Ynt: HALİFE EBU BEKİR DÖNEMİ VE İLK İCRAATLARI
quote author=Mufazzal link=topic=8481.msg55267#msg55267 date=1254296841]
Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe, Sakife'de bir oldu bittiyle iktidarı ele geçirdikten sonra halkı camide topladı ve bilinen kişiliğiyle bağdaşmayan bir konuşma yaptı. Zira halife, Müslüman halkı adeta tehdit edercesine şöyle diyordu: “... Bana musallat olan bir şeytanım vardır. O bana geldiği zaman benden uzak durun ki, sizin saçlarınıza ve canlarınıza zarar vermeyeyim!”. Taberi, Tarihü'l Ümem ve'l Mülûk, c. 4, s. 43, Darü'l Fıkr, İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 3, s. 212, İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Mead, c. 5, s. 183, İklim yayınları, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 6, s. 428.
[/quote]
SELAM OLSUN ALLAH’IN HABİBİNE VE TEMİZ PAK KILDIĞI EHLİ-BEYTE
Bu konuda vermiş olduğunuz iki kaynağa bakalım Sayın Mufazzal .
İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Mead, c. 5, s. 183
g) Ganimetlerin Taksimi Hakkındaki Hükmü?
Ganimetlerin taksiminde süvariye üç, piyadeye bir pay verilmesine hük¬metmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.) bütün meğazî kitaplarında sabit olan hük¬mü budur. Fukahanın çoğunluğu da bu görüştedirler.
Öldürülen askerin üzerindeki teçhizatın (seleb) öldürene ait olduğuna hük¬metmiştir.
Humusun ayrılması konusundaki hükmüne gelince; îbn İshak şöyle di¬yor: "Kurayzaoğullan savaşında otuz altı at vardı. Bu, iki pay düşen ilk fey idi. Hz. Peygamber (s.a.) ondan humusu (beşte bir beytülmal hissesi) ayırdı, uygulama da (sünnet) böyle devam etti."
Kadı İsmail b. İshak da buna katılmıştır. İsmail şöyle diyor: "Sanıyorum bazıları şöyle demişlerdir: Humus işini bundan sonraya bıraktı. Bu ko¬nuda yeterli bir açıklama getiren hadis vârid olmamıştır. Humusun kesin olarak ifadesi Huneyn ganimetleri hakkında zikredilmiştir."
Vâkıdî de şöyle diyor: "İlk ayrılan humus, Bedir'den bir ay üç gün son¬ra cereyan eden Kaynukaoğullan gazasında olmuştur. Yahudiler, Hz. Peygamber'in (s.a.) hükmüne razı olarak kalelerinden inmişler, Peygamberimiz de malları müslümanlara, kadın ve çocukları da kendilerine ait olmak üzere onlarla sulh anlaşması yapmıştı. Alman malların beşte birini ayırdı."
Ubâde b. es-Sâmit şunları anlatır: Hz. Peygamber'le Bedir'e çıktık. Al¬lah, düşmanı mağlup edince, bir kısmımız onları öldürerek takibe koyuldu. Bir kısmımız Hz. Peygamber'i (s.a.) çevreleyerek koruma altına aldı. Diğer bir kısım asker de ganimeti ele geçirdi. Takibe koyulanlar dönünce:
— Ganimet (nefel) bizim. Düşmanı biz takip ettik, dediler. Hz. Peygam¬ber'i koruma altına alanlar ise:
— Biz daha çok hak sahibiyiz. Çünkü biz Hz. Peygamber'i kuşattık ve düşmanın arzusuna nail olmasına fırsat vermedik, dediler. Ganimeti ve ordugâhı ele geçirenler ise:
— Hayır, bizim. Onu biz ele geçirdik! dediler. Bunun üzerine Allah: "Sana ganimetlerden (ertfâf) soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah'a ve Rasûlü'ne ait¬tir. âyetini indirdi. Hz. Peygamber (s.a.): "Biliniz ki, ganimet olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'ındır..."' âyeti inmeden aralarında bera¬berce taksim etti.
Kadı İsmail şöyle der: Hz. Peygamber, Nadîroğullarının mallarını sade¬ce Muhacirler ile Ensar'dan üç kişi arasında paylaştırmıştır. Ensar'dan olan¬lar: Sehl b. Huneyf, Ebu Dücâne ve Haris b. Sımme'dir. Muhacirler Medi¬ne'ye geldiklerinde Ensar meyve bahçelerini onlarla paylaştırmıştı. Hz. Pey¬gamber (s.a.) onlara: "Eğer dilerseniz Nadîroğullarmm mallarını sizin ve on¬ların arasında beraberce paylaştırırım ve siz Muhacirlere olan yardımlarınızı sürdürmeye devam edersiniz. Yok isterseniz o mallan sadece Muhacirlere da¬ğıtırım ve siz de artık onlara verdiğiniz (meyve) yardımlarınızı kesersiniz." buyurdu. Onlar da: "Sadece onlara verin, biz de bahçelerimizi kendimizde tutalım." dediler. Bunun üzerine Nadîroğullarmm mallarını Hz. Peygamber, Muhacirlere dağıttı. Böylece onlar bu mallarla iktisadî yönden muhtaç du¬rumdan kurtuldular. Ensar da bahçelerinin sırf kendilerine ait olmasıyla ih¬tiyaçtan kurtuldular. Ensar'dan olan bu üç kişi ise ihtiyaç beyanında bu¬lundular.
(İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Mead, c. 5, s. 181-183 iklim yayınları)
Bir diğer kaynak ise
İbn Kesir, El-Bidaye, c. 6, s. 428
Hulefa-İ Raşidîn Dönemi
Hz. Ebu Bekir'in Halifeliği Ve O Dönemde Cereyan Eden Hadiseler
Hicri On Birinci Sene:Bu senenin rebiyülevvel ayının oniki-sinde pazartesi günü, Rasûlullah (s.a.v.)'m vefat etmiş olduğunu önceki kısımlarda anlatmıştık. Buna dair yeterli açıklamayı da vermiştik. Mu¬vaffakiyet Allah'tandır.
Daha önce de anlatıldığı gibi Rasûlullah (s.a.v.), pazartesi günü kuşluk vaktinde vefat etti. İnsanlar Beni Saide gölgeliğinde Ebu Bekir'e bey'at etmekle meşgul oldular. Sonra da pazartesi gününün geri kalan kısmında ve salı günü sabahında mescitte ona genel bey'at yaptılar. Ni¬tekim bu husus, önceki kısımlarda uzun uzadıya anlatılmıştı. Bey'at işi tamamlandıktan sonra Rasûlullah (s.a.v.)'m cesedini yıkama, kefenle¬me ve üzerine cenaze namazını kılma işiyle de salı gününün kalan kıs¬mında meşgul oldular. Çarşamba gecesi de defnettiler. Bu meseleyi ye¬rinde, delilli ve bürhanlı olarak anlatmıştık.
Muhammed b. İshak b. Yesar, Enes b. Malik'in şöyle dediğini riva¬yet etmiştir:
"Beni Saide gölgeliğinde sabahleyin Ebu Bekir'e bey'at edildiği za¬man Ebu Bekir oturdu. Ömer kalkıp ondan önce konuşmaya başladı. Al¬lah'a hamd ü senada bulunduktan ve onu layıkı veçhiyle övdükten son¬ra şöyle dedi:
- Ey insanlar! Ben dün size birşeyler söylemiştim. O sözleri Al¬lah'ın kitabında ve Rasûlullah'm bana söylemiş olduğu sözler arasın¬dan çıkarıp aktarmış değildim. Ama ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m bizim işi¬mizi idare edeceğini ve tedbirimizi alacağını görüyordum ve doğrusu yü¬ce Allah, kendisinde Rasûlünün hidayeti bulunan zatı aranızda baki bı¬rakmıştır. Eğer siz ona sarılırsanız, Allah'ın onu iletmiş olduğu hidayet yoluna kavuşursunuz. Yüce Allah sizin idarenizi, Rasûlullah'm arka¬daşı ve mağarada iki kişiden ikincisi olan en hayırlınızın eline vermiş¬tir. Kalkın, ona bey'at edin."
Hz. Ömer'in bu konuşmasından sonra insanlar, Ebu Bekir'e Beni Saide gölgeliğindeki bey'atten sonra umumi olarak bey'at ettiler. Sonra Ebu Bekir konuşmaya başladı. Allah'a layıkı veçhiyle hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
- İmdi ey insanlar! Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde idarenizin başına geçtim. Eğer iyi idare edersem bana yardım edin. Eğer kötü davranırsam beni düzeltin. Doğruluk emanettir. Yalan hıyanettir.
Sizin en zayıfınız, hakkını alıp kendisine verinceye kadar benim na¬zarımda en güçlünüzdür. înşaallah bunu böyle yapacağım. Sizin en güç¬lünüz de başkasının kendisindeki hakkını alıp sahibine verinceye ka¬dar benim nazarımda en zayıftır. înşaallah bunu böyle yapacağım. Bir kavim Allah yolunda cihadı terkederse, Allah mutlaka onları yardımsız bırakır, zillete düşürür. Bir kavimde fuhşiyat yayılırsa, Allah onlara umumi bela verir. Ben, Allah ve Rasûlüne itaat ettiğim sürece siz de ba¬na itaat edin. Ben Allah ve Rasûlüne isyan edersem sizin üzerinizde ita-at hakkım kalmaz. Kalkın, namazınızı kılın, Allah size rahmet etsin."
Bu rivayetin senedi sahihtir. Sahabeler, o vakitte Hz. Ebu Bekir'e bey'at edilmiş olduğu hususunda görüş birliği etmişlerdir. Hatta Ebu Talib oğlu Ali ile Zübeyr b. Avvam da bey'at etmişlerdir. Allah onlardan razı olsun. Bunun delili de Beyhakfnin şu rivayetidir:
Beyhakî, Ebu-Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti. İnsanlar Sa'd b. Ubade'nin evinde top¬landılar. Aralarında Ebu Bekir'le Ömer de vardı. Ensâr'm sözcüsü kal¬kıp şöyle dedi:
- Biliyor musunuz, biz Rasûlullah'm ensârıyız ve onun ensârı oldu¬ğumuz gibi onun halifesinin de ensârı olacağız.
