yoludur, devlet bulmanın
                        Aşkları yolunda can feda etmek,
                        Kadrine varmaktır şehit olmanın

                        (s. 260)

                        Bilgi bağı, lütf ocağı, kadir, kıymet göğünden
                        İki yıldız, iki inci, iki serv olmuş revan.
                        Bütün dünya halklarından bulunamaz eşleri,
                        Birisi öbürüne en akıllı bir insan.

                        (s. 262)

                        Ey kin ehli, Nebi ve Veli'nin öptüğü yeri,
                        Saf kanın sulariyle boğmak reva mıdır?
                        Resulün soyuyla kesmek bütün ilgiyi
                        "Biz ümmetiz" diyene yakışan vefa mıdır?


                        (s. 263)

                        Hüseyin'in medhiyle Hasan'ın vasfı istense
                        Konuşmaya son verip kısa keselim sözü.
                        İkisi de zamanın iki seçkin kimsesi,
                        İki cihan sığınağı, Cihanın iki gözü.

                        Ne hoştur kadri yüce Arş gibi o dergahın
                        Can temiz toprağından alır Cennet kokusu.
                        O ne mutlu türbe ki, mübarek toprağının
                        Gül suyuna susamıştır Cennet arkının dudağı.


                        (s. 265)

                        Zalim zaman, cevrinin belli etti yolunu,
                        Devran, yurdun bağına zulüm tohumu ekti.
                        Yezid'in dalgalandı gökte ikbal bayrağı,
                        Resul soyu kastına yalın kılıcı çekti.
                        Ya Rab, bu hatadan sonsuza kadar azap çekmez mi?
                        Bu cefadan, ya Rab, Mahşer günü utanmaz mı?

                        (s. 166)

                        Akıl olan odur ki bir işte fırsat varken
                        Bahtını etmemeli tehir tuzağına esir
                        İhmal göstermemeli işin son tedbirinde
                        Kusurun kılıcıyla yara görmemelidir.

                        ..

                        Allah vermesin melik, ferman alsın şeytandan,
                        Namus ehli asiye baş eğip kurban olsun!
                        Caiz midir, yıkılıp Şeriatın binası.
                        İman ehli olmayan, Mü'mine Sultan olsun!


                        (s. 268)

                        Hüseyin ki, gülüdür bağlarında vefanın,
                        Sedefinse incidir doğruluğun, safanın...
                        Fatıma anamızın ciğerinin köşesi,
                        Gönlünün sevincidir Muhammed Mustafa'nın!..

                        ..

                        Muhammed'in soyunu sevenlerde kin olmaz
                        Nefsinin havasiyle iman evi yıkılmaz.


                        (s. 169)

                        Mustafa soyundan kan dökmez Müslüman olan,
                        Ehl-i Beyt'e kastetmez kalbinde iman olan,
                        Kendine avdet etmez Muhammed soyuna kini,
                        Mahşer günü, dileği Allah'tan gufran olan.


                        (s. 270)

                        Haşa ki dünya mülkü için dini terk edem,
                        Âl-i Resul'ün katline kin kılıcıyle gidem.
                        Haşa ki itibarı olmayan ikbal için,
                        Yezit'i sevindirip Hüseyin'i inletem.


                        (s. 271)

                        Çıksın o güz ki sana kahırla nazar ata.
                        Yansın o kalb ki orda senin nefretin yata,
                        Eteği sadakatle tutulmayan soy sensin,
                        Sen o soysun ki, sana sıdkla sarılmayanın,
                        Sana kötü bakanın ikbali yere bata.

                        Kötü fitneliklerden gafil olmaz Şah olan
                        Arslan olan aldanmaz tilkinin hilesine,
                        Akıl yolunu tutan sebat yolu gösterir.
                        Önündeki çukurun düşmez tehlikesine.


                        (s. 272)

                        Selam sana ey eşiği Firdevs'i kıskandıran,
                        Hurilerin kirpiği süpürür dergahının toprağını
                        Selam ey dergahında Cibril hizmetçi olan
                        Methin Kur'an, metheden dünyaların İlahı.
                        Ey Muhammed benim o Zehra'nın muradı Hüseyin
                        Yüz sürdüm dergahına, gönlümde hüzün dağı.
                        O benim ki ümmeti korumayı buyurdun,
                        O benim ki, emanettir bana sırlar otağı.
                        Zalim ümmet zulmünü bana gösterdi şimdi,
                        Kimsesizim, güçsüzüm, Sen'sin yardım durağı.

