Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şahadet Kervanıyla Adım Adım

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

    Allah’la Münacatı

    İmam Hüseyin (a.s) bu son onlarda artık Allah’a yöneldi. Kırık bir kalple Allah’a yalvarıp yakarıyor ve karşılaştıkları üzüntü ve musibetlerden O’na şikâyet ederek şöyle diyordu:

    “Ey kendisinden başka ilah olmayan Allah! Senin kaza ve kaderinin karşısında sabrediyorum. Ey imdat dileyenlerin imdatçısı! Benim senden başka bir Rabbim ve bir mabudum yoktur. Senin hükmüne sabrediyorum. Ey yardımcısı olmayanın yardımcısı! Ey daimi olup faniliği olmayan! Ey ölüleri dirilten! Ey her nefse kaim (sütün) olan! Benimle bunların arasında hükmet. Şüphesiz sen hükmedenlerin en üstünüsün.”[18]

    Bütün organlarına işleyen iman, İmam’ın en önemli unsurlarından idi. İmam (a.s) Allah’a sarıldı, O’nun hükmüne sabretti, karşılaştığı bütün musibet ve üzüntüleri O’na bıraktı ve sahip olduğu bu derin iman, başına gelen bütün musibetleri İmam’a unutturdu.

    İmam’a Saldırı

    Yeryüzünün pislik ve alçakların habisliğini taşıyan bu azgın ve cinayetkar grup, her taraftan Resulullah’ın gülüne saldırdı. Kılıç ve mızraklarla İmam’ı dürtüyorlardı. Zer’at b. Şerik et-Temimî İmam’ın sol koluna bir darbe vurdu. Diğer bir alçak da İmam’ın boynuna vurdu. İmam’ın düşmanlarından en kinlisi, habis Sinan b. Enes’ti. Sinan bazen İmam’ı kılıcıyla vuruyor, bazen de mızrağıyla dürtüyordu ve yaptığı hareketleri övünerek Haccac’a anlatarak şöyle diyordu: “Mızrağımla ona destek oluyor ve kılıçla da onu kesiyordum.”

    Haccac onun bu katılığından rahatsız olarak yüksek bir sesle şöyle dedi: “Bil ki şüphesiz siz, kesinlikle bir odada bir araya gelmeyeceksiniz.”[19]

    Allah’ın düşmanları her taraftan İmam’a sardılar. İmam’ın temiz kanı onların kılıçlarından damlıyordu. Bazı tarihçiler şöyle diyorlar: İslam’da hiçbir kimse İmam Hüseyin (a.s) gibi vurulmadı. Kılıç, mızrak ve okla 120 yara İmam’a vurulduğu görülmüştür.[20]

    İmam (a.s) bir müddet öylece topraklar üzerinde kaldı. Herkes İmam’ı öldürmekten sakınıyordu. İmam’ın heybeti kalpleri sarıyordu. Hatta İmam’ın düşmanlarından bazıları O’nun hakkında şöyle demiştir: “O’nun simasını nuru ve güzelliği bizi onu öldürmeyi düşünmekten alı koymuştu.”

    Bir adam İmam’a yaklaştığında, O’nu öldürmekten kerahet ederek geri dönüyordu.[21]

    Resulullah’ın torunu Zeynep (a.s), kardeşi ve ailesinin geriye kalanına ağladığı halde çok perişan bir vaziyette çadırdan dışarı çıktı ve ruhu bedeninden çıkarcasına şöyle derdi: “Keşke gök yeryüzüne düşseydi.”

    Ömer b. Sa’d’a doğru giderek şöyle seslendi: “Ey Ömer! Sen kendisine baktığın halde Ebu Abdullah’ın (İmam Hüseyin’in) öldürülmesine razı mı oldun?”

    Habis Ömer b. Sa’d, gözyaşları uğursuz sakalına aktığı halde yavaşça yüzünü ondan çevirdi.[22]

    Zeynep (s.a), böyle bir halde, sabır örneği olan kardeşine bakmaya gitmedi. Derken korku ve dehşete kapılan çocuk ve kadınları gözetmek için çadırına geri döndü.

    İmam (a.s) uzun bir müddet öylece topraklar üzerinde kaldı. Yaralar ve kanın akması İmamı aciz ve çok zor bir durumda bırakmıştı. İmam (a.s) bu halde cani katillere şöyle seslendi: “Beni öldürmek için mi toplanıyorsunuz? Bilin ki, Allah’a and olsun ki, benden sonra Allah’ın kullarından birini öldüremeyeceksiniz. Allah’a yemin ederim ki, şüphesiz ben, Allah’ın, sizi hakir kılmakla bana ikramda bulunacağını ve daha sonra farkında olmadığınız bir yerden sizden intikamımı alacağını ümit ediyorum…”

    Günahkâr ve şaki Sinan b. Enes, kılıcını çekerek kimsenin İmam’a yaklaşmasına izin vermiyordu. Zira o, başka birisinin İmam’ın başını keserek İbn-i Mercane’ye götürmesinden ve neticede efendisinin mükâfatından mahrum kalacağından korktuğu için bu şekilde davranıyordu.

    Sonuçta İmam’ın dudaklarında rıza (hoşnutluk), itminan ve kendisini ebedileştiren zafer tebessümü olduğu halde başı bedeninden ayrıldı.

    Şüphesiz İmam (a.s) ruhunu, Kur’an’a ve insanlığı yücelten her şeref, izzet ve onurluğa değer ve bedel olmak için feda etti… İşte İmam (a.s), oğul, aile ve ashabının musibetine duçar olduktan sonra çok mazlum ve garip bir şekilde katledildi ve ailesi karşısında susuz bir halde boğazlandı. Hangi değer ve bedel, İmam’ın Allah’ın rızası için takdim ettiği bu değer ve bedelden daha üstün ve değerli olabilir?

    Şüphesiz İmam (a.s) büyük kurban takdim etmekle Allah’la ticaret yaptı. Gerçekten İmam’ın ticareti kârlı bir ticaretti. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, öldürülürler. (Bu) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.”[23]

    Gerçek şu ki İmam (a.s) ticaretiyle kazanç elde etti, kimsenin erişemeyeceği bir iftihara nail oldu. Hakk yolunun şehitlerinden hiç kimse, İmam’ın eriştiği makam, şeref ve ebedilileşmeye erişememiştir. İşte dünya O’nu haykırarak anmaktadır ve O’nun kutsal haremi yeryüzünün en izzetli haremi olmuştur.

    Şüphesiz İmam (a.s) İslam bayrağını, canının feda etmesiyle yüceltti. O bayrak İmam’ın, ehl-i beytinin ve ashabından olan şehitlerin kanıyla boyandı. Bu bayrak, sürekli ışık saçmakta ve yeryüzü insanlarının yüzüne, izzet, hürriyet ve keramet ufukları açmaktadır.
    _______________
    [1] - El-Hasais’ul- Hüseyniyye, s. 60
    [2] - Hayat’ul- İmam’il- Hüseyin, c. 3, s. 374
    [3] - Dürr’ül- Efkar, fî Vasf’is-Sıfvet’il-Ehyar, Ebu’l- Fütuh b. Sadaka, s. 38
    [4] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 222
    [5] - Maktel’ul- Hüseyin, Mukarrem, s. 333
    [6] - Hasais’ul- Huseyniyye, Tusteri, s. 39
    [7] - Tarih-i İbn-i Kesir, c. 8, s. 188
    [8] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 223
    [9] - Savaik’ul- Muhrika, s. 117-118; Cevheret’ul- Kelam fî Medh’is- Sadet’il-A’lam, s. 119
    [10] - Maktel’ul- Hüseyin, el-Mukarrem, s. 337
    [11] - Cennet’ul- Muva, s. 115
    [12] - Dürr’ün-Neziym, s. 168
    [13] - Maktel’ul- Huseyin, el-Mukarrem, s. 339
    [14] - Uyun’ul- Ahbar, İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 103-104
    [15] - Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 34
    [16] - Ensab’ul- Eşraf, c. 1, s. 240
    [17] - Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 34; Ensab’ul- Eşraf, c. 3, s. 203
    [18] - Maktel’ul- Hüseyin, el-Mukarrem, s. 345
    [19] - Mecma’uz- Zevaid, c. 9, s. 194
    [20] - El-Hadaik’ul- Verdiyye, c. 1, s. 126
    [21] - Ensab’ul- Eşraf, c. 3, s. 203
    [22] - Cevahir’ul- Metalib, fî Menakıb’il- İmam Ali b. Ebi Talib, s. 139
    [23] - Tevbe/111
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #47
      Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

      sa
      hocam bu yazıların devamını yazacak mısınız.imam huseyin şehit edildikten sonra geride kalanlara ne oluyor. lütfen onlarıda yazın...
      Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
      Hz.Peygamber (saa)