Sonra Ömer b. Hattab kalkıp şöyle konuştu:
- Sözcünüz doğru söyledi. Eğer bundan başka birşey söylemiş ol¬saydınız, sizinle bey'atleşmezdik.
Böyle dedikten sonra Hz, Ömer, Ebu Bekir'in elini tutup:
- İşte adamınız budur! Onunla bey'atleşin, dedi. Önce kendisi Hz. Ebu Bekir'e bey'at etti. Sonra da Muhacirlerle Ensâr ona bey'at ettiler.
Hz. Ebu Bekir minbere çıktı. Cemaatın yüzüne baktı. Aralarında Zübeyr'i göremedi. Haber gönderip Zübeyr'i çağırttı. O da geldi. Zü-beyr'e şöyle dedi:
- Rasûlullah (s.a.v.)'m halası oğlu Zübeyr, sen Müslümanların bir¬liğini bozmak mı istedin?
Zübeyr:
- Ey Rasûlullah'm halifesi, bugün kimseyi kınama, dedi. Kalkıp Hz. Ebu Bekir'e bey'at etti. Sonra Hz. Ebu Bekir cemaata baktı. Hz. Ali'yi göremedi. Haber gönderip onu da çağırttı. Hz. Ali gelince, Hz. Ebu Bekir ona şöyle dedi:
- Ey Rasûlullah'm amcası oğlu ve damadı, sen Müslümanların bir¬liğini bozmak mı istedin?
- Ey Rasûlullah'm halifesi, bugün kimseyi kınama. Hz. Ali böyle dedikten sonra kalkıp Hz. Ebu Bekir'e bey'at etti."
Musa b. Ukbe, «Megazi» adlı eserinde Sa'd b. ibrahim'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Babamın bana anlattığına göre dedem Abdurrahman b. Avf, Hz. Ömer'le berabermiş. Muhammed b. Mesleme, Zübeyr'in kılıcını kırmış. Sonra Ebu Bekir hutbe irad etmiş ve insanlardan Özür dileyip şöyle de¬miş:
- Allah'a yemin ederim ki, ben bir gün ve bir gece dahi emir olmaya hırs göstermedim. Ne gizli, ne de aşikâr olarak bu mertebeyi bana ver¬mesini Allah'tan istemedim.
Muhacirler, Hz. Ebu Bekir'in bu sözünü kabul ettiler. Ah ile Zübeyr de dediler ki:
- Biz bey'at etmeye geç geldik. Çünkü meşverette geri bırakıldık. Oysa biz, Ebu Bekir'in halifeliğe insanlar içerisinde en layık şahsiyet ol¬duğunu biliyoruz. O, mağarada Rasûlullah'a arkadaşlık etmiştir. Onun şeref ve iyiliğini kabul ediyoruz. Rasûlullah hayatta iken onu imam ola¬rak cemaatın önüne geçirmişti."
Hz. Ali'nin böyle demesi, kendisinden beklenilen bir husustur. Eserlerde anlatıldığına göre Hz. Ali, namazlara gelip Hz. Ebu Bekir'in arkasında namaz kılarmış. Rasûlullah'm vefatından sonra da onunla birlikte Zi'1-Kassa'ya gitmiştir. Nitekim bunu ileride de anlatacağız. Ayrıca Hz. Ebu Bekir'in yanma gelir, ona öğüt verir, onun meşveret meclisine katılır, fikirlerini açıklarmış. Hz. Ali'nin, Fatıma'nm vefatın¬dan sonra Hz. Ebu Bekir'e bey'at etmesine gelince, bu hususta diyeceği¬miz şudur ki: Hz. Fatıma, babasının vefatından altı ay sonra vefat et¬mişti. Bu da Hz. Ali'nin, Hz. Ebu Bekir'e ikinci kez bey'at ettiği şeklinde anlaşılmalıdır. İkinci defa bey'at etmesinin sebebi, Rasûlullah'm mira¬sını taleb etmeleri, Hz. Ebu Bekir'in ise: "Biz peygamberlere mirasçı olunmaz. Bizim terekemiz sadakadır." hadis-i şerifine dayanarak mira¬sı onlara vermemesi yüzünden aralarında meydana gelen kırgınlığı gi¬dermek istemesiydi. Nitekim bu hadisle ilgili senedler ve lafızlar önceki kısımlarda verilmiştir. Hamd Allah'adır.
Seyf b. Ömer et-Temimî, Asım b. Adiy'in şöyle dediğini rivayet et¬miştir:
"Üsame'nin ordusunu sefere göndermek için Rasûlullah'm vefatı¬nın ertesi gününde Hz. Ebu Bekir'in tellalı şöyle bir duyuruda bulundu:
- Dikkat edin. Üsame ordusunda kayıtlı bulunan her şahıs mutla¬ka Cüruf teki garnizona gitsin. Bunlardan Medine'de hiç kimse kalma¬sın!
