Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Nura Giden Yol

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Nura Giden Yol

    Nura giden yol ( 145 )

    Bismillahirrahmânirrahîm

    Nisa suresinin 129. ayetine kulak veriyoruz.

    وَلَن تَسْتَطِيعُواْ أَن تَعْدِلُواْ بَيْنَ النِّسَاء وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلاَ تَمِيلُواْ كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ وَإِن تُصْلِحُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا

    Yani:

    Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

    Bu ayet, geçen ayette evlilikte iyilik ve ihsanda bulunmayı tavsiye etmenin ardından çok eşli olan erkeklere adaletli davranmayı tavsiye etmektedir. Ancak bu ayetle ilgili açıklamadan önce bir kaç noktayı hatırlatmakta yarar görüyoruz.

    İlkin İslam dini asla çok sayıda eş edinmeyi tavsiye etmemiştir ve ancak özel şartlar altında bunun mümkün olabileceğini ifade etmiştir.
    İkincisi, savaş gibi bazı sosyal olaylar, çok eşli olma zeminini hazırlar ki eğer bunun için kanunlara dayalı bir yol belirlenmez ise, bu tür ilişkiler gayri meşru yollardan yayılır. Nitekim günümüzde batılı toplumlarda çok eşli olma meselesi söz konusu değil, lakin erkekler açık gizli çok sayıda kadınla ilişki kurmakta ve bu ilişkiler hiç bir şekilde kontrol edilememektedir. Dolaysıyla İslam dini çok eşli olmayı yasaklamaz veya teşvik etmez iken bu konuya da çözüm yolu getiriyor ve bu meseleyi bir takım kurallara bağlıyor ve adaletin çok eşli olmanın en temel şartı olduğunu ifade ediyor.

    Nisa suresinin üçüncü ayetinde okuduğumuz gibi eğer adaletle davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman bir tek eşle yetinin.
    Üçüncüsü, yasaları suistifade etmek her yerde mümkündür, nitekim heves peşinde olan erkekler bu ilahi kanunu suistifade ederek gerekli salahiyet veya adalete sahip olmaksızın çok sayıda eş edinmiştir. Fakat açık olan şu ki kanunların belli kişiler tarafından suistifade edildiği için yok sayılamaz. Şimdi ayetin açıklamasına geçelim.

    Ayet erkeklere eşlerine adaletli davranmayı ve böylece birine kötü davranmaya mahal vermemelerini hatırlatıyor ve özellikle sevgi ve samimiyet konusunda eşlere adaletli davranmayı emrediyor.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 - Erkekler hiç bir koşul altında eşini belirsizlik durumda bırakamaz ve ortak yaşamında ona kocalık ederek haklarını ödemesi, ya da onu boşaması gerekir.

    2 - Kadın ve erkek arasında barış ve dostluk ve ilahi takvaya uymak, ailenin korunmasına ve ilahi rahmetten yararlanılmasına sebep olur.

    Şimdi,
    Nisa suresinin 130. ayetini dinliyoruz.

    وَإِن يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّهُ كُلاًّ مِّن سَعَتِهِ وَكَانَ اللّهُ وَاسِعًا حَكِيمًا

    Yani:

    Eğer (eşler) birbirinden ayrılırsa Allah, bol nimetinden her birini zenginleştirir (diğerine muhtaç olmaktan kurtarır); Allah'ın lütfu geniş, hikmeti büyüktür.