      Yorum


        #48
        Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

        [quote author=craven link=topic=10535.msg66909#msg66909 date=1262028890]
        sa
        hocam bu yazıların devamını yazacak mısınız.imam huseyin şehit edildikten sonra geride kalanlara ne oluyor. lütfen onlarıda yazın...
        [/quote]

        aleyküm selam wr wb
        Haklısınız kardeş. Ben "Şahadet Kervanıyla Adım Adım" yazısını noktalamayı düşünmüştüm, ama şahadet kervanı daha Medine'ye dönmedi, esarettedir. Onun için devam etmesi gerekir. Allah'ın yardımıyla devam edecektir. İlginizden dolayı teşekkürler.
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #49
          Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

          Bende bekliyorum Hocam. Bi siteye asıyorum yazılarınızı.. Allah razı ola.
          "Biz aşkı neynevada öğrendik hani o ihanet diyarında zulme meydan okuyarak baş kaldıran kızıl güllerle."

          Yorum


            #50
            Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

            [quote author=SefaMerve link=topic=10535.msg66937#msg66937 date=1262065487]
            Bende bekliyorum Hocam. Bi siteye asıyorum yazılarınızı.. Allah razı ola.
            [/quote]

            Allah sizden de razı olsun. Başka sitelere asmanıza sevindim. Allah kabul etsin. En yakın zamanda devamı gelecektir inşaAllah.
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #51
              KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN


              KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN


              HÜSEYİN'İN (A.S) SON GECESİ


              Akşam gelip çattı. İmam Hüseyin (a.s) ashabını topladı, Allah'a hamdü sena ettikten sonra onlara hitaben buyurdu: "Ben kendi ashabım kadar salih bir ashab ve kendi ehl-i beyt'im kadar iyi ve üstün bir ehl-i beyt tanımıyorum. Allah hepinize hayırlı mükafat versin. Şimdi gecedir ve karanlığı sizi çevrelemiştir. Siz de onu yürüyen bir deve edinip (gecenin karanlığından yararlanıp) her biriniz ehl-i beytimden birinin elini tutup gecenin bu karanlığında dağılın ve beni bu orduyla yalnız bırakın. Çünkü bunlar benden başkasını istemiyorlar."

              İmam Hüseyin’in (a.s) kardeşleri, oğulları, Abdullah ve Cafer'in oğulları, "Neden seni yalnız bırakıp gidelim dediler, yoksa senden sonra yaşamak için mi? Allah o günü bize nasib etmesin asla." Bu sözü önce Abbas b. Ali (a.s) dedi ve diğerleri de onu izlediler. İmam Hüseyin (a.s) , Akil'in oğullarına bakıp buyurdu: "Müslim'in şehid olması sizin için yeterlidir; ben size izin verdim, gidin."

              Başka bir tarikle gelen rivayette de şöyle belirtilmiştir: Bu arada İmam Hüseyin’in (a.s) kardeşleri ve ehl-i beyti söze başlayıp dediler. "Ey Peygamber'in evladı, o zaman halk bize ne der ve bizim cevabımız ne olur? Efendimizi, büyüğümüzü ve kendi Peygamberiimizin evladını yalnız bıraktık, düşmana bir ok dahi atmadık, ele mızrak alıp savaşmadık ve bir kılıç bile savurmadık mı diyelim? Hayır, andolsun Allah'a, senden ayrılmayacak, senin yolunda öldürülünceye kadar bu canlarımızla seni koruyacak ve senin gibi şehid olacağız. Allah senden sonra yaşamayı haram etsin bize!"

              Müslim b. Avsece kalkıp dedi: "Ey Peygamber'in evladı, etrafını saran bunca düşman arasında seni bırakıp gidelim mi? Hayır, andolsun Allah'a bunun imkanı yok, senden sonra yaşamayı Allah nasip eylemesin bize! Ben savaşacağım; mızrağımı düşmanın göğsünde kırıncaya ve elimdeki kılıcımı onlara indirinceye kadar. Savaşmak için hiç bir silahım olmasa dahi taş alıp savaşacağım ve seninle birlikte ölmedikçe senden ayrılmayacağım."

              Said b. Abdullah-i Hanefi konuşmaya başladı: "Ey Peygamber'in evladı, biz seni asla yalnız bırakmayız. Hz. Muhammed (s.a.a) peygamberin senin hakkındaki vasiyetine uyduğumuzu Allah'a da göstermeliyiz. Eğer bilsem senin yolunda öldürülecek ve yeniden dirileceğim ve bu defa da diri diri yakılacağım, yetmiş kere de bu tekrarlanacak olsa, kendi ölümümü senden önce görmedikçe senden ayrılmam. Nasıl senin yolunda can vermem, oysa ki ölüm birden fazla değildir ve ondan sonra ise ebedi izzet ve saadete kavuşmuş olacağım."

              Ondan sonra Züheyr b. Kayn yerinden kalkıp dedi: "Ey Peygamber'in evladı, andolsun Allah'a ki senin, kardeşlerinin, evlatlarının ve ehl-i beytinin sağ kalabilmesi için bin kez öldürülmeye razıyım!" Ondan sonra da İmam Hüseyin’in (a.s) ashabından bir grubu aynı mazmunda sözler söyledi ve eklediler: "Bizim canlarımız sana feda olsun, biz seni kendi el ve yüzlerimizle koruyacağız. Eğer bu yolda öldürülürsek, Allah'ın bize vermiş olduğu vazifeyi yerine getirmiş olacağız."

              Aynı gece Muhammed b. Beşir-i Hazremi'ye "Oğlun Rey sınırında esir düşmüştür" haberi verilince "Onu Allah'a bırakıyorum. Andolsun canıma, ben yaşadıkça oğlumun esir düşmesine razı olmazdım." dedi. İmam Hüseyin (a.s) onun bu sözünü duyunca "Allah seni bağışlasın. Senden biatımı kaldırdım ben, (git) oğlunu kurtarmaya çalış" buyurdu. Muhammed b. Beşir "Yırtıcı hayvanlar diri diri yesinler beni, eğer senden ayrılırsam!" dedi. İmam Hüseyin (a.s) de "O halde bu Yemen keteninden olan elbiseleri al ve oğluna ver ki kardeşini kurtarsın." buyurdu ve bin dinar değerinde beş elbise verdi.

              Ravi şöyle diyor: İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı o geceyi yalvarıp yakararak, dua zemzemesiyle geçirdiler. Bazıları rüku, bazıları secde ve diğer bazıları da ayakta ibadet ettiler. O gece Ömer b.Sa'd'ın ordusundan otuz iki kişi İmam Hüseyin’in (a.s) ordusuna katıldı. İmam Hüseyin’in (a.s) namazı ve kemal sıfatlarıyla ilgili seciyesi her zaman öyleydi.

