Cenab-ı Allah, adaleti emrediyor, fakat acaba kendisi adaletli mi? Muhakkak ki adaletlidir. Bundan şüphemiz dahi olamaz. Biz her gün etrafımızda pek çok olay görüyoruz. Bunların içersinde alabildiğine zengin, malının mülkünün hesabını bilmeyen insanlar; diğer tarafta da sabahtan akşama sofrasında bir lokma bulamayan fakir insanlar.
Yine evin başköşesinde yatırılan, yemekleri yurt dışından gelen ve en pahalı kuaförlerde bakımı yapılan köpekler, diğer tarafta da sokaklarda bir parça kemiği dahi bulamayan köpekleri düşünün. insanların kimileri alabildiğine sıhhatli, kimileri, hasta, kimileri topal, kimileri kör veya sağır. Afrika’nın bazı ülkelerinde görüyoruz ki insanlar, bir deri bir kemik, yarı ölü yarı diri. Bütün bunlar Allah’ın yaratıklarıdır. Bir zengin düşünün malının hesabını bilemiyor. Malından fakir fukaraya bol bol dağıtıyor, hayır işlerinde adeta yarışıyor.
Namazı kılıyor, zekatı veriyor, hacca gidiyor, şeriatın tüm farz ve sünnetlerini yerine getiriyor. Diğer tarafta da bir fakir var ki, Hint fakirlerinden de fakir. Allah’ın kendisini ne için böyle yarattığına küfür edip duruyor. Bulursa yiyor, bulamazsa aç yatıyor. Gerektiğinde çalıyor, karnını doyurabilmek için her türlü edepsizliği yapıyor. Farz edelim ki bu iki şahıs, bu âlemden gittiler, Hakk’ın huzurunda hesaba çekildiler.
Haklı olarak zengin kimse, Cenab-ı Allah’ın tüm buyruklarını yerine getirmiş olduğu için ebedî olarak cennete gidecek, fakir ise hiç şüphe yok ki ebedî olarak cehenneme gidecektir, çünkü her gün Allah’a isyan edip duruyordu. Bu durumda Allah adaletli bir iş yapmış olur mu? Hayır olmaz! Neden olmaz? Çünkü Allah, adaletsiz iş yapmaz da ondan.
Mesela fakir adam, Cenab-ı Allah’a şöyle dese: “Bu zengin kimse, senin ona verdiğin ihsanları, dilediği gibi kullanırken, ben sefaletin, perişanlığın ve açlığın içersinde pençeleşiyordum. O her türlü ihtişamın içersinde yüzerken, sıcacık yatağında yatarken, ben tabiatın soğuk ve sıcak günlerinde sokaklarda yaşam mücadelesi veriyordum. Sabahtan akşama kadar inşaatlarda veya buna benzer işlerde yiyecek ekmeğimi dahi zor kazanıyordum. Madem ki çok adaletli isen, önce beni de bu kârun kadar zengin yaptığın kimsenin durumuna getir. Eğer ben de onun yaptığı gibi, kulluk vazifemi yerine getirmezsem, o vakit beni istediğin gibi yargıla. Ben zaten dünya hayatımda cehennem hayatı yaşadım. Bunu bana bir de burada mı yaşatacaksın?” dese ve şöyle devam etse: “O kârun kadar zengin kimseyi de benim dünyada iken çektiğim sıkıntılara sok ve onun nasıl davranacağını bir gör bakalım. O da aynı benim yaptığımı yapmayacak mı dese, acaba haksız mıdır?
Veya Cenab-ı Allah, zengin kuluna şöyle dese: “Ey kulum! Sen dünya hayatında iken cennet hayatı yaşadın, burada seni cehenneme atayım da adalet yerini bulsun”; fakir kuluna da: “Ey kulum! Sen dünya hayatında çok çektin, gel seni cennetime koyayım da hak yerine gelsin der mi acaba?” hayır demez. O yüce yaratan öyle bir düzen kurmuş ki, hiçbir kimse haksızlığa uğramayacaktır. O Kuran’da her şeyi açık seçik insanlara bildirmiştir. Aşağıdaki Kuran ayetlerine bir bakalım ne diyor: Allah yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda O’na döndürülürsünüz. (Rum Suresi, 11. Ayet)
Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz? Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28. Ayet)
Onlar: “Ey Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir başka yol daha var mı?” (Mümin Suresi, 11 .Ayet)
Ancak gereğince dinleyenler çağrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecektir, sonra O’na döndürülecekler. (En’am Suresi, 36. Ayet)
De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım.Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durdum. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz! (Yunus Suresi, 16. Ayet)
Yine Kuran’da: “Ölümü aranızda biz takdir ettik. Biz önüne geçilecekler değiliz. Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız” (Vakıa Suresi, 60, 61, 62) deniyor.
Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan yeniden vücuda getirir. (En’am Suresi, 133) Yine Kuran’da: iki taraf arasında bir perde, A’raf üzerinde de herkesi yüzlerinden tanıyan erler vardır. Cennet halkı, özleyip durdukları hâlde henüz ona girememiş olanlara şöyle seslenirler: “Selam size!” (A’raf Suresi, 46)
A’raf halkı, yüzlerinden tanıdıkları bazı erkeklere seslenip şöyle derler: “Ne bir araya gelmeniz ne de büyüklük taslamınız size hiçbir yarar sağlamaz.” (A’raf Suresi, 48)
Bu ayetlerde geçen A’raf halkı hakkında pek çok tartışmalar yapılmıştır. A’raftaki erlerin kimler olduğunda ihtilaf vardır. Bu konu hakkında Hasan Basri Hazretlerine sorulduğunda elini dizine vurarak: “Tanrı onları, cennet ve cehennem ehlini tanıtmak için oraya koymuştur. Onlar bunları birbirinden ayırd ederler; “andolsun Tanrı’ya, belki de onlardan olanlar, şimdi şu evde bizimle beraberdir” (Mecmâ’, I. S. 429) demişti.
Tenasüh ile ilgili olarak bir de Yunus’un şu sözlerine bakalım:
Nice kez geldim gittim delim sûret yarattım
Bu şimdiki sûrette Yunus olup dûr idim.
Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken
Ben ol idim ol ben idim bu aşkı sunanda idim.
Düşünün bir kere, eğer ruh, sadece bir kere dünyaya gelip, buradaki ameline göre kıyamet gününü bekleyip cennete veya cehenneme gidecekse, tekamül etmek üzere bir daha bu dünyaya gelmeyecek ise, Allah’ın adaleti nerededir? Yukarıda zengin kimse ile fakir adamın durumunu gördük, devrana girip ruh kemâle erişinceye kadar tekrar tekrar gidip gelmeyecekse, haksızlık olmaz mı?
Kuran ayetlerini incelediğimiz de şunu görüyoruz: Allah yaratışa başlıyor. Sonra onu varlık alanından çekip alıyor ve tekrar yaratıyor. En sonunda yine kendisine döndürüyor. Dikkat ederseniz Bakara Sûresi 28’de: “Sizi balçıktan veya bir damla sudan yarattım” demiyor. Siz ölülerdiniz O, sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz deniyor. Burada üç defa öldürüyor ve diriltiyor.
1- Siz ölülerdiniz,
2- O, sizi diriltti,
3- Sizi yine öldürecek,
4- Ve sonra diriltecektir,
5- Sonunda O’na döndürüleceksiniz.
Burada çok açık olarak şunu görüyoruz. Ruh, bir defaya mahsus dünyaya gelip gitmiyor. Ruh, kemâle erişinceye kadar devrana giriyor, defalarca gidip geliyor, ancak kesinlikle bir önceki hayatını hatırlamıyor. Bir de yukarıda verdiğim Mü’min sûresi 11 de iki kez öldürülüp diriltilen ve tekrar diriltilmeyi bekleyen topluluktan söz ediliyor. Burada bazı insanların ikinci ve üçüncü kez bedenlenerek dünyaya gelmeyi bekledikleri görülüyor. Yine yukurıda zengin kimse ile fakir adamın hikayesini anlattım. Zengin olan o kimse, bu dünyaya pek çok gitmiş gelmiş, Cenab-ı Allah’ın rızasını kazanmıştır. O’nun sayısız lutfuna ve nimetlerine nail olmuş ki, nimetleri ve bu dünya üzerindeki zamanını gereği gibi kullanmasını bilmiştir. O kimse ruhunu kemâle erdirmiş ve Allah’ın rızasını kazanarak cennete gitmeye hak kazanmıştır.
Fakir adama gelince, o daha pek çok gidip gelecek, ta ki, ruhunu kemâle erdirebilsin. Yukarıdaki beyitlerde Yunus: “Nice kez değişik suretlerde ve değişik isimlerde geldim gittim. Bugün kü suretimde bana Yunus dediler” diyor. Yine: “Bu suretimden önce adım Yunus değil iken, ben o idim, o ben idim” diyerek “tenasüh” ten haber veriyor. Yukarıda söylediğıim gibi, tenasüh konusu, bugüne kadar pek çok kimseler tarafından tartışma konusu olmuş ve pek çok mezhep ve tarikat ehli kimseler bu konuyla ilgilenmişlerdir.