                        (s. 273)

                        Geldi o dem ki toprak renker ala kanından,
                        O dem ki sen mazlumu zalimler ede helak.
                        Geldi o dem ki, seni hainler öldüreler,
                        Bana koşup gelsin hüznlü, ağlayarak.

                        Vefasız dünyada üzüldüm, durdum,
                        O mihnet ilinde gönlümü vurdum,
                        Ne olur kes artık ondan ilgimi,
                        Götürsen o yolda yaygı, kilimi.
                        Dua et lütfiyle hem Cenab-ı Hak
                        Bana göstermesin dünyayı mutlak.


                        (s. 274)

                        (Hüseyn a.s. ağabeyi ile vedalaşıyor)

                        Elveda, ey imamet güllüğünün servisi
                        Ey doğruluk meclisinin çerağı, elveda.
                        Elveda, ey zehir tesiriyle rengi yemyeşil olan,
                        Velayet bahçesinin yeşilliği, elveda.

                        s. (275)

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                          Edebiyatı çok severdim lise yıllarımda. Bayılırdım, hocanın şiir yorumlarına.. hele kompozisyon yazılılarına... bir sürü şey yazardım hocamız açık bir bayandı erkek okulu ihl de. hangi konuyu verirse versin ben konuyu kompozisyon yazılısnda, döner çevirir hocaya İslam'ı tebliğe getirirdim. hoca çok güzel yazmışsın anlatımın iyi ama konudan sapmışsın deyip bana hep zayıf verirdi...

                          Edebiyatı ondan öğrendim harika şiir yorumlardı. Fuzuliyi o ve diğer edebiyatçılar açıkladı tanıttı bize. daha doğrusu tanımamamız için ellerinden geleni yapmışlar. ben İslam gibi Fuzuliyi de şii olduktan sonra tanıdım Elhamdülillah. aldığım bu kitapla onun bir Ehlibeyt a.s. aşığı olduğunu öğrendim oysa bize Fuzuli MEB derslerinde halkın sorunlarıyla ilgilenmeyen, sanat sanat için yapıp, zulüm saraylarına yakın duran, ve aristokrat kesim anlasın halktan uzak olsun diye ağır dil kullanan biri olarak tanıtıldı. ve karnı doymuş zengin kesiminin , aşk meşk ihtiyacını karşılarmış..

                          oysa Fuzuli gerçek bir aşıkmış,..

                          insan bir tane bile olsun kitaba koymaz mı Kerbela ile ilgili bir şiirini ay da Ehlibeyt ile ilgili... çok ilginç... Fuzuli kendini böyle yanlış tanıtanlardan şikayetçi olacaktır...

                          İşte onun bu gizli kalmış yönlerini resmi edebiyat derslerinde kaybedenlere ışık diyor ve Aşk dolu Fuzuli'mize kulak vermeye devam ediyoruz:

                          Bütün eşya yüklendi,yola düştü kervanlar,
                          Ta gökyüzüne çıktı yerden tozlar,dumanlar
                          Askerin atlarının tırnak ve nal sesinden
                          Yollara nakış çekti, yola revan olanlar.


                          ( s 276)

                          Düşmanın cevrine sabredemeyen,
                          Yar'a yaklaşmanın ehli olamaz.
                          Diken çevrilidir gül,baştan başa.
                          Yakutun kalesi taştandır,en az.

                          Merhaba ey yüzünün nuru Arz'a nur veren,
                          Mübarek ruh cevheri iyi sıfatlar yeri.
                          Merhaba ey Resul'ün ilmine varis olan,
                          Ey doğru yol öncüsü, ey müminler önderi.

                          Merhaba ey azamet tahtına ziynet veren
                          Merhaba ey ruhani ordu mülkünün Şahı.
                          Merhaba ey imanın yurduna hükmeyleyen
                          Merhaba ey Müslüman mülke ikbal penahı
                          Gerçi Kabe toprağı dünya halkının kıblesi,
                          Fakat kutlu yüzündür Kabe'nin kıblegahı.