Hz. Ebu Bekir de kalkıp cemaata yöneldi. Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
- Ey insanlar! Ben de sizin gibiyim. Zannedersem siz Rasûlullah'm yapabildiği işleri bana teklif edeceksiniz. Doğrusu yüce Allah, Muham-med'i âlemler üzerine seçkin kıldı. Onu afetlerden korudu. Ben ona tabi olan bir kimseyim. Kendiliğinden iş yapabilecek biri değilim. Eğer ben doğru yolda yürümeye devam edersem, bana bey'at edin. Eğer sapar¬sam, beni düzeltin ve doğrultun. Doğrusu Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti ve bu ümmetten hiçbir kimse bir kırbaç darbesi kadar dahi ondan kısas alacaklısı değildir. Bana musallat olan bir şeytanım vardır. O bana gel¬diği zaman benden uzak durun ki, sîzin saçlarınıza ve tenlerinize zarar vermeyeyim. Siz, ecel çerçevesinde sabah gidip akşam dönmektesiniz ki, o ecelin ne zaman geleceğini bilemezsiniz. Mutlaka salih amel üzere olmayı becerebilecekseniz, bunu yapın ve salih amel işleyin. Bunu da ancak Allah'ın yardımıyla becerebilirsiniz. Ecellerinize teslim olup amellerinizin sona ermesinden önce zaman müsait iken hayırlarda ya¬rışın. Çünkü bir kavim ecellerini unuttular ve salih amelleri sonraya bı¬raktılar. Sakın onlar gibi olmayasmız. Gayret gösterin, gayret gösterin. Kurtuluşa, kurtuluşa ermeye bakın. Çabuk olun, çabuk olun. Çünkü pe¬şinizde sizi yakalamak isteyen ve sizi yakalamaya tutkulu olan bir ecel vardır ve bu ecel, hızla size doğru gelmektedir. Ölümden sakının, ona karşı tedbirli olun. Babalarınızdan, oğullarınızdan ve kardeşlerinizden ibret alın. Ölülere itaat edeceğiniz kadar dirilere itaat edin."
Yine Hz. Ebu Bekir, kalkıp Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
- Allah, sadece kendi rızası için işlenen amelleri kabul eder. Yaptı¬ğınız amellerle Allah rizasmı amaçlayın. Sizler ancak ihtiyaç duyup yoksul olacağınız bir zaman için ihlaslı oldunuz. Ey Allah'ın kulları, siz¬den ölen kimselerden ibret alın. Simden öncekileri düşünün. Onlar dün neredeydiler, bugün nerededirler? Savaş alanlarında çarpışma ve gali¬biyet hatıraları okunan o zorbalar ve güçlüler bugün nerededirler? Za¬man onları zayıflattı. Onlar, çürümüş kemiklere dönüştüler. Yokluk ve yoksulluk onların üzerlerinden peş peşe geçti. Murdarlar murdarlara, pisler de pislere aittirler. Yeryüzünü sürüp imar eden hükümdarlar ne¬rede? Uzaklaştılar, anıları unutuldu, yok gibi oldular. Ancak Aziz ve Ce-lil olan Allah, sorumluluk ve günahlarını üzerlerinde kalıcı olarak bı¬raktı. Onların şehvet ve arzularını kesti. Geçip gittiler, ama amelleri defterlerinde yazılı kaldı. Bugünkü dünya, onların bıraktığı dünyadan başka bir dünyadır. Onlardan sonra biz dünyaya gönderildik. Eğer biz onlardan ibret alırsak kurtuluşa ereriz. Eğer vartaya yuvarlanırsak da onlar gibi oluruz. Nerede parlak yüzlü güzeller, nerede gençlikleriyle övünenler? Onlar toprak oldular. Aşın gidişleri, onlar için bir hasret ve pişmanlık oldu. Şehirleri kurup etraflarını surlarla sağlamlaştiranlar ve şehirlerde hayret verici işler yapanlar, bugün nerededirler? Onlar bütün yaptıklarını kendilerinden sonra gelecek olanlara bıraktılar, işte bu meskenler, onların boş bıraktığı hanelerdir. Onlarsa mezar karan-hklanndadırlar: "Şimdi onlardan hiç birini duyuyor veya hiçbir ses işitiyor musun?" (Meryem, 98.)
Nerede bilip tanıdığınız babalarınız ve kardeşleriniz? Ecelleri gelip onları geldikleri yerlere götürdü. Onlar ilk yerlerine dönüp ikamete başladılar. Ölüm sonrası ya şaki veya saiddirler. Ya mutlu ya da baht¬sızdırlar. Dikkat edin, Allah'ın ortağı yoktur. O'nunlayaratıklarından hiçbiri arasında bir aracı yoktur ki, o aracı vasıtasıyla ona iyilik versin veya o aracı vasıtasıyla bir kötülüğü ondan uzaklaştırsın. Hayır, insan ancak taati ve Rabbinin emrine uyması sayesinde iyiliğe ve hayra kavu¬şabilir, veya bir kötülükten kurtulabilir. Bilesiniz ki siz, Allah'a borçlu kullarsınız. O'nun katında bulunan şeylere de ancak O'na yapılacak ta-atla ulaşılabilir. Cehennem ateşinden uzaklaşıp Cennet'ten uzaklaş¬mama vaktiniz gelmedi mi?
(İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 6/425-429.)