              İbn-i Abd-i Rabbih "İkd'ül-Ferid" kitabının dördüncü bölümünde şöyle nakleder: Ali b. Hüseyin'e (a.s) "Babanızın evlatları ne kadar da azdır!" dediler. Ali b. Hüseyin (a.s) buyurdu: "Bu birkaç evlat sahibi olması bile şaşırtıcıdır. Çünkü hergün bin rekat namaz kılardı ve artık zevceleriyle birlikte olacak zamanı olmazdı."

              Aşura sabahı İmam Hüseyin’in (a.s) emriyle çadırlar kuruldu, ıtır dolu bir tabak hazırlandı ve İmam Hüseyin (a.s) şahsi temizliğini yapmak için çadıra geldi. Rivayete göre Büreyr b. Hüzeyr-i Hamedani ve Abdurrahman b. Abd-i Rabbih-i Nesari, İmam Hüseyin'den (a.s) sonra temizliklerini yapmak için çadırın arkasında beklediler. Bu arada Bereyr Abdurrahman ile şakalaşmaya başladı. Abdurrahman dedi: "Ey Büreyr, şimdi gülmek ve komik laflar etmenin zamanı mı?" Büreyr: "Benim tayfam da biliyor ki ben ne gençlikte ve ne de yaşlılıkta beyhude konuşmaktan hoşlanmamışımdır. Fakat şehid olacağımın sevinciyle şimdi böyleyim. Andolsun Allah'a, çok az bir zamanımız kaldı, kılıcımızı alıp bunlarla bir süre savaştıktan sonra hur-il ayn'in boynuna sarılacağız."


              (Rehberin vaizlere ve mersiyehanlara tavsiye ettiği "el-Lühuf" kitabının müellifi Seyyid b. Tavus’un kaleminden)
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #52
                KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                ÖMER B. SA'D SAVAŞI BAŞLATIYOR


                Ömer b. Sa'd ileri çıkıp İmam Hüseyin’in (a.s) ashabına doğru bir ok fırlattı ve "Emir'in yanında, ilk ok atan kişinin ben olduğuma tanıklık edin" dedi. Daha sonra Ömer b. Sa'd'ın ordusu ok yağmurunu başlattı. İmam Hüseyin (a.s) ashabına buyurdu: "Allah'ın rahmeti üzerinize olsun, kaçınılmaz ölüme doğru kalkın. Şüphesiz, bu oklar, bu cemaatin size (savaş) elçileridir."

                İmamın ashabından bazıları şehid düştüler. Bu arada İmam Hüseyin (a.s) elini yüzüne vurup buyurdu: "Yahudiler Allah'ın bir oğlu olduğuna inandıkları için Allah'ın gazabı çetin oldu onlara. Nesara da O'nu üçün üçüncüsü kabul ettikleri için Allah'ın gazabı çetin oldu onlara. Allah'ın gazabı Mecusilere çetin oldu, çünkü onlar Allah'ı bırakıp güneş ve aya ibadet ettiler. Allah'ın gazabı, Peygamberlerinin kızının oğlunu öldürmek için sözbirliği eden kavme de çetin olacaktır. Ancak andolsun Allah'a, onların istediklerini kabul etmeyecek ve kendi kanımla boyanmış bir halde Allah'u Teala'yı mülakat edeceğim."

                Ebu Tahir Muhammed b. Hüseyin-i Taresi "Mealim'ud Din" kitabından İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder: "Babamdan duydum, şöyle buyurdu: "Ömer b. Sa'd savaşı başlatmak için İmamın (a.s) karşısına dikildiğinde Allah ona yardım etmeleri için gökyüzünden bir grup melek gönderdi. İmam (a.s) başı üzerinde uçuştular. Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) iki şey arasında muhayyer bırakıldı: Ya Hüseyin'e (a.s) yardım ederek düşmanlarını nabud etsinler, ya da İmam Hüseyin (a.s) şehid olup Allah'ın huzuruna varsın. İmam Hüseyin (a.s) de Allah'ı mülakat etmeği kabul etti."

                Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) feryad etti:
                "Allah rızası için bize yardım edecek biri yok mu? Düşmanları, Resulullah'ın (s.a.a) hareminden, Ehl-i Beyt'inden uzaklaştıracak biri yok mu?"

                Hürr İbn-i Yezit-i Riyahi bunları duyunca Ömer b. Sa'd'ın yanına gelip "Onunla savaşacak mısın?" dedi. Ömer b. Sa'd: "Andolsun Allah'a, hem de öyle savaşacağım ki başlar uçacak ve kollar bedenlerden ayrılacak."
                Hürr bunu duyunca dostlarından ayrılıp bir köşeye çekildi. Bedeni titriyordu. Muhacir İbn-i Avs dedi: "Ey Hürr, senin bu durumun beni şüpheye düşürdü. Eğer bana Küfe'nin en cesur adamı kimdir? diye sorulacak olsaydı senin dışında birinin adını ağzıma almazdım. Niye titriyorsun?"
                Hürr dedi: "Andolsun Allah'a, kendimi cennet ile cehennem arasında görüyorum. Fakat Allah'a andolsun ki, eğer bedenim parça parça olup yakılsa dahi hiçbir şeyi cennete tercih etmem" dedi ve atına binerek İmam Hüseyin’in (a.s) huzuruna varmak amacıyla hareket etti. İki elini başına koyarak "Allah'ım, Sana dönüyorum, tevbemi kabul et. Çünkü ben Senin dostlarını ve Peygamberinin kızının evlatlarını korkuttum" diyordu.

                -İmam Hüseyin'e (a.s) arzetti: "Canım feda olsun sana! Seni inciten ve Medine'ye dönmene engel olan adamım ben. Onların işi buraya vardıracağını bilmiyordum. Şimdi Allah'a tevbe ediyorum. Tevbem kabul edilir mi?"
                -İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Evet, Allah senin tevbeni kabul buyuracaktır. İn atından."
                -Hürr dedi: "Senin yolunda at üzerinde savaşmam, piyade savaşmamdan daha iyi olur. Çünkü nasıl olsa attan düşürüleceğim. Senin yolunu kesen ilk kişi ben olduğumdan ötürü, izin buyurursan, senin yolunda ilk ölen de ben olmak ve böylece de kıyamet günü ceddin Resulullah (s.a.a) ile musafaha edenlerden olmak istiyorum."

                Müellif şöyle diyor: Hürr'ün amacı o andan itibaren ilk şehid olmaktı. Çünkü ondan önce bir grup öldürülmüştü. Bu hususta rivayetler de mevcuttur. İmam Hüseyin (a.s) Hürr'ün bu isteğini kabul edince, Hürr bir kahraman gibi savaşarak düşmanın yiğitlerinden bir kaçını öldürdü ve bir süre sonra da şehid edildi. Hürr'ün bedenini İmam Hüseyin’in (a.s) yanına götürdüklerinde İmam Hüseyin (a.s) bir yandan onun yüzündeki toprakları siliyor ve bir yandan da "Ananın bu adı sana verdiği gibi sen hem dünyada hem de ahirette âzadesin" buyurdu.

                Ravi diyor: Bu arada zahid ve abid bir insan olan Büreyr b. Hüzeyr savaş alanına girdi. Yezit b. Ma'kil onunla savaşmak için meydana koştu. Birbirleriyle mübahalede bulunarak her kimin, batıldaysa diğerinin eliyle öldürülmesine karar verdiler. Bu anlaşmayla savaşa başladılar. Büreyr onu öldürdü ve şehid edilinceye kadar savaşı sürdürdü. Ondan sonra Vahab b. Cenah-i Kelbi meydana gitti, yiğitçe savaştı ve cihadında bir hayli faaliyet gösterdi, sonra kendisiyle birlikte Kerbela'da bulunan anne ve ailesinin yanına dönüp dedi: "Canım anam benden razı oldun mu?"
                Anası "İmam Hüseyin’in (a.s) yolunda öldürülmedikçe senden razı olmayacağım" dedi.
                Zevcesi ise "Seni Allah'a ant veriyorum, beni kendi müsibetine mübtela etme ve kalbimi incitme" dedi.
                Anası dedi: "Canım oğlum, onun sözüne kulak asma, dön ve Peygamberinin kızının oğlu yolunda savaş ki kıyamet günü ceddinin şefaatinden faydalanasın."