                          (s 277-278)

                          Ey Akiyl'i görenler, benden ümit kesmeyin,
                          Benim taptaze gülüm bahara süs dağıtır.
                          Ey onu gören, bana, ümit bağlarsan nola,
                          O benim, dünyaları
                          Parlatan güneşimin en gerçek sabahıdır.


                          ( s. 281)

                          Ey gönül, ah eyle ki, ah eylemek demidir,
                          Ey gözüm, kan ağla ki, kan ağlamak günüdür.
                          Bugün benden ayrılan, halimi gamlı eden
                          O ki, gözün nurudr,
                          Gönüllerin dileği, can sabrı, sükunudur.


                          (s. 283)

                          Felek, her fitneyi ki kurmak ister dünyada,
                          En kolay bir şekilde sepelerini bitirir.
                          Fitenin temelini kurar her şeyden önce,
                          Geçen zaman içinde ona son şekli verir.


                          (s. 286)

                          Risalet göğü Şah'ı, vefa kubbesi ay'ı,
                          İhsan, kerem kaynağı, sıdk u safa pınarı.
                          Nebi bağında servi, seçkin sedef incisi.
                          Dinin sırrına eren, Şeriat haznedarı.

                          (s. 287)

                          Aşık odur ki, korkmaz cefanın kılıcından,
                          Parça parça etseler vücudunu ah çekmez
                          Her an ah edip ağlar, kan içer de sabreyler,
                          Yar aşkının derdinden yabancıya sır vermez.

                          Aşık odur ki, bela zevklerini anlaya,
                          Aşk dertleri gönlünü durmadan ferahlaya.

                          Muhabbet davasında bulunmak kolay olmaz
                          Gönül dağılmaz ise toplanmak olur mu hiç?
                          Aşık, gam ateşinde yanmasa bir mum gibi
                          Sevgili vuslatına bir kabul bulur mu hiç?


                          (s. 289)

                          Biz Ahiret yurdunda bir müstakil sultanız,
                          Mana yönünden baaki, görünüşte faniyiz.

                          Bela feyzine eren Rab katında sevilir.
                          Hiç şüphe yok ki, bela Allah ehli içindir.


                          (s. 291)

                          Akıllı olan kimse odur ki, her işinde,
                          Düşünür ilk önceden sonunda ne olacak.
                          Bunları düşünmeyen kimsede akıl yoktur,
                          Gaflet ile geçirir her bir gününü ancak.

                          (s. 295)

                          Boynumdan, kerem et de , korku zincirini at,
                          Dileğim olan menzile beni ulaştır, et iltifat.

                          Vallahi, sadakat ki, insana zarar verir,
                          O doğru söyleyene mihnet, belalar verir.


                          (s. 297)

                          Felek celladı kurdu kan içici binayı,
                          Devrin zalimi etti günlük adetlerini.
                          Zaman bağcısı açtı, ciğer kanı akıtan çeşmesinin başını,
                          Kanla suladı durdu, zulmün bahçelerini.


                          (s. 299)



                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                            Fitne denizi yine dalgalanarak coştu
                            Mülkün gövenliğini sardı tfan selleri
                            Fitne ilkbaharında afet gülleri açtı,
                            Kanlı seller her yanda yürüttü servileri!
                            Ecel ressamı her bir köşeye düzdü resim,
                            Bu cansız resimlerle meydanları süsledi.
                            Öyle kavga koptu ki, yarası kılıç oktan,
                            Çok kişiyi girmekten cenge pişman eyledi.


                            (s. 305)

                            Ey felek, bir gün benim isteğimle dönmedin
                            Derdi çok verdin amma derde derman vermedin.
                            Benim yakın dostlarım bir yerde toplamadı,
                            Düşmanı kopararak sen perişan etmedin.


                            (s. 306)

                            Saadet göklerinin güneşi tutulunca
                            Zamanlar kapkaranlık, simsiyah olmasın mı?
                            Dinin gül bahçesinin servisi yere düştü,
                            Onun için gözlere kızıl kan dolmasın mı?