Şunuda not olarak düşeyim ben bunların olmadığını inkar etmiyorum ama benim elimdeki kaynakta vermiş olduğunuz adreste yok.
quote author=Mufazzal link=topic=8481.msg55267#msg55267 date=1254296841]
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe, Sakife'de bir oldu bittiyle iktidarı ele geçirdikten sonra halkı camide topladı ve bilinen kişiliğiyle bağdaşmayan bir konuşma yaptı. Zira halife, Müslüman halkı adeta tehdit edercesine şöyle diyordu: “... Bana musallat olan bir şeytanım vardır. O bana geldiği zaman benden uzak durun ki, sizin saçlarınıza ve canlarınıza zarar vermeyeyim!”. Taberi, Tarihü'l Ümem ve'l Mülûk, c. 4, s. 43, Darü'l Fıkr, İbn Sa'd, Tabakatü'l Kübra, c. 3, s. 212, İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Mead, c. 5, s. 183, İklim yayınları, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 6, s. 428.
[/quote]
SELAM OLSUN ALLAH’IN HABİBİNE VE TEMİZ PAK KILDIĞI EHLİ-BEYTE
Bu konuda vermiş olduğunuz iki kaynağa bakalım Sayın Mufazzal .
İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Mead, c. 5, s. 183
g) Ganimetlerin Taksimi Hakkındaki Hükmü?
Ganimetlerin taksiminde süvariye üç, piyadeye bir pay verilmesine hük¬metmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.) bütün meğazî kitaplarında sabit olan hük¬mü budur. Fukahanın çoğunluğu da bu görüştedirler.
Öldürülen askerin üzerindeki teçhizatın (seleb) öldürene ait olduğuna hük¬metmiştir.
Humusun ayrılması konusundaki hükmüne gelince; îbn İshak şöyle di¬yor: "Kurayzaoğullan savaşında otuz altı at vardı. Bu, iki pay düşen ilk fey idi. Hz. Peygamber (s.a.) ondan humusu (beşte bir beytülmal hissesi) ayırdı, uygulama da (sünnet) böyle devam etti."
Kadı İsmail b. İshak da buna katılmıştır. İsmail şöyle diyor: "Sanıyorum bazıları şöyle demişlerdir: Humus işini bundan sonraya bıraktı. Bu ko¬nuda yeterli bir açıklama getiren hadis vârid olmamıştır. Humusun kesin olarak ifadesi Huneyn ganimetleri hakkında zikredilmiştir."
Vâkıdî de şöyle diyor: "İlk ayrılan humus, Bedir'den bir ay üç gün son¬ra cereyan eden Kaynukaoğullan gazasında olmuştur. Yahudiler, Hz. Peygamber'in (s.a.) hükmüne razı olarak kalelerinden inmişler, Peygamberimiz de malları müslümanlara, kadın ve çocukları da kendilerine ait olmak üzere onlarla sulh anlaşması yapmıştı. Alman malların beşte birini ayırdı."
Ubâde b. es-Sâmit şunları anlatır: Hz. Peygamber'le Bedir'e çıktık. Al¬lah, düşmanı mağlup edince, bir kısmımız onları öldürerek takibe koyuldu. Bir kısmımız Hz. Peygamber'i (s.a.) çevreleyerek koruma altına aldı. Diğer bir kısım asker de ganimeti ele geçirdi. Takibe koyulanlar dönünce:
— Ganimet (nefel) bizim. Düşmanı biz takip ettik, dediler. Hz. Peygam¬ber'i koruma altına alanlar ise:
— Biz daha çok hak sahibiyiz. Çünkü biz Hz. Peygamber'i kuşattık ve düşmanın arzusuna nail olmasına fırsat vermedik, dediler. Ganimeti ve ordugâhı ele geçirenler ise:
— Hayır, bizim. Onu biz ele geçirdik! dediler. Bunun üzerine Allah: "Sana ganimetlerden (ertfâf) soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah'a ve Rasûlü'ne ait¬tir. âyetini indirdi. Hz. Peygamber (s.a.): "Biliniz ki, ganimet olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'ındır..."' âyeti inmeden aralarında bera¬berce taksim etti.
Kadı İsmail şöyle der: Hz. Peygamber, Nadîroğullarının mallarını sade¬ce Muhacirler ile Ensar'dan üç kişi arasında paylaştırmıştır. Ensar'dan olan¬lar: Sehl b. Huneyf, Ebu Dücâne ve Haris b. Sımme'dir. Muhacirler Medi¬ne'ye geldiklerinde Ensar meyve bahçelerini onlarla paylaştırmıştı. Hz. Pey¬gamber (s.a.) onlara: "Eğer dilerseniz Nadîroğullarmm mallarını sizin ve on¬ların arasında beraberce paylaştırırım ve siz Muhacirlere olan yardımlarınızı sürdürmeye devam edersiniz. Yok isterseniz o mallan sadece Muhacirlere da¬ğıtırım ve siz de artık onlara verdiğiniz (meyve) yardımlarınızı kesersiniz." buyurdu. Onlar da: "Sadece onlara verin, biz de bahçelerimizi kendimizde tutalım." dediler. Bunun üzerine Nadîroğullarmm mallarını Hz. Peygamber, Muhacirlere dağıttı. Böylece onlar bu mallarla iktisadî yönden muhtaç du¬rumdan kurtuldular. Ensar da bahçelerinin sırf kendilerine ait olmasıyla ih¬tiyaçtan kurtuldular. Ensar'dan olan bu üç kişi ise ihtiyaç beyanında bu¬lundular.
(İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Mead, c. 5, s. 181-183 iklim yayınları)
Bir diğer kaynak ise
İbn Kesir, El-Bidaye, c. 6, s. 428
Hulefa-İ Raşidîn Dönemi
Hz. Ebu Bekir'in Halifeliği Ve O Dönemde Cereyan Eden Hadiseler
Hicri On Birinci Sene:Bu senenin rebiyülevvel ayının oniki-sinde pazartesi günü, Rasûlullah (s.a.v.)'m vefat etmiş olduğunu önceki kısımlarda anlatmıştık. Buna dair yeterli açıklamayı da vermiştik. Mu¬vaffakiyet Allah'tandır.
Daha önce de anlatıldığı gibi Rasûlullah (s.a.v.), pazartesi günü kuşluk vaktinde vefat etti. İnsanlar Beni Saide gölgeliğinde Ebu Bekir'e bey'at etmekle meşgul oldular. Sonra da pazartesi gününün geri kalan kısmında ve salı günü sabahında mescitte ona genel bey'at yaptılar. Ni¬tekim bu husus, önceki kısımlarda uzun uzadıya anlatılmıştı. Bey'at işi tamamlandıktan sonra Rasûlullah (s.a.v.)'m cesedini yıkama, kefenle¬me ve üzerine cenaze namazını kılma işiyle de salı gününün kalan kıs¬mında meşgul oldular. Çarşamba gecesi de defnettiler. Bu meseleyi ye¬rinde, delilli ve bürhanlı olarak anlatmıştık.
Muhammed b. İshak b. Yesar, Enes b. Malik'in şöyle dediğini riva¬yet etmiştir:
"Beni Saide gölgeliğinde sabahleyin Ebu Bekir'e bey'at edildiği za¬man Ebu Bekir oturdu. Ömer kalkıp ondan önce konuşmaya başladı. Al¬lah'a hamd ü senada bulunduktan ve onu layıkı veçhiyle övdükten son¬ra şöyle dedi:
- Ey insanlar! Ben dün size birşeyler söylemiştim. O sözleri Al¬lah'ın kitabında ve Rasûlullah'm bana söylemiş olduğu sözler arasın¬dan çıkarıp aktarmış değildim. Ama ben, Rasûlullah (s.a.v.)'m bizim işi¬mizi idare edeceğini ve tedbirimizi alacağını görüyordum ve doğrusu yü¬ce Allah, kendisinde Rasûlünün hidayeti bulunan zatı aranızda baki bı¬rakmıştır. Eğer siz ona sarılırsanız, Allah'ın onu iletmiş olduğu hidayet yoluna kavuşursunuz. Yüce Allah sizin idarenizi, Rasûlullah'm arka¬daşı ve mağarada iki kişiden ikincisi olan en hayırlınızın eline vermiş¬tir. Kalkın, ona bey'at edin."
Hz. Ömer'in bu konuşmasından sonra insanlar, Ebu Bekir'e Beni Saide gölgeliğindeki bey'atten sonra umumi olarak bey'at ettiler. Sonra Ebu Bekir konuşmaya başladı. Allah'a layıkı veçhiyle hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
- İmdi ey insanlar! Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde idarenizin başına geçtim. Eğer iyi idare edersem bana yardım edin. Eğer kötü davranırsam beni düzeltin. Doğruluk emanettir. Yalan hıyanettir.
Sizin en zayıfınız, hakkını alıp kendisine verinceye kadar benim na¬zarımda en güçlünüzdür. înşaallah bunu böyle yapacağım. Sizin en güç¬lünüz de başkasının kendisindeki hakkını alıp sahibine verinceye ka¬dar benim nazarımda en zayıftır. înşaallah bunu böyle yapacağım. Bir kavim Allah yolunda cihadı terkederse, Allah mutlaka onları yardımsız bırakır, zillete düşürür. Bir kavimde fuhşiyat yayılırsa, Allah onlara umumi bela verir. Ben, Allah ve Rasûlüne itaat ettiğim sürece siz de ba¬na itaat edin. Ben Allah ve Rasûlüne isyan edersem sizin üzerinizde ita-at hakkım kalmaz. Kalkın, namazınızı kılın, Allah size rahmet etsin."
Bu rivayetin senedi sahihtir. Sahabeler, o vakitte Hz. Ebu Bekir'e bey'at edilmiş olduğu hususunda görüş birliği etmişlerdir. Hatta Ebu Talib oğlu Ali ile Zübeyr b. Avvam da bey'at etmişlerdir. Allah onlardan razı olsun. Bunun delili de Beyhakfnin şu rivayetidir:
Beyhakî, Ebu-Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti. İnsanlar Sa'd b. Ubade'nin evinde top¬landılar. Aralarında Ebu Bekir'le Ömer de vardı. Ensâr'm sözcüsü kal¬kıp şöyle dedi:
- Biliyor musunuz, biz Rasûlullah'm ensârıyız ve onun ensârı oldu¬ğumuz gibi onun halifesinin de ensârı olacağız.