                Vahab meydana dönüp savaştı ve nitekim iki eli de bedeninden koparıldı. Vahab'ın eşi eline bir çadır direği alarak onun yanına geldi ve "Babam, anam sana feda olsun, Athar Ehl-i Beyt ve Resulullah'ın (s.a.a) muhterem haremi uğrunda savaş" dedi.
                Vahab onu kadınların çadırına geri götürmek için geldiğinde eşi, Vahab'ın eteğine sarılarak "Ölmedikçe geri dönmem" dedi. İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Ehl-i Beyt'ime yardım ettiğiniz için Allah sizi hayırla mükafatlandırsın. Kadınların yanına dön." Vahab'ın eşi geri döndü, ama Vahab şehadete kavuşuncaya dek savaştı.

                Vahab'dan sonra Müslim b. Avsece meydana çıktı. Büyük bir fedakarlıkla savaştı, zorluklara katlandı ve belalar karşısında sabretti ve nitekim attan düşürüldü. Henüz ölmemişti. İmam Hüseyin (a.s) Habib b. Mezahir ile birlikte onun yanına geldi. İmam (a.s) buyurdu: "Müslim, Allah seni bağışlasın" ve şu ayeti okudu: "İnananlardan öyle erler var ki Allah'a verdikleri sözde sadakat gösterirler; onlardan kimisi, adağını ödedi, kimisi de beklemede ve onlar sözlerini, özlerini hiçbir surette değiştirmediler." (Ahzap -23)

                Habib Müslim'in yanına sokulup "Senin öldürülmen benim için çok çetindir, ancak cennetle sana müjdeler olsun" dedi. Müslim zayıf bir sesle, "Allah seni hoşnut etsin dedi ve hayırla müjdelesin." dedi. Habib "Eğer senden sonra öldürüleceğime yakinim olmasaydı, her vasiyetini baha etmeni isterdim" dedi. Müslim de İmam Hüseyin'i (a.s) işaretle "Ona yardım etmeye vasiyet ediyorum. Onun uğrunda ölünceye kadar savaş" dedi. Habib "Senin vasiyetine uyacak ve gözlerini aydınlatacağım" dedi. Bundan sonra da Müslim dünyadan göçtü.

                Amr b. Kırta-i Ensari öne gelip Hüseyin'den (a.s) savaş izni istedi. Eba Abdillah (a.s) izin verdi. Amr, mükafat arzusu çekenler gibi savaştı. İbn-i Ziyad'ın ordusundan bazıları öldürdü, söz ve cihad dürüstlüğünü bir arada toplayarak o zalim insanlara karşı savaştı. İmam Hüseyin'e (a.s) atılan her oka kendi elini siper etti ve savrulan her kılıcı kendi bedenine aldı. Son nefesine kadar İmam Hüseyin’in (a.s) mukaddes bedenine bir zarar gelmesine engel oldu. Bilahare aldığı yaralarla zayıf düştü. İmam Hüseyin'e (a.s) taraf dönüp dedi: "Ey Resulullah'ın (s.a.a) evladı, vefa ettim mi (ahdime)?"

                İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Evet, sen benden önce cennete gidiyorsun, ceddim Resulullah'a (s.a.a) selamımı ilet ve de ki Hüseyin de birazdan gelecek."
                Amr yeniden savaşa başladı ve sonunda şehid düştü. Ondan sonra da Ebu Zer'in zenci kölesi Cevn öne çıktı. İmam Hüseyin (a.s) "Ben sana izin verdim, git buradan ve kendini kurtar. Sen bizimle buralara kadar geldin ki rahat içinde olasın, şimdi kendini ölüme atma" buyurdu.

                Cevn "Ey Peygamber evladı, rahatlıkta sizin sofranızdan yemek ve zorluklarda da sizi yalnız bırakmak olmaz. Bedenim kötü kokar, soyum değersiz insanlara dayanır ve rengim de siyah. Ebedi cennetin huzururuna kavuşturun beni ki güzel kokayım, soyum şeref kazansın ve yüzüm ak olsun. Size minnettar olurum. Andolsun Allah'a, bu siyah kanımı o temiz kanlarınıza katmadıkça sizden ayrılmam" dedikten sonra savaştı ve şahadete ulaştı.

                Ondan sonra Amr b. Halid-i Saydavi İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gelerek dedi: "Ya Eba Abdillah (a.s) , canım feda olsun sana, ben senin dostlarına katılmaya kararlıyım, onlardan geri kalmak ve ehl-i beytinin arasında yar-u yaversiz öldürüldüğünü görmek istemiyorum."
                İmam Hüseyin (a.s) "Haydi davran, birazdan biz de size katılacağız" buyurdu.
                Amr saldırdı ve bir süre savaştıktan sonra şehid edildi.

                Hanzelet b. Sa'd-i Şami İmam Hüseyin’in (a.s) karşısına gelip yüzünü ve göğsünü kılıç, ok ve mızraklara siper ederek dedi: "Ey kavmim, ben bir bölük ümmetin uğradıkları azaba uğrayacaksınız diye korkuyorum; Nuh, Ad ve Semud kavimlerine ve onlardan sonrakilere olduğu gibi ve Allah kullarına zulmetmeyi istemez. Ve ey kavmim, ben, o feryadü figan, o boşuna bağırıp söylenme gönündeki halinizden korkuyorum; o gün, bir gündür ki arkanızı döndürüp kaçacaksınız amma doğru cehenneme gideceksiniz ve Allah'ın azabından sizi bir kurtaran olmayacak." (Mümin-31 ile 34)

                Bu azap ayetlerini okuduktan sonra şunları ekledi: "Ey kavmim, Hüseyin'i öldürmeyin; çünkü Allah bir azap göndererek helak eder sizi. Şüphe yok ki Allah'a iftira eden hüsrandadır." Bundan sonra da İmam Hüseyin’in (a.s) yüzünden öptü ve dedi: "Rabbimize koşmayalım mı, kardeşlerimize katılmayalım mı?"
                İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Evet, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olana koş. Ezeli ve ebedi sultana git."
                Hanzele meydana çıktı yiğitçe, mertçe vuruştu, zorlukları sineye çekti ve nitekim o da şehid edildi.

                Öğle namazı vakti geldi. İmam Hüseyin’in (a.s) emriyle Züheyr b. Kayn ve Said b. Abdullah kalan adamların yarısını alarak İmam Hüseyin’in (a.s) önünde bir saf oluşturdular. İmam Hüseyin’in (a.s) de diğer ashabıyla birlikte havf namazı (korku halinde namaz) kıldı. Bu arada düşman tarafından Hüseyin'e (a.s) doğru bir ok fırlatıldı, Said b. Abdullah İmam Hüseyin (a.s) önünde durarak gelen oklara kendini siper etti. Aldığı ok yaraları sonucu yere düşerken şunları diyordu: "Allah'ım, bu cemaate lanet et, Ad ve Semud kavmini azaplandırdığın gibi bunları da azaplandır. Selamımı Peygamber'e ilet ve bedenime isabet eden yaralardan haberdar et. Senin Peygamberinin zürriyetine yardım etmekle senin sevap ve mükafatını kazanmak istedim."