                            (s. 309)

                            Lutfen de Batha'ya sen esip var, ey tanyeli,
                            Halimden Hüseyin'i kıl haberdar, ey tanyeli!
                            Beni gör, gönlümde var yüz bin dert, başta kılıç,
                            Nasıl, men et Kufe'ye gelmekten o mazlumu,
                            Ayaköp, başa dolan, dur, yalvar, ey tanyeli!
                            Ben kendim, din düşmanı mihnetine uğradım,
                            Bu mihnete düşmesin, o zinhar, ey tanyeli!


                            (s. 310)

                            Ah, İslam'ın barağı baş aşağı edildi,
                            Gün battı, dost gözünde karanlık oldu cihan.
                            Şehitliğin incisi ele kolay geçmez hiç,
                            Can akçesi bahşetti ona üşteri olan.


                            Sevinçten güller açtı Şam'ın bahçelerinde
                            Her taraf toprağına mazlumkanı işlendi.
                            Kanlı başlar asıldı Şam'ın kapılarına
                            Dört yaka, kızıl kanlı dğmelerle bezendi.


                            (s. 311)

                            Ey akıl sahipleri, Kerbela vakasını siz kolay şey sanmayın,
                            Adaletsiz, belalı bir sahradır Kerbela,
                            Sorsalar: Belaların toplandıı yer nere?
                            Felek kasrı ses verir: -Kereladır, Kerbela.


                            (s. 321)

                            Kerbela belası da Şah Hüseyin kadrini
                            Arttırıp ona halkın üstünde makam verdi.
                            Kerbela da o masum Şah'tan yücelik buldu,
                            Halk gözünde en ulu bir mertebeye erdi.

                            Göz göre her demde güzel şeyler gösterip
                            Kerbela toprağının yadı göze yaş verir.
                            Ama n'ola Kerbela toprağı dert ehlini ağlatırsa,
                            Şifa veren göz otu daima göz yaşartır.


                            (s. 322)

                            Nereyi eylesem kendime makam
                            Fitne yoldaşımdır, bela eşimdir.
                            Kabe haremini bu belalarla
                            Doldurmak acaba neye gerekir?


                            (s. 327)

                            Ağla ey göz, bu hasta vücut candan ayrılır,
                            Canla cismin yoldaştı, canım tenden ayrılır.
                            Ey gönül, inle tuti şeker bağından çıkıp,
                            Bela çeken bülbül de şu gülşenden ayrılır.


                            (s. 328)

                            Şehitliği kazanmak için gurbet eline,
                            Yola koyuldu gitti, ihtişam kafilesi.
                            Ehl-i Beyt'in eşrafı yolculuğa koyulup,
                            Din göğü yıldızının başlamıştı gezisi.

                            Göğsüne Kabe evi vurdu taş üstüne taş,
                            Zemzem kuyusu ise akıttı gözünden yaş.
                            O tertemiz toprağı Batha kabristanının
                            Tanyelinin atiyle edildi darmadağın,
                            Toprağın her zerresi saha arkadaş oldu,
                            Kara tozlar yükseldi. Arşı-ı ala'ya doldu.


                            (s. 330)

                            Geldi işte canana canı feda zamanı.
                            Muhabbet göstermenin, vefa etmenin anı.


                            (s. 333)

                            Hayatın zillet ile tadı olmaz ey dostlar,
                            Can nakdini harcayıp dünyada kâm almalı,
                            Acizlikte düşmandan kaçmak kolaydır, fakat,
                            Ya şehit olmak gerek, ya intikam almalı,


                            (s. 335)

                            Ne nadan kişi ki, iman mülkünün şahı
                            Şehadet şerefini arzeder de kendine,
                            Bela'nın kılıcından korku duyaraktan o
                            Benliğinden mahveder saadetini yine.


                            (s. 336)

                            Beladan incinip zalimlerden korkmayız,
                            Yar için can incisi harcayan aşıklarız.
                            Belalardan, zulümden aşk yolunda dönmeyip
                            Doğru yolun yolcusu, sebatkar sadıklarız.