ALINTI
Yine evin başköşesinde yatırılan, yemekleri yurt dışından gelen ve en pahalı kuaförlerde bakımı yapılan köpekler, diğer tarafta da sokaklarda bir parça kemiği dahi bulamayan köpekleri düşünün. insanların kimileri alabildiğine sıhhatli, kimileri, hasta, kimileri topal, kimileri kör veya sağır. Afrika’nın bazı ülkelerinde görüyoruz ki insanlar, bir deri bir kemik, yarı ölü yarı diri. Bütün bunlar Allah’ın yaratıklarıdır. Bir zengin düşünün malının hesabını bilemiyor. Malından fakir fukaraya bol bol dağıtıyor, hayır işlerinde adeta yarışıyor.
Namazı kılıyor, zekatı veriyor, hacca gidiyor, şeriatın tüm farz ve sünnetlerini yerine getiriyor. Diğer tarafta da bir fakir var ki, Hint fakirlerinden de fakir. Allah’ın kendisini ne için böyle yarattığına küfür edip duruyor. Bulursa yiyor, bulamazsa aç yatıyor. Gerektiğinde çalıyor, karnını doyurabilmek için her türlü edepsizliği yapıyor. Farz edelim ki bu iki şahıs, bu âlemden gittiler, Hakk’ın huzurunda hesaba çekildiler.
Haklı olarak zengin kimse, Cenab-ı Allah’ın tüm buyruklarını yerine getirmiş olduğu için ebedî olarak cennete gidecek, fakir ise hiç şüphe yok ki ebedî olarak cehenneme gidecektir, çünkü her gün Allah’a isyan edip duruyordu. Bu durumda Allah adaletli bir iş yapmış olur mu? Hayır olmaz! Neden olmaz? Çünkü Allah, adaletsiz iş yapmaz da ondan.
Mesela fakir adam, Cenab-ı Allah’a şöyle dese: “Bu zengin kimse, senin ona verdiğin ihsanları, dilediği gibi kullanırken, ben sefaletin, perişanlığın ve açlığın içersinde pençeleşiyordum. O her türlü ihtişamın içersinde yüzerken, sıcacık yatağında yatarken, ben tabiatın soğuk ve sıcak günlerinde sokaklarda yaşam mücadelesi veriyordum. Sabahtan akşama kadar inşaatlarda veya buna benzer işlerde yiyecek ekmeğimi dahi zor kazanıyordum. Madem ki çok adaletli isen, önce beni de bu kârun kadar zengin yaptığın kimsenin durumuna getir. Eğer ben de onun yaptığı gibi, kulluk vazifemi yerine getirmezsem, o vakit beni istediğin gibi yargıla. Ben zaten dünya hayatımda cehennem hayatı yaşadım. Bunu bana bir de burada mı yaşatacaksın?” dese ve şöyle devam etse: “O kârun kadar zengin kimseyi de benim dünyada iken çektiğim sıkıntılara sok ve onun nasıl davranacağını bir gör bakalım. O da aynı benim yaptığımı yapmayacak mı dese, acaba haksız mıdır?
Veya Cenab-ı Allah, zengin kuluna şöyle dese: “Ey kulum! Sen dünya hayatında iken cennet hayatı yaşadın, burada seni cehenneme atayım da adalet yerini bulsun”; fakir kuluna da: “Ey kulum! Sen dünya hayatında çok çektin, gel seni cennetime koyayım da hak yerine gelsin der mi acaba?” hayır demez. O yüce yaratan öyle bir düzen kurmuş ki, hiçbir kimse haksızlığa uğramayacaktır. O Kuran’da her şeyi açık seçik insanlara bildirmiştir. Aşağıdaki Kuran ayetlerine bir bakalım ne diyor: Allah yaratışa başlar, sonra onu varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda O’na döndürülürsünüz. (Rum Suresi, 11. Ayet)
Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz? Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28. Ayet)
Onlar: “Ey Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir başka yol daha var mı?” (Mümin Suresi, 11 .Ayet)
Ancak gereğince dinleyenler çağrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecektir, sonra O’na döndürülecekler. (En’am Suresi, 36. Ayet)
De ki: Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım.Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu içinizde durdum. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz! (Yunus Suresi, 16. Ayet)
Yine Kuran’da: “Ölümü aranızda biz takdir ettik. Biz önüne geçilecekler değiliz. Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız” (Vakıa Suresi, 60, 61, 62) deniyor.
Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan yeniden vücuda getirir. (En’am Suresi, 133) Yine Kuran’da: iki taraf arasında bir perde, A’raf üzerinde de herkesi yüzlerinden tanıyan erler vardır. Cennet halkı, özleyip durdukları hâlde henüz ona girememiş olanlara şöyle seslenirler: “Selam size!” (A’raf Suresi, 46)
A’raf halkı, yüzlerinden tanıdıkları bazı erkeklere seslenip şöyle derler: “Ne bir araya gelmeniz ne de büyüklük taslamınız size hiçbir yarar sağlamaz.” (A’raf Suresi, 48)
Bu ayetlerde geçen A’raf halkı hakkında pek çok tartışmalar yapılmıştır. A’raftaki erlerin kimler olduğunda ihtilaf vardır. Bu konu hakkında Hasan Basri Hazretlerine sorulduğunda elini dizine vurarak: “Tanrı onları, cennet ve cehennem ehlini tanıtmak için oraya koymuştur. Onlar bunları birbirinden ayırd ederler; “andolsun Tanrı’ya, belki de onlardan olanlar, şimdi şu evde bizimle beraberdir” (Mecmâ’, I. S. 429) demişti.
Tenasüh ile ilgili olarak bir de Yunus’un şu sözlerine bakalım:
Nice kez geldim gittim delim sûret yarattım
Bu şimdiki sûrette Yunus olup dûr idim.
Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken
Ben ol idim ol ben idim bu aşkı sunanda idim.
Düşünün bir kere, eğer ruh, sadece bir kere dünyaya gelip, buradaki ameline göre kıyamet gününü bekleyip cennete veya cehenneme gidecekse, tekamül etmek üzere bir daha bu dünyaya gelmeyecek ise, Allah’ın adaleti nerededir? Yukarıda zengin kimse ile fakir adamın durumunu gördük, devrana girip ruh kemâle erişinceye kadar tekrar tekrar gidip gelmeyecekse, haksızlık olmaz mı?
Kuran ayetlerini incelediğimiz de şunu görüyoruz: Allah yaratışa başlıyor. Sonra onu varlık alanından çekip alıyor ve tekrar yaratıyor. En sonunda yine kendisine döndürüyor. Dikkat ederseniz Bakara Sûresi 28’de: “Sizi balçıktan veya bir damla sudan yarattım” demiyor. Siz ölülerdiniz O, sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Sonunda O’na döndürüleceksiniz deniyor. Burada üç defa öldürüyor ve diriltiyor.
1- Siz ölülerdiniz,
2- O, sizi diriltti,
3- Sizi yine öldürecek,
4- Ve sonra diriltecektir,
5- Sonunda O’na döndürüleceksiniz.
Burada çok açık olarak şunu görüyoruz. Ruh, bir defaya mahsus dünyaya gelip gitmiyor. Ruh, kemâle erişinceye kadar devrana giriyor, defalarca gidip geliyor, ancak kesinlikle bir önceki hayatını hatırlamıyor. Bir de yukarıda verdiğim Mü’min sûresi 11 de iki kez öldürülüp diriltilen ve tekrar diriltilmeyi bekleyen topluluktan söz ediliyor. Burada bazı insanların ikinci ve üçüncü kez bedenlenerek dünyaya gelmeyi bekledikleri görülüyor. Yine yukurıda zengin kimse ile fakir adamın hikayesini anlattım. Zengin olan o kimse, bu dünyaya pek çok gitmiş gelmiş, Cenab-ı Allah’ın rızasını kazanmıştır. O’nun sayısız lutfuna ve nimetlerine nail olmuş ki, nimetleri ve bu dünya üzerindeki zamanını gereği gibi kullanmasını bilmiştir. O kimse ruhunu kemâle erdirmiş ve Allah’ın rızasını kazanarak cennete gitmeye hak kazanmıştır.
Fakir adama gelince, o daha pek çok gidip gelecek, ta ki, ruhunu kemâle erdirebilsin. Yukarıdaki beyitlerde Yunus: “Nice kez değişik suretlerde ve değişik isimlerde geldim gittim. Bugün kü suretimde bana Yunus dediler” diyor. Yine: “Bu suretimden önce adım Yunus değil iken, ben o idim, o ben idim” diyerek “tenasüh” ten haber veriyor. Yukarıda söylediğıim gibi, tenasüh konusu, bugüne kadar pek çok kimseler tarafından tartışma konusu olmuş ve pek çok mezhep ve tarikat ehli kimseler bu konuyla ilgilenmişlerdir.
ALINTI
Yorum