                Bunları dedikten sonra dünyadan göçtü. Bedenine dikkatle baktıklarında kılıç ve mızrak yaralarından başka, bedenine isabet eden onüç ok gördüler. Ondan sonra, çok namaz kılan ve faziletli bir insan olan Süveyd b. Amr b. Ebi Muta' meydana çıkıp cesur bir arslan gibi savaştı, zorluklara göğüs gerdi, acılara katlandı ve nitekim aldığı yaralar sonucu ölülerin arasına düşüp öylece hareketsiz kaldı. İbn-i Ziyad ordusundan "Hüseyin öldürüldü" sözünü duyunca bütün gücünü toplayarak ayakkabısından çıkardığı bir bıçakla yeniden savaşa başladı ve şehid edildi.

                Bunu rivayet eden şöyle diyor: İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı, İmama yardım ederek şehid düşmek için birbirleriyle yarışıyorlardı adeta. Bir şair de onların bu halini şöyle dile getirmiştir:
                "İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı o kimselerdir ki, belaları defetmek için çağrıldıklarında, mızraklı ve sırt sırta veren silahlı düşmanlara aldırmaksızın böyle tehlikeli bir anda cesur kalplerini zırhlarının üstüne giyerek ölümün ağzına atılırlar."
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #53
                  KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                  ALİ EKBER'İN MEYDANA GİDİŞİ


                  İmam Hüseyin’in (a.s) vefalı ashabı pare pare olmuş bedenlerle topraklar üstündeydi ve ehl-i beytinden başka kimse kalmamıştı.
                  Bu arada herkesten cemal ve ahlak olarak daha güzel olan oğlu Ali, babası İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gelip savaş izni istedi. İmam Hüseyin’in (a.s), hiç gecikmeden izin verdikten sonra ümitsizce baktı ona, istemeksizin gözyaşları damla damla aktı ve dedi: "Allah'ım! Şahid ol, bu orduya karşı öyle bir genç gidiyor ki boy, ahlak ve konuşma tarzıyla Resulullah'a (s.a.a) çok benziyor. Biz Peygamberi arzuladığımızda ona bakardık."
                  Sonra da Ömer İbn-i Sa'd'a dönerek yüksek sesle, "Ey Sa'd'ın oğlu, benim rahimimi kestiğin gibi Allah da senin rahimini kessin" dedi.

                  Bu arada Ali b. Hüseyin (a.s) düşmana yaklaşıp kanlı bir savaşa girişti. Düşman ordusundan bir grubu öldürdükten sonra babasının yanına gelerek, "Babacığım, susuzluk beni öldükmek üzere; bu demirlerin ağırlığı da bir yandan beni zorlamakta, bir içimlik su verebilir misin?" İmam Hüseyin (a.s) ağlayarak buyurdu: "Aziz oğlum, dön ve kısa bir süre savaş. Çünkü artık ceddin Muhammed'i (s.a.a) mülakat etmene ve onun elinden tas dolusu su içmene çok az bir zaman kalmıştır. Artık ondan sonra asla susamazsın."

                  Ali Ekber savaş meydanına döndü. Canından el çekip şehadete hazırlandı. Çok ağır bir saldırıya geçti. Ansızın Münkiz b. Mirra-i Abdi (lanetulahi aleyh) onu nişan alarak bir ok fırlattı. Aldığı ok yarasıyla savunma gücünü kaybederek yere düştü ve yüksek sesle şöyle dedi: "Canım babam, benden selam olsun sana. Bu ceddim Muhammed'dir (s.a.a), sana selam yolluyor ve 'Bize çabuk gel' diyor".
                  Daha sonra bir kez daha feryad etti ve can verdi.

                  İmam Hüseyin (a.s) oğlunun cansız bedeninin yanına geldi, yüzünü yüzüne koyup buyurdu: "Seni öldürenleri Allah öldürsün, ne kadar da Allah'a karşı küstahlık ve Resulüne de saygısızlık ettiler. Senden sonra dünyanın başına kül olsun."

                  Rivayet edenin dediğine göre Zeyneb (a.s) kadınların çadırından çıkıp "Ey habibim, ey kardeşimin oğlu" diyerek meydana doğru ilerledi. Ali Ekber'in yanına gelip o pare pare olan bedeninin üstüne attı kendini. İmam Hüseyin (a.s) Zeyneb'i geri gönderdi. Bundan sonra ehl-i beyt gençleri birbiri ardınca meydana çıkıp
                  savaştılar. Onlardan bir grubu şehid olunca İmam Hüseyin (a.s) yüksek sesle dedi: "Amca oğullarım ve ehl-i beytim, sabırlı olun. Andolsun Allah'a, bugünden sonra artık asla horlanmayacaksınız."
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #54
                    KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                    KASIM B. HASAN'IN (a.s) MEYDANA GİDİŞİ


                    Ravi diyor ki:
                    Yüzü ay parçası olan bir genç meydana çıkıp savaşmaya başladı. İbn-i Fuzeyl-i Azdi bir kılıç darbesile onun başını yardı. O genç yüz üstü yere düşerek "Amcacığım!" diye bağırdı. İmam Hüseyin (a.s) bir şahin gibi meydana atıldı, öfkeli bir arslan gibi orduya saldırdı. İbn-i Füzeyl'e bir kılıç savurdu. İbn-i Füzeyl elini siper edince kolu dirsekten koptu. Öyle bir bağırdı ki İbn-i Ziyad'ın ordusu onun sesini duydu. Küfe ordusu onu kurtarmak için saldırıya geçti, ancak o atların ayakları altında kalıp helak oldu. Etrafındaki toz-duman yatışınca İmam Hüseyin’in (a.s), can vermekte ve ayağını yere sürmekte olan o gencin başı üstünde durduğunu gördüm.

                    İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Allah'ın rahmetinde uzak olsun seni katledenler! Kıyamet günü onlarla husumet edecek olan, ceddin ve babandır. Andolsun Allah'a, amcanı seslediğinde cevap verememesi veya cevap vermesinin sana faydalı olmaması amcana çok çetin gelir. Andolsun, bugün öyle bir gün ki, amcanın düşmanı çok ve dostu ise azdır."
                    Sonra da o genci bağrına bastı ve alıp ehl-i beyt şehidlerinin yanına bıraktı.

                    İmam Hüseyin (a.s) gençlerinin ve dostlarının öldürülüp yerde yattığını görünce Allah yolunda şehid olmak ve fedakarlık göstermek için hazırlandı ve yüksek sesle buyurdu: "Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt'inden düşmanları uzaklaştıracak biri yok mu? Bizim hakkımızda Allah korkusu taşıyan bir muvahhid yok mu? Allah rızası için bize yardım edecek kimse yok mu?"

                    Çadırlarda bulunan kadınlar bunları duydu; bir kıyametti, koptu. Ağlamalar, sızlamalar başladı. İmam Hüseyin (a.s) çadırın önüne gelip Zeyneb'e (a.s) buyurdu: "Küçük oğlumu getir de vedalaşayım." Çocuğunu ellerinin üstüne alıp öpmek istedi, ansızın Harmelet b. Kahil-i Esedi (lanetullahi aleyh) bir ok fırlattı. Harmele'nin oku çocuğun boğazına saplandı ve ölmesine sebep oldu. İmam Hüseyin (a.s) "Çocuğu tut" buyurdu, kendisi de çocuğun boğazından akan kanın altında ellerini tutarak dolduruyor, gökyüzüne serpiyor ve buyuruyordu: "Bu müsibetler benim için âsandır; çünkü Allah yolundadır ve Allah görmektedir."