                            (s. 338)

                            Kumun keskin uciyle gayet kızgınlık verip
                            Zaman celladı hava kılıcını kan içici etti
                            Serap, çölün yüzünde göründü sular gibi
                            Susayanın susuzluk ateşini daha yüceltti.


                            (s. 339)

                            Ey dergahının secdes din ve dünyanın sermayesi olan,
                            Kadir kasrı güneşi koskoca Arş'ı süsleyen,
                            İbadet sarayının hadimi şu ayeti zikreder:
                            "İşte burası Adin Cennetimdir, biliniz,
                            Ebedi kalmak üzre oraya giriniz"
                            İslam seninle dimdik, ey müminler Emir'i,
                            Sensin Şeriat Emir'i, yakin ehli rehberi!
                            Dileğine ermesin sana kıymak isteyen,
                            Rahat yüzü görmesin sana kinler besleyen!


                            (s. 340)

                            Sana istiyorum ben uyup tabi olayım,
                            Budur düny aiçinde hemen benim niyetim.
                            Anladım ve bildim ki, sana uymasam eğer
                            Kabul olmaz Tanrının katında ibadetim.

                            (s. 341)

                            Ne hoştur o zaman ki, o amel mektupları,
                            Gafili günahından, suçundan vakıf eyler.
                            İmtihanın mihengi ortaya çıkar o an,
                            Karışık parayı ayırır, kara yüzlü eder.


                            (s. 342)

                            Toprağı kanımız kaynayan yer bu yerdir,
                            Perişan cismimizin mekanı bu yerlerdir.


                            (s. 343)

                            Zaman kubbesine Arş'ın saldığı gibi çadırı gölge saldı,
                            O sultanın kadrinden yücelik sardı yeri!..
                            Bir göktü Kerbela,
                            Kerbela şehidinin çadırı da
                            Güneş huzmelerinin çadırıydı ki,
                            Altın ışıkları o çadırın gölgesi..


                            (s. 344)

                            Dağıtma saçlarını, düşman gözü değmesin.
                            Ah çekip derdlerini o şirretler duymasın.
                            Güneş yanaklarını
                            Açıp kötü görenin gözünü parlatmayasın,
                            Sakın yakanı yırtıp
                            Cennet'in kapısını kafirlere açmayasın.


                            (s. 345)

                            Eşyanın suretini çeken Kudret ressamı
                            Sanatın işyerinde tedbiri durduramaz
                            Tedbir vadisinin herkes şaşkını, fakat
                            Tedbir hilesi, takdir hükmüne el atamaz.

                            ...

                            Ben tevfik kılıcıyle dünyadan ilgi kestim
                            Tahta taca meyledip hiç bir minnet çekemem.
                            Benim maksadım tecrit aleminin fethiddir.
                            Güneş alemi tutarken muhtaç mı askere hem?


                            (s. 346)

                            Ne saattir bu saat,
                            Belanın güllüğünden bir gül bile açılmaz.
                            Ne demdir böyle bir dem.
                            Felek bağrını bir mübtelanın kan kılmaz.


                            (s. 347)

                            Gör, ne cahil şu düşman, İslam davası edip
                            Dünya saadet için
                            Resul ailesini yıkar da helak eyler.
                            Gör ne gafildir ona baş eğen talihsiz ki,
                            Halkı hoşnut eyler de Rabbi gazapnak eyler.

                            (s. 348)

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                              bu gün sünni arkadaşlara Fuzulinin bu kitabını gösterdim.. Dediler bu bizim Fuzuli mi! Ben de ta kendisi dedim ve ekledim hiç bize anlatıldığı gibi değilmiş adam Ehlibeyt aşığıymış hayatının son zamanlarını Kerbelada geçirmiş bu aşk sebebiyle deyince biri dedi: Yazık olmuş madem anadoludan gidiyor Mekke ya da Medineye gitseydi dedi...

                              biri de dedi bu herhalde İranlı Fuzulidir çünkü onların da bir Fuzulisi var. iki tane Fuzuli var. Ben dedim onların var mı bilmiyorum ama bu kitabın yazarı bizim Fuzuli.. Sonra ısrar edince kitaba göz atan diğer arkadaş evet ya bizim Fuzuli baksana şiirleri Türkçe yazmış...