    İslam dininin en önemli özelliklerinden biri, aile ve toplumun zaruretlerine göre mantıklı ve pratik yollar sunmasıdır. İslam dini kuru ve esnek olmayan ve izleyenlerini zor durumda bırakan ve onlardan olmayacak görevler bekleyen bir inanç değildir.
    Toplumlarda göze çarpan sorunlarda biri, boşanma ve ayrılma meselesidir. İslam dini gençlere evlenmeyi tavsiye ettiği kadar onları boşanmadan sakındırır. Lakin bazen öyle bir şart oluşur ki yaşamı sürdürmek imkansız hale gelir. Doğal olarak iki tarafı da yanmaya ve sürekli psikolojik baskı altında yürümeyen yaşamlarını sürdürmeye zorlayamayız.
    İslam dini kadın ve erkek için bir takım şartlar belirleyerek bir birinden ayrılmaları için imkan sağlamış ve onlara bir evlilikte başarısız olmakla sürekli umutsuzluğa kapılmamalarını, bilakis Allah'ın rahmetine ümitvar olmalarını ve yeni bir aile kurmayı düşünmelerini buyurmuştur. Çünkü gerçekten de Allah çok merhametlidir ve rahmeti sadece bir tek ortak yaşamla sınırlı değildir.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 - Bir müslüman'ın yaşam yolunda çıkmazı yoktur. Eğer affetmek, barışmak ve takva aile ocağını koruyamaz ise boşanma yolu açıktır, tabi ilk adım ıslah etmek ve son adım boşanmadır.

    2 - Boşanma her yerde kötü değildir, nitekim ailevi sorunlar intihara veya gayri meşru ilişkilere sebep olabilir.

    Şimdi,
    Nisa suresinin 131 ve 132. ayetlerini dinliyoruz.

    ) وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُواْ اللّهَ وَإِن تَكْفُرُواْ فَإِنَّ لِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ غَنِيًّا حَمِيدًا (*) وَلِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً

    Yani:

    Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine Kitap verilenlere ve size "Allah'tan korkun" diye emrettik. Eğer inkâr ederseniz biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hudutsuz zengindir, ziyadesiyle övgüye lâyıktır. Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.

    Kadın ve erkekleri takvaya ve özellikle ortak yaşamda hoşgörüye davet eden geçen ayetlerin devamında bu ayetlerde bu tavsiyelerin sadece müslümanlara özgü olmadığı ve müslümanlardan önceki semavi dinlerin mensuplarına da bu konunun tavsiye edildiği, bu tavsiyede Allah'ın yararı diye bir şey söz konusu olmadığı çünkü Allah'ın kullara ihtiyacı olmadığı ifade edilir. Yüce Allah varlığın malikidir ve kullarının varlığına ihtiyacı yoktur, bu yüzden sizin takvalı olmanız veya olmamanız O'nun için hiç bir şeyi değiştirmez veya O'na zarar vermez. Bu ayetlerde dikkat çeken konu, Allah'ın mülkiyeti ve hakimiyetinin üç kez vurgulanmasıdır, böylece bu konuda her türlü kuşku bertaraf edilmekte ve O'nun mutlak ihtiyaçsızlığı ortaya koyulmaktadır.

    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

    1 - İlahi dinler bir biri ile çelişki arz etmez. Tüm ilahi dinlerin kaynağı birdir ve hepsinde Allah'ın hükümlerine itaat etmek emredilmiştir.

    2 - Sadece insanların ve tüm varlığın maliki olan Allah'tan korkmak gerekir, başkalarından değil.

    3 - Birine tevekkül edin ki tüm her şeyin malikidir ve mutlak güç ve zenginlikler O'nundur.


    http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234257-nura-giden-yol--145

    Yorum


      Ynt: Nura Giden Yol

      Nura giden yol ( 146 )

      Bismillahirrahmânirrahîm

      Nisa suresinin 133. ayetine kulak veriyoruz.

      إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِآخَرِينَ وَكَانَ اللّهُ عَلَى ذَلِكَ قَدِيرًا

      Yani:

      Ey insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını getirir; Allah buna kadirdir.

      Bu ayet şöyle buyurmakta: Zannetmeyin ki Allah size verdiği emirlere muhtaçtır. Yüce Allah esas itibarı ile sizlere ihtiyacı yoktur. Yoksa Allah siz yokken bir sorunu mu vardı sanıyorsunuz? O zaman yüce Allah'a karşı kibire kapılmayın, çünkü eğer O irade ederse siz asi insanları derhal yok eder ve emirlerine uyan kullar yaratır.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 - Allah'ın kâfirlere mühlet tanıması, O'nun acziyet işareti değil, rahmet ve merhamet işaretidir.