                    İmam Bâkır (a.s) buyurmuştur: "İmam Hüseyin’in (a.s) gökyüzüne serptiği kanın bir damlası dahi yere düşmedi."
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #55
                      KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                      EB'UL-FAZL'IN ŞEHADETİ


                      İmam Hüseyin (a.s) çok susamıştı, kardeşi Hz. Abbas ile birlikte Fırat nehrinin yanına geldi. İbn-i Sa'd ordusu harekete geçerek onlara engel oldu. Beni Darum kabilesinden biri İmam'a bir ok fırlattı. Ok İmam Hüseyin’in (a.s) ağzına isabet etti. İmam Hüseyin (a.s) oku çıkarıp elini akan kanın altına tuttu. Eli kanla dolunca döküp buyurdu: "Allah'ım! Peygamberinin kızının oğluna yaptıkları bu sitemleri sana şikayet ediyorum."

                      Ömer b. Sa'd'ın ordusu İmam Hüseyin (a.s) ile Hz. Abbas arasında mesafe oluşturdu. Her taraftan Hz. Abbas'ın etrafını sarıp onu şehid ettiler. İmam Hüseyin (a.s) Hz. Abbas'ın şehadetinde çok ağladı. Bu hususta bir Arap şairi şöyle demiş:

                      "İnsanlar arasında ağlanmaya en layık olan, Kerbela'da Hüseyin'i (a.s) ağlatan gençtir. O, Hüseyin'in kardeşi ve babasının oğlu Eb'ul Fazl'dır. O ki Hüseyin'e karşı canıyla eşit davrandı ve hiçbir şey onu bundan vazgeçiremedi. Susuzluğun kavurduğu bir anda Fırat'a girdi ama kardeşi İmam Hüseyin susuz olduğu için ondan içmedi."
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #56
                        Ynt: Şahadet Kervanıyla Adım Adım

                        ŞEHİDLER SERVERİ HÜSEYİN (A.S MEYDANA ÇIKIYOR


                        Bu olaydan sonra İmam Hüseyin (a.s) orduyu savaşa çağırdı. Savaşmak için gelen herkesi öldürüyor ve buyuruyordu: "Zillettense öldürülmek daha iyi, zillet ise cehennem ateşine girmekten evladır."

                        Ravilerden biri şöyle der: Andolsun Allah'a, oğulları, ehl-i beyti ve ashabı öldürüldüğü ve kendisi de düşman ordusu tarafından kuşatıldığı halde İmam Hüseyin (a.s) kadar cesur davranan birini hiç görmemiştim. Düşman saldırdıkça kılıcını çekip düşmana saldırıyordu ve onlar da kurt saldırısına uğrayan koyun sürüsü gibi dağılıyordu. İmam (a.s), sayıları otuz bini bulan o topluluğa saldırdığında, onlar insanları görüp de uçuşan çekirgeler gibi İmam'ın (a.s) karşısından kaçıyorlardı. Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) merkezine dönüyor ve sesleniyordu: "La havle ve la kuvvete illa billah"

                        İmam Hüseyin durmadan savaştı onlarla, düşman ordusu İmam Hüseyin'le (a.s) çadırlar arasında engel olunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Eyvahlar olsun size, ey âl-i Ebi Süfyan taraftarları! Eğer dine inanmıyor ve meaddan da korkmuyorsanız, en azından dünyanızda azâde ve hür kişiler olun. -Eğer Arapsanız, ki inancınızda bunadır, aslınıza dönün en azından-"

                        -Şimr: "Ey Fatıma'nın oğlu, ne diyorsun sen?"
                        -İmam Hüseyin: "Ben sizinle savaşıyorum, siz de benimle. Kadınların bunda suçu ne? Hayatta olduğum sürece içinizdeki serkeş, cahil ve zalimlerin benim haremime saldırmalarına izin vermeyin."
                        -Şimr: "Bunu kabul ettik."

                        Daha sonra savaşmak ve Hüseyin'i (a.s) öldürmek için hazırlandılar. Karşılıklı olarak her iki taraf saldırıya geçti. İmam Hüseyin (a.s) bir içimlik su istedi, düşman bundan çekindi ve su vermedi. İmam Hüseyin (a.s) yetmiş iki yara aldığından biraz dinlenmek için durdu. Bu esnada bir taşın alnına isabet etmesiyle alnından kan aktı. İmam Hüseyin (a.s) elbisesinin eteğini tutarak alnını temizlemek isterken üç ağızlı zehirli bir ok gelip kalbine saplandı. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: "Bismillahi ve billahi ve ala milleti Resulillah." Sonra da başını gökyüzüne çevirip dedi: "Allah'ım, bu ordu öyle birini öldürüyor ki onun dışında bir peygamberin kızının oğlu yeryüzünde mevcut değildir."

                        Elini uzatıp oku sırtından çıkardı. Oluk gibi kan akmaya başladı, bunun neticesinde savaş gücünü kaybederek durdu. Yanına yaklaşan herkes, Allah katında İmam Hüseyin (a.s) kanını boynuna almamak için uzaklaşıyordu. Kinde kabilesinden Malik b. Yusr diye bilinen biri İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gelerek küfretmeye başladı ve kılıcını İmam Hüseyin'in başına indirdi. Kılıç darbesiyle başındaki başlık yarıldı ve başını yaraladı. İmâme kana boyandı. İmam (a.s) bir mendil isteyerek onu başına bağladı. Bir başlık istedi, onu da başına koydu ve imâmesini de onun üstüne bağladı. İbn-i Ziyad'ın ordusu biraz duraksadıktan sonra yeniden gelip İmam Hüseyin’in (a.s) etrafını sardı.
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #57
                          KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                          ABDULLAH B. HASAN'IN ŞAHADETİ


                          Henüz ergenlik çağına ermeyen Abdullah b. Hasan b. Ali (a.s) kadınların çadırından çıkıp İmam Hüseyin’in (a.s) yakınında durdu. Zeyneb onu korumak için atıldı, fakat Abdullah geri dönmekten şiddetle sakındı ve andolsun Allah'a, dedi, amcamdan ayrılmam. Bu esnada Ebher b. Ka'b, bir rivayete göre de Harmelet b. Kahil (lanetullahi aleyhima) kılıcını Hüseyin'e (a.s) savurdu. Abdullah "Eyvahlar olsun sana ey haramzâde, amcamı öldürmek mi istiyorsun?" dedi. Ancak o habis tam kılıcını Hüseyin'e (a.s) indirirken, Abdullah kolunu siper etti ve kolu kesildi. "Vay anam!" diye bağırınca İmam Hüseyin (a.s) kucağına alıp bağrına bastı ve buyurdu: "Ey kardeş oğlu, bu müsibete dayan ve Allah'tan hayır dile. Çünkü Allah seni salih babalarına ilhak edecektir."

                          Aniden Harmelet b. Kahil bir ok fırlatarak Abdullah'ı amcası İmam Hüseyin’in (a.s) kucağında katletti. Bu olaydan sonra Şimr b. Zi'l Cûşen (l.a) çadırlara saldırarak çadırları mızrağıyla deldi ve dedi: "Ateş getirin, çadırları içindekilerle birlikte yakacağım."
                          İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Ey Zi'l Cûşen'in oğlu, ehl-i beytimi yakmak için mi ateş istiyorsun? Allah da seni cehennem ateşiyle yaksın."

                          Şebes gelip bu işinden dolayı Şimr'i azarladı. Şimr (l.a) utanıp vazgeçti. İmam Hüseyin (a.s) ailesine buyurdu: "Elbisemin altından giymem için kimsenin rağbet etmeyeceği bir elbise getirin bana ki bedenim çıplak kalmasın." Küçük ve dar bir elbise getirdiler. İmam (a.s) "Ben bunu istemiyorum, zillet ehli elbisesidir bu" dedi. Eski bir elbise alarak parçaladı ve elbisesinin altına giydi. Yemen kumaşından olan bir elbise de isteyip onu da parçalayarak giydi. Şehid olduktan sonra o elbiseyi üstünden çıkarmasınlar diye İmam Hüseyin (a.s) parçalayarak giymişti. Fakat İmam (a.s) öldürüldükten sonra Ebher b. Ka'b gelip o elbiseyi İmam Hüseyin’in (a.s) bedeninden çıkardı ve İmam'ı (a.s) yerde üryan bıraktı. Bu işinden dolayı yaz mevsiminde her iki kolu iki kuru çubuk gibi kuruyor ve kışda ise normal haline dönüyordu, ancak bu defa da ellerinden irin ve kan akıyordu. Ölünceye kadar bu durum devam etti.