Sonra Ömer b. Hattab kalkıp şöyle konuştu:
- Sözcünüz doğru söyledi. Eğer bundan başka birşey söylemiş ol¬saydınız, sizinle bey'atleşmezdik.
Böyle dedikten sonra Hz, Ömer, Ebu Bekir'in elini tutup:
- İşte adamınız budur! Onunla bey'atleşin, dedi. Önce kendisi Hz. Ebu Bekir'e bey'at etti. Sonra da Muhacirlerle Ensâr ona bey'at ettiler.
Hz. Ebu Bekir minbere çıktı. Cemaatın yüzüne baktı. Aralarında Zübeyr'i göremedi. Haber gönderip Zübeyr'i çağırttı. O da geldi. Zü-beyr'e şöyle dedi:
- Rasûlullah (s.a.v.)'m halası oğlu Zübeyr, sen Müslümanların bir¬liğini bozmak mı istedin?
Zübeyr:
- Ey Rasûlullah'm halifesi, bugün kimseyi kınama, dedi. Kalkıp Hz. Ebu Bekir'e bey'at etti. Sonra Hz. Ebu Bekir cemaata baktı. Hz. Ali'yi göremedi. Haber gönderip onu da çağırttı. Hz. Ali gelince, Hz. Ebu Bekir ona şöyle dedi:
- Ey Rasûlullah'm amcası oğlu ve damadı, sen Müslümanların bir¬liğini bozmak mı istedin?
- Ey Rasûlullah'm halifesi, bugün kimseyi kınama. Hz. Ali böyle dedikten sonra kalkıp Hz. Ebu Bekir'e bey'at etti."
Musa b. Ukbe, «Megazi» adlı eserinde Sa'd b. ibrahim'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Babamın bana anlattığına göre dedem Abdurrahman b. Avf, Hz. Ömer'le berabermiş. Muhammed b. Mesleme, Zübeyr'in kılıcını kırmış. Sonra Ebu Bekir hutbe irad etmiş ve insanlardan Özür dileyip şöyle de¬miş:
- Allah'a yemin ederim ki, ben bir gün ve bir gece dahi emir olmaya hırs göstermedim. Ne gizli, ne de aşikâr olarak bu mertebeyi bana ver¬mesini Allah'tan istemedim.
Muhacirler, Hz. Ebu Bekir'in bu sözünü kabul ettiler. Ah ile Zübeyr de dediler ki:
- Biz bey'at etmeye geç geldik. Çünkü meşverette geri bırakıldık. Oysa biz, Ebu Bekir'in halifeliğe insanlar içerisinde en layık şahsiyet ol¬duğunu biliyoruz. O, mağarada Rasûlullah'a arkadaşlık etmiştir. Onun şeref ve iyiliğini kabul ediyoruz. Rasûlullah hayatta iken onu imam ola¬rak cemaatın önüne geçirmişti."
Hz. Ali'nin böyle demesi, kendisinden beklenilen bir husustur. Eserlerde anlatıldığına göre Hz. Ali, namazlara gelip Hz. Ebu Bekir'in arkasında namaz kılarmış. Rasûlullah'm vefatından sonra da onunla birlikte Zi'1-Kassa'ya gitmiştir. Nitekim bunu ileride de anlatacağız. Ayrıca Hz. Ebu Bekir'in yanma gelir, ona öğüt verir, onun meşveret meclisine katılır, fikirlerini açıklarmış. Hz. Ali'nin, Fatıma'nm vefatın¬dan sonra Hz. Ebu Bekir'e bey'at etmesine gelince, bu hususta diyeceği¬miz şudur ki: Hz. Fatıma, babasının vefatından altı ay sonra vefat et¬mişti. Bu da Hz. Ali'nin, Hz. Ebu Bekir'e ikinci kez bey'at ettiği şeklinde anlaşılmalıdır. İkinci defa bey'at etmesinin sebebi, Rasûlullah'm mira¬sını taleb etmeleri, Hz. Ebu Bekir'in ise: "Biz peygamberlere mirasçı olunmaz. Bizim terekemiz sadakadır." hadis-i şerifine dayanarak mira¬sı onlara vermemesi yüzünden aralarında meydana gelen kırgınlığı gi¬dermek istemesiydi. Nitekim bu hadisle ilgili senedler ve lafızlar önceki kısımlarda verilmiştir. Hamd Allah'adır.
Seyf b. Ömer et-Temimî, Asım b. Adiy'in şöyle dediğini rivayet et¬miştir:
"Üsame'nin ordusunu sefere göndermek için Rasûlullah'm vefatı¬nın ertesi gününde Hz. Ebu Bekir'in tellalı şöyle bir duyuruda bulundu:
- Dikkat edin. Üsame ordusunda kayıtlı bulunan her şahıs mutla¬ka Cüruf teki garnizona gitsin. Bunlardan Medine'de hiç kimse kalma¬sın!