      2 - Neyimiz varsa Allah'tandır. Elimizdeki imkânların daimi ve ebedi olduğunu düşünerek yersiz bencilliğe kapılmamalıyız.

      Şimdi,
      Nisa suresinin 134. ayetini dinliyoruz.

      مَّن كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِندَ اللّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَكَانَ اللّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا

      Yani:


      Kim dünya mükâfatını isterse (bilsin ki) dünyanın da ahiretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.

      Bu ayet, Allah'a iman eden ancak sadece dünyevi refah ve zevklerini düşünen müminlere işaret etmektedir. Bunlar hatta savaşa katılır, lakin sadece savaşın maddi getirileri ve ganimetlerini düşünür. Yüce Allah bu zümreye hitaben şöyle buyurmakta:

      Rabbinize iman eden sizler, neden Allah'tan sadece bu dünyanızı talep ediyorsunuz, oysa hem dünya hem ahiret O'nun elindedir. Acaba ahireti düşünecek olursanız, bu dünyadan nasipsiz mi kalacağınızı düşünüyorsunuz? Oysa Allah müminler için hem dünyevi, hem de uhrevi saadeti istemekte ve birini öteki için terk etmek, hüsrana sebep olur.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 - Eğer insanların iyilikten maksadı, dünyevi getirileri ise büyük hüsrana uğramış olur.

      2 - İslam dini geniş kapsamlı bir dindir ve izleyenlerini hem dünyevi hem uhrevi saadete tavsiye eder.

      Şimdi,
      Nisa suresinin 135. ayetini dinliyoruz.

      يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاء لِلّهِ وَلَوْ عَلَى أَنفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ إِن يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقَيرًا فَاللّهُ أَوْلَى بِهِمَا فَلاَ تَتَّبِعُواْ الْهَوَى أَن تَعْدِلُواْ وَإِن تَلْوُواْ أَوْ تُعْرِضُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرً

      Yani:

      Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır

      Kuran-ı Kerim geçen ayetlerde kadınların ve yetimlerin haklarına vurgu yaptıktan sonra bu ayet genel bir ilke olarak müminlere her halükarda ve tüm insanlara karşı, hatta kendileri ve yakınlarının zararına olsa bile adalete göre davranmalarını buyurmaktadır.

      İnsanlar yargıda bulunurken genellikle yakınlarını veya onların mali durumunu gözetlediğinden, örneğin yanlış olsa bile kendi kardeşinin lehine şahitlik eder veya zenginlerin malından yararlanmak için onların lehine şahitlik yapar veyahut yoksulların yoksulluğunu gözeterek onların lehine konuşur. Bu ayet ise şöyle buyurmakta:

      Yargılarınızda ve şahitliklerinizde sadece Allah'ı gözetleyin, akrabalık bağları veya maddi durumları değil. Bu hüküm İslam dininin ne denli insani konulara ilgi gösterdiğini ve müminlere tüm alanlarda adalete uymaya emrettiğini gösterir

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 - Adalet, peygamberlerin bi'setinin amacı ve onları izleyenlerin iman etmelerinin gereğidir ve burada esas kriter, yüce Allah'ın buyruklarıdır.

      2 - Adalet yaşamın tüm alanlarında ve tüm insanlara karşı ve hatta kâfirlere karşı uyulması gereken bir ilkedir.

      3 - Yasalara karşı tüm herkes eşittir. Adaletin karşısında fakir zengin birdir, ister yararlarına olsun, ister zararlarına

      4 - Adaletin güvencesi, Allah'a ve O'nun bizim amellerimizden haberdar olduğuna inanmaktır.

      Şimdi,
      Nisa suresinin 136. ayetini dinliyoruz.

      يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا

      Yani:

      Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.

      Müminleri imanlarını derinleştirmeye davet eden bu ayet şöyle buyurmakta:Bir adım ilerleyin ve daha yüksek derecelere ulaşmaya çalışın. İmanınızı koruyun ve ondan uzaklaşmayın.