                          Rivayette şöyle varid olmuştur: Düşmanın okları her taraftan İmam Hüseyin’in (a.s) bedenine saplanmıştı. Bu yaralar sonucu gücünü kaybeden İmam Hüseyin (a.s), Salih b. Vahab b. Mezeni'nin (l.a), böğrüne isabet ettirdiği mızrak darbesiyle atından yere düştü. Bedeninin sağ tarafı ve yüzü yere geldi. Bu durumda İmam (a.s) "Bismillahi ve billahi ve ala milleti Resulullah" diyordu. İmam (a.s) yerden kalktığı sırada Zeynep çadırdan çıktı, şöyle diyordu: "Vay kardeşim, vay serverin, vay ehl-i beytim! Keşke gökyüzü yerde parçalansaydı, keşke dağlar paramparça olup yere dökülseydi!"

                          Bu sırada Şimr, ordusuna bağırarak "Ne bekliyorsunuz? Neden Hüseyin'in işini bitirmiyorsunuz?" dedi. Ordu her taraftan hücuma geçti. Zer'at b. Şerik (l.a) İmam Hüseyin’in (a.s) sol omuzuna bir kılıç indirdi. İmam Hüseyin (a.s) de kılıcıyla ona vurarak öldürdü. Başka biri kılıcıyla İmam Hüseyin’in (a.s) sırtına vurdu. İmam Hüseyin (a.s) yüzüstü yere düştü. Buna rağmen kalkmak istiyordu, biraz kalkıyor sonra takatsızlığından dolayı yeniden yere düşüyordu. Senan b. Enes-i Nehai (l.a) mızrağını İmam Hüseyin’in (a.s) boğazına sapladı, sonra da çıkarıp göğsüne vurdu. Sonra da bir ok attı ve İmam Hüseyin’in (a.s) boğazına saplandı. İmam Hüseyin’in (a.s) okun boğazına isabet etmesiyle yere düştü. Sonra kalkıp oturdu ve boğazındaki oku çıkardı. Her iki elini akan kanın altında tuttu. Ellerinde toplanan kanı başına ve yüzüne akıttı ve buyurdu: "Hakkım gasbedilmiş ve kanıma belenmiş bir halde Allah'ı mülakat edeceğim."

                          Ömer b. Sa'd (l.a), sağ ratafında duran birine "Vah olsun sana, in ve Hüseyin'i rahat ettir." Havli b. Yezit-i Esbahi (l.a) İmam Hüseyin’in (a.s) başını kesmek istedi ama bedenine bir titreme düştü ve geri döndü. Senan b. Enes-i Nehai (l.a) atından inerek kılıcını İmam Hüseyin’in (a.s) boğazına indirirken "Andolsun, senin başını bedeninden ayıracağım ve şunu da biliyorum ki sen Peygamberin evladısın; ana ve baba yönünden herkesten üstünsün" dedi. Sonra da başını bedeninden ayırdı. Bu hususta şair şöyle demiş: "Hangi müsibet İmam Hüseyin’in (a.s) müsibetiyle kıyaslanabilir? O gün Senan b. Enes'in (l.a) cinayetkar ve habis elleri Hüseyin'i (a.s) öldürüp başını bedeninden ayırdı."

                          Ebu Muhammed b. Hasan Taresi "Mealim'ud Din" kitabında İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder: "İmam Hüseyin’in (a.s) öldürüldüğü gün melekler haykırarak "Allah'ımız", dediler, bu insanların öldürdükleri Senin seçkin kulun ve Peygamberinin kızının oğlu Hüseyin'dir. Allah-u Teala Hz. Kâim İmam-ı Zaman'ın (a.s) yüzünü onlara göstererek buyurdu: "Hüseyin'in intikamını bunun eliyle düşmanlarından alacağım."

                          Rivayete göre Muhtar, Senan b. Enes'i yakalayıp parmaklarını bent bent ve daha sonra el ve ayaklarını kesti. Büyük bir kazanı zeytin yağıyla doldurarak kaynattı, o habisi de kazana attı ve böylece öldürdü.
                          Ravi şöyle diyor: Bu sarıda karanlık ve katı bir toz kapladı gökyüzünü, o karanlıkta kızıl bir yel esti, gözler hiçbir şeyi ve hiç bir yeri görmüyordu. İbn-i Ziyad'ın ordusu azap indiğini sandı bir ara. Bir süre bu durum devam etti ve sonra hava aydınlanmaya başladı.
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #58
                            KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                            İMAM HÜSEYİN'İN (A.S) SON ANLARI


                            Hilal İbn-i Nafi şöyle rivayet eder: Ben Ömer b. Sa'd'ın ordusuyla durmuştum. Biri gelip "Ey emir, müjdeler olsun sana! Şimr, Hüseyin'i öldürdü" deyince ordu safından ayrılıp can vermekte olan İmam Hüseyin’in (a.s) karşısında durdum. Andolsun Allah'a ki, bugüne kadar ondan daha güzel yüzlü kanına belenmiş bir şehid görmemiştim. Yüzünün nuru ve görünüm güzelliği karşısında onun şehadetini düşünemedim bile. İmam Hüseyin’in (a.s) bu durumunda su istiyordu. Birinin şöyle dediğini duydum: "Andolsun Allah'a, suyu tadamayacaksın; cehenneme gidip kaynar suyundan içeceksin." İmam Hüseyin (a.s) buyurdu:
                            "Ben ceddim Resulullah'ın (s.a.a) nezdine ve cennetteki makamına gidecek ve cennetin zülal suyundan içeceğim. Bana yaptığınız zulümleri de ceddime şikayet edeceğim."

                            Hilal şöyle diyor: Ordu bu sözü duyunca çok hiddetlendi, öyle ki sanki Allah hiçbirinin kalbinde acıma duygusunu karar kılmamıştı. Hüseyin onlarla konuşurken başını bedeninden ayırdılar. Onların bu denli acımasızlığından hayrete düştüm ve andolsun Allah'a, dedim, hiçbir hususta sizinle birlikte olmayacağım. Daha sonra İbn-i Sa'd'ın ordusu Hüseyin'in elbiselerini çıkarmaya giriştiler. Gömleğini İshak b. Harbe-i Hazremi (l.a) götürüp giydi ve çopur hastalığına yakalandı, bedenindeki tüyler döküldü. Rivayete göre; o hazretin gömleğinde yüzondokuza yakın kılıç, ok ve mızrak yarası vardı.

                            Hz. Sadık (a.s), İmam Hüseyin’in (a.s) bedeninde otuzüç mızrak ve otuz dört kılıç yarası görüldüğünü buyurmuştur. İmam Hüseyin’in (a.s) gömleğinin alt kısmına giydiği giysisini Ebhar b. Ka'b-i Temimi aldı. Onu aldıktan sonra felç olduğu rivayet edilmiştir. Hüseyin'in imâmesini Ahnes b. Mursid b. Alkame (l.a) ve bir rivayete göre de Cabir b. Yezit-i Avdi (l.a) alıp başına bağladı ve deli oldu. Ayakkabılarını Esved b. Halid (l.a) götürdü. Becdel b. Selim-i Kelbi (l.a) de o hazretin parmağını keserek yüzüğünü aldı.