Hz. Ebu Bekir de kalkıp cemaata yöneldi. Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
- Ey insanlar! Ben de sizin gibiyim. Zannedersem siz Rasûlullah'm yapabildiği işleri bana teklif edeceksiniz. Doğrusu yüce Allah, Muham-med'i âlemler üzerine seçkin kıldı. Onu afetlerden korudu. Ben ona tabi olan bir kimseyim. Kendiliğinden iş yapabilecek biri değilim. Eğer ben doğru yolda yürümeye devam edersem, bana bey'at edin. Eğer sapar¬sam, beni düzeltin ve doğrultun. Doğrusu Rasûlullah (s.a.v.) vefat etti ve bu ümmetten hiçbir kimse bir kırbaç darbesi kadar dahi ondan kısas alacaklısı değildir. Bana musallat olan bir şeytanım vardır. O bana gel¬diği zaman benden uzak durun ki, sîzin saçlarınıza ve tenlerinize zarar vermeyeyim. Siz, ecel çerçevesinde sabah gidip akşam dönmektesiniz ki, o ecelin ne zaman geleceğini bilemezsiniz. Mutlaka salih amel üzere olmayı becerebilecekseniz, bunu yapın ve salih amel işleyin. Bunu da ancak Allah'ın yardımıyla becerebilirsiniz. Ecellerinize teslim olup amellerinizin sona ermesinden önce zaman müsait iken hayırlarda ya¬rışın. Çünkü bir kavim ecellerini unuttular ve salih amelleri sonraya bı¬raktılar. Sakın onlar gibi olmayasmız. Gayret gösterin, gayret gösterin. Kurtuluşa, kurtuluşa ermeye bakın. Çabuk olun, çabuk olun. Çünkü pe¬şinizde sizi yakalamak isteyen ve sizi yakalamaya tutkulu olan bir ecel vardır ve bu ecel, hızla size doğru gelmektedir. Ölümden sakının, ona karşı tedbirli olun. Babalarınızdan, oğullarınızdan ve kardeşlerinizden ibret alın. Ölülere itaat edeceğiniz kadar dirilere itaat edin."
Yine Hz. Ebu Bekir, kalkıp Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
- Allah, sadece kendi rızası için işlenen amelleri kabul eder. Yaptı¬ğınız amellerle Allah rizasmı amaçlayın. Sizler ancak ihtiyaç duyup yoksul olacağınız bir zaman için ihlaslı oldunuz. Ey Allah'ın kulları, siz¬den ölen kimselerden ibret alın. Simden öncekileri düşünün. Onlar dün neredeydiler, bugün nerededirler? Savaş alanlarında çarpışma ve gali¬biyet hatıraları okunan o zorbalar ve güçlüler bugün nerededirler? Za¬man onları zayıflattı. Onlar, çürümüş kemiklere dönüştüler. Yokluk ve yoksulluk onların üzerlerinden peş peşe geçti. Murdarlar murdarlara, pisler de pislere aittirler. Yeryüzünü sürüp imar eden hükümdarlar ne¬rede? Uzaklaştılar, anıları unutuldu, yok gibi oldular. Ancak Aziz ve Ce-lil olan Allah, sorumluluk ve günahlarını üzerlerinde kalıcı olarak bı¬raktı. Onların şehvet ve arzularını kesti. Geçip gittiler, ama amelleri defterlerinde yazılı kaldı. Bugünkü dünya, onların bıraktığı dünyadan başka bir dünyadır. Onlardan sonra biz dünyaya gönderildik. Eğer biz onlardan ibret alırsak kurtuluşa ereriz. Eğer vartaya yuvarlanırsak da onlar gibi oluruz. Nerede parlak yüzlü güzeller, nerede gençlikleriyle övünenler? Onlar toprak oldular. Aşın gidişleri, onlar için bir hasret ve pişmanlık oldu. Şehirleri kurup etraflarını surlarla sağlamlaştiranlar ve şehirlerde hayret verici işler yapanlar, bugün nerededirler? Onlar bütün yaptıklarını kendilerinden sonra gelecek olanlara bıraktılar, işte bu meskenler, onların boş bıraktığı hanelerdir. Onlarsa mezar karan-hklanndadırlar: "Şimdi onlardan hiç birini duyuyor veya hiçbir ses işitiyor musun?" (Meryem, 98.)
Nerede bilip tanıdığınız babalarınız ve kardeşleriniz? Ecelleri gelip onları geldikleri yerlere götürdü. Onlar ilk yerlerine dönüp ikamete başladılar. Ölüm sonrası ya şaki veya saiddirler. Ya mutlu ya da baht¬sızdırlar. Dikkat edin, Allah'ın ortağı yoktur. O'nunlayaratıklarından hiçbiri arasında bir aracı yoktur ki, o aracı vasıtasıyla ona iyilik versin veya o aracı vasıtasıyla bir kötülüğü ondan uzaklaştırsın. Hayır, insan ancak taati ve Rabbinin emrine uyması sayesinde iyiliğe ve hayra kavu¬şabilir, veya bir kötülükten kurtulabilir. Bilesiniz ki siz, Allah'a borçlu kullarsınız. O'nun katında bulunan şeylere de ancak O'na yapılacak ta-atla ulaşılabilir. Cehennem ateşinden uzaklaşıp Cennet'ten uzaklaş¬mama vaktiniz gelmedi mi?
(İbn Kesîr, El Bıdaye Ve'n-Nıhaye, Çağrı Yayınları: 6/425-429.)
Şunuda not olarak düşeyim ben bunların olmadığını inkar etmiyorum ama benim elimdeki kaynakta vermiş olduğunuz adreste yok.
Yorum