      Kuşkusuz bilimin olduğu gibi imanın da belli dereceleri vardır. Bir bilginin bir fizik formülünden anladığı şey, bir öğrencinin anladığından çok daha derindir. Bu yüzden yüce Allah müminleri imanlarını geliştirmeye davet eder ki bunu da ancak ilahi emirlere uymakla yapabilir.

      Ayet ayrıca müminleri tehdit eden bir tehlikeye değinerek şöyle devam etmekte: Eğer mümin insan, inandıklarına küfür besleyecek kadar imanı zayıflar ve inandıklarını sorgulamaya başlarsa büyük bir sapkınlığa uğrar, öyle ki bundan çıkış çok zor olur.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 - Semavi dinler bir okulun sınıfları ve peygamberler de bu sınıfların öğretmenleri gibidir ki hepsi tek bir amacı gerçekleştirmeye

      çalışır. Dolaysıyla tüm semavi peygamberlere ve kitaplarına inanmak, Allah'a imanın gereğidir.

      2 - İmanı geliştirmek, onu korumanın yoludur ve mümin insan, sürekli imanda daha yüksek derecelere ulaşmak için çalışması gerekir.

      http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234258-nura-giden-yol--146

      Yorum


        Ynt: Nura Giden Yol

        Nura giden yol ( 147 )

        Bismillahirrahmânirrahîm

        Nisa suresinin 137. ayetine kulak veriyoruz.


        إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ ثُمَّ كَفَرُواْ ثُمَّ آمَنُواْ ثُمَّ كَفَرُواْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّمْ يَكُنِ اللّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلاً


        Yani:

        İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.

        Müminlerin ve kafirlerin sonunu ifade eden geçen ayetlerin devamında bu ayet, her gün bir kılığa bürünen bazı insanların sonunu anlatıyor. Bu insanlar bir gün müminlerin saflarında, öbür gün kâfirlerin yanında yer alırken gerçekte bu saf değiştirmeleri hakikati keşfetmek ve hak inancına ulaşmak için değil, daha ziyade içlerinde var olan nifak ve iki yüzlülük ruhundan kaynaklanır. Onlar sadece dünyevi çıkarların peşindedir ve bu yüzden nerede bunun için zemin daha fazla oluşmuşsa o yöne saparlar. Doğal olarak bu tür insanlar bu dünyadan ayrıldıklarında ilahi rahmet ve mağfiretten yararlanamaz, çünkü bu davranışları ile ilahi rahmet kapılarını kapatmış olurlar.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 - Dinden dönme tehlikesi her an müminleri tehdit etmektedir, o zaman imanımızla bencilliğe kapılmamalı ve dikkatli olmalıyız.

        2 - İnançta dengesizlik insanları saptırırken ilahi hidayet ve rahmetten uzaklaştırır.

        Şimdi,
        Nisa suresinin 138 ve 139. ayetlerini dinliyoruz.

        بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (*) الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا

        Yani:

        Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.

        Münafıkların en önemli özelliklerinden biri, kâfirlerden büyük insanlar olarak söz etmeleri ve sözde izzet kazanma uğruna onların takipçisi olmalarıdır. Münafıklara göre müminleri izlemek ve onlarla birlikte olmak aşağılanmaya sebep olur ve bu yüzden kendilerini müminler olarak tanıtmaktan utanç duyarlar. Oysa ancak ilahi güç ve ilimden kaynaklanan izzet kalıcıdır, servet ve zulümden kaynaklanan değil. Yüce Allah sonsuz ilim ve güç sahibi olduğundan o zaman gerçek izzet O'nu izlemektedir.

        Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

        1 - İzzetlerini kâfirlere bağımlı olmakta gören müminler, münafıktır, çünkü gerçek mümin, kâfirlerin sultasının altına girme aybını asla kabul etmez.

        2 - Dış politika alanında kâfir devletlerle ilişkileri geliştirmek yerine, İslam ülkeleri ile ilişkileri geliştirmeliyiz.

        Şimdi,
        Nisa suresinin 140. ayetini dinliyoruz.

        وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللّهِ يُكَفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلاَ تَقْعُدُواْ مَعَهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ إِنَّكُمْ إِذًا مِّثْلُهُمْ إِنَّ اللّهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِي جَهَنَّمَ جَمِيعًا

        Yani:

        O (Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.

        Bu ayet, münafıkların bir başka özelliğine temas ediyor. Evvela onlar din karşıtlarının oturumlarına katılır ve ikinci olarak da dini mukaddesata karşı yapılan saygısızlıklara göz yumar. Oysa gerçek bir müminin görevi, bu tür sözlere ve saygısızlıklara karşı çıkmak veya en azından günah işlenen böyle bir oturumu terk etmektir.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 - Günah işlenen bir oturuma katılmak, o günaha ortak olmak demektir, hatta katılan kimse sessiz kalsa bile

        2 - Kâfirlerle oturup kalkmak, ancak dini mukaddesata saygısızlık etmedikleri takdirde caizdir.

        3 - İfade özgürlüğü bahanesi ile mukaddesata saygısızlık edilmesine izin vermemeliyiz.

        Şimdi,
        Nisa suresinin 141. ayetini dinliyoruz.

        الَّذِينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْ فَإِن كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللّهِ قَالُواْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ وَإِن كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُواْ أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُم مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ فَاللّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً

        Yani:

        Sizi gözetleyip duranlar, eğer size Allah'tan bir zafer (nasib) olursa, "Sizinle beraber değil miydik?" derler. Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), "Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde öldürmeyip) müminlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.

        Fırsatçılık, münafıkların bir başka özelliğidir. Münafıklar her durumdan kendilerine bir pay çıkarmaya çalışır. Eğer müminler zafer kazanırsa, biz de sizinle birlikteydik ve bu yüzden ganimetlere ortağız, derler ve eğer düşman galip gelirse onlara, bu zaferin zeminini hazırlayan bizlerdik, biz sizi tahrik ettik ve Müslümanların darbe indirmesini önledik, derler.

        Münafıklar her iki taraf için çalışan casuslar gibi sürekli riyakârlık peşindedir ve bazen bu tarafla ve bazen öbür tarafla birlik olur.
        Ayetin sonunda müminlere şu müjde verilmekte: Tarih boyunca hak ile batıl arasında süren savaşlarda yaşanan tüm engebeli günlere karşın şunu bilin ki nihai zafer müminlerindir ve yüce Allah kâfirlerin müminlere musallat olmasına izin vermez.

        Eğer günümüzde dünyanın birçok yerinde kâfirler iktidarın başında ise bunun sebebi müminlerin birçoğunun gerçek imandan yoksun olması ve dini görevlerini gerektiği gibi yerine getirmemesi ve ne bireysel ne de toplumsal davranışlarında Allah'ın rızasını göz önünde bulundurmaması ve vahdet içinde olmamasıdır.

        Yüce Allah vaatleri haktır, lakin bunun şartı müminlerin imanlarında sadık olmalarıdır. İşte ancak bu durumda müminler kâfirlere musallat olabilir.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 - Fırsatçılık, nifak işaretidir. Fırsatçılık yerine hak peşinde olmak gerekir.

        2 - İslam ülkelerinin kâfirlerin sultasını kabul etmeye hakkı yoktur. Ecnebi devletlerle ilişki, kâfirlerin sultasına ve müminlerin zilletine yol açmadığı ve onların bağımsızlığını etkilemediği sürece caizdir.

        3 - Kâfirlerin müminlere musallat olmasını ve her gün yeni bir komplo peşinde olmayı ebediyen unutmaları için bir çare düşünmek gerekir.


        http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234259-nura-giden-yol--147

        Yorum


          Ynt: Nura Giden Yol

          Nura giden yol ( 149 )

          Bismillahirrahmânirrahîm

          Nisa suresinin 147. ayetine kulak veriyoruz.

          مَّا يَفْعَلُ اللّهُ بِعَذَابِكُمْ إِن شَكَرْتُمْ وَآمَنتُمْ وَكَانَ اللّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا

          Yani:

          Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.