                              Bakalım Bizim Fuzuli devamında ne yazmış Aşkın kaynağı hakkında:

                              Kerbela'ya gelişi halktan giderdi rahatı,
                              Çadırının duruşu çölün göğsünü dağladı.

                              (s. 351)

                              Biz bela meydanına canımızı adadık,
                              İster sen gel bu meydana, ister başkası gelsin.
                              Zulüm ehli içinde sana layık mıdır ki:
                              "Allah'ın Resulünün evlat katili" densin?


                              (s. 352)

                              Zalimi sanma ki, murada erer,
                              Zulmün yapısı da hiç sağlam olmaz.
                              Umduğunu bulmaz fesat ehli hiç,
                              Hileye, hud'aya saygı tam olmaz.


                              (s. 353)

                              Tutarsa bir akılsız adam fesat yolunu,
                              Akıllı adamların sözü ona kar etmez.
                              Bir haydut ki uğursuz hal taşır Zuhal gibi,
                              Ona bin Müşteri'den uğur, saadet yetmez.


                              (s. 354)

                              Velayet şahininin yuvasını yıkmaya,
                              Kerbela sahrasında kargalar hücum etmiş.
                              Savaş av yerlerinin aslanı saldırınca,
                              Fıratın hoş suyunu hep köpekler menetmiş.


                              (s. 355)

                              Sancakların aylar gök gölgesini dedli,
                              Nayların o inleyen sesi Arş'a yükseldi.
                              Din düşmanlarının da saflar çekti askeri,
                              Gam yazısı levhası oldu şu yer yüzleri!
                              Gönün geç zamanında, boğuğ kara tozlara,
                              Şam askerleri etti güneşi de kapkara.


                              (s. 356)

                              Günahkar kimselerin kalbini pak etmeğe
                              Nazar ehli keramet gösterir durur amma
                              Zalimlere keramet göstermek tesir etmez,
                              Musa'nın nur saçan beyaz eli bile,
                              Firavun'un gönlünü asla aydınlatmaz.

                              ...

                              O her şeyi lutfuyla yaratan Tanrı'mızın
                              Lütuf balı mihnetle bela doludur bütün.
                              İhsan güllüklerinin keskin kılıçtır ırmağı,
                              Yakınlık güllüğünün yeşili kanlı hançer...

                              ..

                              O ne yüce Sultan ki, iltifat kadehinden,
                              Tevekkül erbabını nasibi olur zehir.
                              İltifatın kemali kahrın sonunda saklı,
                              Cefadan iğrenmeyen lütfuna nail olur.


                              (s. 359)

                              İradenin yular elden gitmeden önce
                              Mihnette kurtuluşa çare düşünmek gerek.
                              Zaman olaylarından insan gafil olmasın,
                              İşin gereği neyse ona önem vermek gerek.

                              ...

                              Biz ta yaratılıştan, ömrümüzün başından,
                              Adadık canımızın akçesini saçmağa,
                              Mümkün değildir senin hizmetinden ayrılmak,
                              Bizim nişanımız var varlığın sayfasında.

                              (s. 361)

                              Ahiret yurdundadır vefalı topluluklar,
                              Gönlü yüce dileğe her an döndürmek gerek!
                              Şaşkın ve serseri kalı dünyada neyleriz,
                              Dizgini Ahiret'e burdan döndürmek gerek!


                              (s. 362)

                              Makbul iş, adaletle tam ortayı bulmaktır,
                              ifrat ve tefriti doğurur adaletten ayrılmak.
                              Sebep budur ki, adalat ezulmün mağlubu olup,
                              Yeryüzü de zulümdne, fitneden kalmaz uzak!


                              (s. 363)

                              Tabiat şenlik ister,zevk ister, feraha ister,
                              Aklın yolunda ise bir edep kanunu var.
                              Mevki ve yüceliği tabiattır arttıran.
                              Aklın dileği ise Allah'tan gayriyi terktir.

                              ...

                              Yazısı yazılamaz denizler mürekkep olsa,
                              Kerbela cenk yeri bela ve zulmü anlatır.
                              Dünyada olan mihnet Kerbela'da toplanıp,
                              Kerbela şahının sabra varan yolunu kapamıştır.