                            Muhtar Sekafi kıyam ettikten sonra Becdel b. Selim'i tutup her iki el ve ayağını kesti ve öylece ölüme terketti. İmam Hüseyin’in (a.s) kadife giysisini Kays b. Eş'as (l.a), Betra adındaki zırhını da Ömer b. Sa'd (l.a) aldı. Muhtar o zırhı Ömer b.Sa'd'ı öldüren Ebi Ümre'ye bağışladı. İmam Hüseyin’in (a.s) kılıcını ise Cemi b. Hakl-i Avdi ve bir rivayete göre de Beni Temim kabilesinden Esved b. Hanzele aldı. İbn-i Ebi Es'ad'ın rivayetinde ise İmam Hüseyin’in (a.s) kılıcını Felafes-i Nahşeli'nin aldığı söylenmiştir.

                            Muhammed b. Zekeriyya bu rivayeti naklettikten sonra şöyle der: "O kılıç Nahşeli'den sonra Habib b. Bedil'in kızına intikal etti." Şunu da belirtmek gerekir ki ganimet olarak alınan bu kılıç Zü'l Fikar değildir. Çünkü Zü'l Fikar nübüvvet ve imametin diğer zahireleriyle birlikte mahfuzdur. Bunu rivayet ehli tasdik ve nakletmişlerdir.
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #59
                              KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                              ÇADIRLARIN YAĞMALANIP YAKILMASI


                              İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden sonra çadırlardan bir kadın çıktı. Biri ona, "Ey emetellah (Allah'ın cariyesi), efendin Hüseyin öldürüldü" dedi. Bunu duyan kadın, "Ağlayarak kadınların yanına döndüm, beni ağlar gören herkes ağlamaya ve nale etmeye başladı" der. Bundan sonra askerler, Peygamber'in (s.a.a) evlatlarının, Fatıma'nın (a.s) göznurlarının mallarını yağma etmek için süratle çadırlara yöneldiler, kadınların üzerlerindeki örtüleri bile çekip aldılar. Peygamber'in kızları çadırlardan çıkıp, hamilerinin ve dostlarının ayrılığında nale ettiler, ağladılar.

                              Hamid b. Müslim rivayet eder: Beni Bekr b. Vâil kabilesinden bir kadın kocasıyla birlikte Ömer b. Sa'd'ın ordusundaydı. Ordunun kadınlara ve çadırlara saldırdığını, yağma ettiğini görünce eline bir kılıç alarak çadırlara geldi ve "Ey Berk b.Vâil kabilesi, sizin gözünüzün önünde Peygamber'in kızlarının giysileri yağma ediliyor; nerde gayretiniz, nerde yiğitliğiniz?" diye bağırdı. Kocası gelip kolundan tuttu ve çadırına götürdü.

                              Çadırlar yağmalandıktan sonra ateşle yakıldı. Peygamberin kızları ve ailesi, giysileri yağmalandığından ötürü başı açık ve yalın ayak, ağlayarak ve nale ederek çadırlardan çıkarıldı ve horlanarak esir edildiler. Esirler "Sizi Allah'a ant veriyoruz, bizi Hüseyin'e (a.s) götürün" dediler. İmam Hüseyin’in (a.s) öldürüldüğü yere geldiklerinde şehidleri gördüler ve sızlamalar, yakınmalar, dövünmeler ve ağlamalar başladı.
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #60
                                KERBELA ŞEHİDLERİ'NİN ARDINDAN

                                HÜSEYİN'İN (A.S) NA’ŞI YANINDA ZEYNEB (S.A)


                                Ravi diyor ki:

                                Emir'ül Müminin Ali (a.s) kızı Zeyneb'in, kardeşi İmam Hüseyin’in (a.s) başı ucunda ağlamasını, hazin bir ses ve acı dolu yürekle, "Ya Muhammed, ey meleklerin selam gönderdiği yüce ceddim, bu Hüseyin'dir, kana belenmiş ve azaları kesilmiş. Bunlar da senin kızlarındır, esir edilmiş. Bu zulümleri Allah'a, Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), Aliyy-i Murtaza'ya (a.s) , Fatimet'üz Zehra'ya (a.s) ve Seyyid'üş Şüheda Hamza'ya şikayet ediyorum. Ya Muhammed! Bu senin Hüseyin'indir, Kerbela'da üryan bırakılmış ve seher yeli toprak serpiyor üzerine. Bu senin Hüseyin'indir, zinazâdelerin zulmüyle öldürülmüş. Aman bu hüzünden, aman bu beladan! Bu gün ceddim Resulullah'ın (s.a.a) dünyadan göçtüğü gündür. Ey Muhammed'in (s.a.a) yarenleri, bu esirler gibi götürdüğünüz insanlar sizin Peygamberinizin evlatlarıdır" dediğini hiç unutamıyorum.

                                Başka bir rivayet de Zeyneb'in şöyle dediğini belirtir: "Ey Muhammed! Kızların esir edildi ve oğulların öldürüldü. Seher yeli o bedenlerin üzerine toprak savurmaktadır şimdi. Bu senin Hüseyin'indir; başını boynundan kestiler, imâme ve abasını yağmaladılar. Babam feda olsun ona ki, ordusu pazartesi katledildi ve yağmalandı. Babam feda olsun ona ki, çadıları yıkıldı. Babam feda olsun ona ki, gittiği yolculuktan dönmeyecek ve yaralarına merhem sürülmeyecek. Canım feda olsun ona ki, seve seve uğruna feda olmak isterdim. Babam feda olsun, acı dolu bir kalple ve susuz olarak dünyadan göçene. Babam feda olsun ona ki, Allah'ın peygamberinin oğluna, Muhammed Mustafa (s.a.a) onun ceddidir. Babam feda olsun hidayet peygamberinin oğluna, Muhammed Mustafa'ya, Hatice-i Kübra'ya, Aliyy-i Murtaza'ya, Seyyidet'ün Nisa Fatimet'üz Zehra'ya ve ona ki namaz kılması için güneş geri döndürüldü."

                                Ravi diyor: Andolsun Allah'a, Zeyneb ağlayarak konuşmasıyla hem dostlarını hem de düşmanlarını ağlattı. Daha sonra Sakine babasının bedenini kucakladı. Birkaç kişi gelip Sakine'yi babasından ayırdı. Sonra da Ömer b. Sa'd ordusundan aşağıda isimleri belirtilmiş on kişi atlarına binerek İmam Hüseyin’in (a.s) naaşı üzerinde at koşturdular, göğüs ve sırt kemiklerini kırdılar:
                                1- İshak b. Harbe, (İmam Hüseyin’in (a.s) gömleğini alan)
                                2- Ahnes b. Mursid
                                3- Hekim b. Tufeyl-i Sanbesi
                                4- Amr b. Sabih-i Seydavi
                                5- Recâ b. Münkiz-i Abdi
                                6- Salim b. Hasime-i Cufi
                                7- Vahiz b. Naim
                                8- Salih b. Vahab-i Cufi
                                9- Hani b. Şebs-i Hazremi
                                10- Üseyd b. Malik

                                Daha sonra bu on kişi Küfe'de İbn-i ziyad'ın yanına geldiler. İbn-i Ziyad "Siz kimsiniz?" dedi. Bunlardan biri olan Üseyd b.Malik şu cevabı verdi, "Biz sıkıca denetlenen atlarla Hüseyin'in göğüs ve sırt (kemiklerini) ufalayanlarız." İbn-i Ziyad hiç itina göstermeden çok az bir ödül verdi onlara. Ebu Amr-i Zahid şöyle diyor: "Bu on kişinin kimler olduğunu bilince hepsinin zinazade olduğunu gördük." Muhtar kıyamını gerçekleştirdikten sonra bu on kişiyi yakaladı, el ve ayaklarını yere çiviledi ve ölünceye kadar üzerlerinde at koşturuldu.
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...