                              (s. 364)

                              Gökkubbeler açmıştı melal kapılarını,
                              İkbal yıldızına da bir ağırlık gelmişti,
                              Manevi tutamağı yok olmuş her tedbirin,
                              Zamanın dönüşünde ıstırap yükselmişti.
                              Ters dönen bu devirden kızdı, köpürdü devran,
                              Dünya tutuklanmştı, hal karışık bir işti.

                              (s. 366)

                              Elveda dostlarım ahiret vakti geldi,
                              Ruh kuşum, uçuşunun Arş'ına kanat gerdi.
                              Ben Mısır'ın Yusufuyum, vücud hapsi çekemem.
                              Zemanın zindanından gözlerimi çektim hem.
                              Nasıl kaçınayım ben Beka yolundan bir an,
                              Seher izi belirdi ömrümün akşamında
                              Kavuşma şevkimden Evliya Şahı üzgün,
                              Hayrül Beşer dedemse, beni bekliyor bu gün.

                              Eyvah, eyvah uğradı zamanın yollarının
                              Zalim girdaplarına yüzünüzün çerağı!..
                              Temizliğin, ismetin ey güzel incileri siz,
                              Zillet topraklarında ne olacak haliniz?


                              (s. 368)

                              Ya Rabbi, kimse benim gibi mahzun olmasın,
                              Hali başkalaşmasın zamanın olaylarından.
                              Bir yanda acı gurbet, bir yanda dost hicranı,
                              Kalb nasıl inlemesin? Göz nasıl dolmasın kan?

                              Bu musibet bana kolay geliyor gaflet uykusundan,
                              Çünkü şu dönen Felek, canı tenden ayırır.
                              Bu musibet, hele düşünsene, daha ağır değil mi?
                              Çünkü, bu beni senden, seni benden ayırır.

                              Ne yazık, Zalim devran en sonda mülkünü harap eyler,
                              Haksız düşüncelerle en kötü işler yapar.
                              Ne yazık, Hicran karanlığıyla karartır alemleri,
                              Zulüm bulutlariyle günün yüzünü kapar.


                              (s. 368)

                              Gün çıktı gökkubbeye, Peygamber evladının
                              Gönül gamı şimşeği ona vurdu taze dağ,
                              Ya mazlumlar halini gördü de, ışık saldı
                              Arzın sarardı yüzü, dertlenip yer yer, dağ dağ.

                              ...

                              Allah'ın Resulünün,
                              Biliniz oğluyum ben,
                              O Temizlik Elçisi,
                              Haşim sülalesinden.
                              Öğsem kendimi eğer,
                              Bu öğüş bana yeter.


                              (s. 370)

                              Hilenin yapısı olmaz hiç kavi,
                              Hile eserleri kalmaz ebedi!


                              (s. 371)

                              Allah'a hamdolsun ki, oldum irfan sahibi,
                              İman doğruluğunun eriştim rütbesine;
                              Batılmış Muhammedin soyuna ki. düşmanlık,
                              İtiraf ediyorum: Pişman oldum cürmüme.

                              Ey yüzünün çerağı sevinç odası mumu,
                              Yolunun toprak tozu Huri gözü tutyası.
                              Ey Mü'minler emiri, isyana ayak bastım,
                              Bilmedim gururlunun böyle olur taşması!
                              Ey suç şefatçısı, suç özrümü bağışla,
                              Gelmesin senden bana ümidin kırılması!


                              (s. 373)

                              Riyahi Yezid oğlu Hürr denen işte, benim
                              Ki, Âl-i Âba'nın ezelden aşkıyım,
                              Allah'a şükür olsun sadakatin yolunda,
                              Hüda'nın velisine hizmet edenlerdenim,
                              Kanlar içen kılıçla şecaat zamanında
                              Alçak düşmana karşı belaları dökenim.

                              (s. 374)

                              Her kişi elde etmez hikmet feyzi remzini,
                              Kim ki iş bozan olur, sözü de çirkin olur.
                              Bu hayat kaydı karanlığı şaşırtıcı bir perde,
                              Perde kalkınca hali herkesin belli olur.

                              (s. 375)

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...