          Geçen bölümde ele aldığımız ayetlerde münafıkları ağır cezaların beklediği ifade edilirken bu ayet şöyle buyurmakta: Zannetmeyin ki Allah intikam veya güç gösterisi yüzünden suçluları cezalandırır. Gerçekte tüm cezalar sizin amellerinizin yankılarıdır ve Allah'ın sizi cezalandırmaya ihtiyacı yoktur. Nitekim yüce Allah iyiliklerinizi de mükâfatlandırır, o zaman siz de O'nun nimetlerine şükredin ve O'nun rızasını kazanacağınız yolda kullanın. Eğer nimetlere şükretmek iman ve salih amelle birlikte olursa tüm azaplardan korunacaksınız.

          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

          1 - Allah'a iman etmek, nimetlerine şükretmenin gereğidir. Nitekim Allah'a karşı küfür beslemek, O'nun nimetlerini göz ardı etmektir.

          2 - Şükretmek hem ilahi azabdan kurtarır, hem daha fazla rahmete vesile olur.

          Şimdi,
          Nisa suresinin 148 ve 149. ayetlerini dinliyoruz.

          لاَّ يُحِبُّ اللّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوَءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلاَّ مَن ظُلِمَ وَكَانَ اللّهُ سَمِيعًا عَلِيمًا (*) إِن تُبْدُواْ خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُواْ عَن سُوَءٍ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا

          Yani
          Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.
          Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir.

          Bu ayetler önemli bir sosyal ilkeye temas ederken şöyle buyurmakta: Başkalarının kusurlarını ortaya çıkarmanın peşinde olmak yerine, onların kötülüklerini görmezden gelmeye çalışın ve hoşgörülü olun ve iyiliklerini açığa çıkarın. Nitekim Allah da kusurları örtendir ve insanların kusur ve eksikliklerini ifşa etmez. Kuşkusuz eğer biri zulme maruz kalır ve maruz kaldığı zulmü ifade etmeden zalimden hakkını alamıyorsa tabi ki şikâyet etmeye ve kendi hakkını savunmaya mecburdur.
          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

          1 - Zulmü önlemek ve mazlumu savunmak dışında başkalarının kusurlarını ifşa etmek yasaktır.

          2 - Ceza verilebilecek güçteyken suçluyu affetmek değerlidir. Nitekim yüce Allah onca gücü ile bir çok günahkâr insanı affeder.

          Şimdi,
          Nisa suresinin 150 ve 151. ayetlerini dinliyoruz.

          إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً (*) أُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا

          Yani:

          Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfr) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

          Bu ayet ilahi dinlerin mensuplarını tehdit eden tehlikeyi anlatırken şöyle buyurmakta: Bazı semavi dinlerin mensupları sadece kendi peygamberlerini hak bilir ve diğer ilahi peygamberleri batıl sayarak inkar etmeye kalkışır. Oysa bu peygamberlerin tümü yüce Allah tarafından görevlendirilmiştir ve bu bakımdan aralarında hiç bir fark yoktur. Kuşkusuz iman ederken de onların en sonuncusuna iman etmek ve onun emirlerini yerine getirmek gerekir.

          Bu ayetin muhatabı, Hz. Mesih geldikten sonra ona iman etmeyen ve yine İslam Peygamberi geldikten sonra o hazrete iman etmeyen Yahudiler ve Hıristiyanlardır.

          Gerçekte iman gereği Allah'a tapmaktır, kendine tapmak değil ve dini hakikatlerin arasında bazılarını kabul edip bazılarını reddedenler gerçekte Allah'ın emirlerine değil kendi nefsanî isteklerine uymuştur.

          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

          1 - Tüm peygamberlerin hakkaniyetine iman etmek ve onlara ve kitaplarına saygı duymak gerekir.

          2 - Din bir bütündür ve bir kısmını kabul ederken bir başka kısmını reddedemeyiz.

          3 - Hatta dinin en ufak bir kısmını inkâr etmek küfür ve sapkınlığa sebep olur.

          Şimdi,
          Nisa suresinin 152. ayetini dinliyoruz.

          وَالَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُواْ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ أُوْلَـئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

          Yani:

          Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

          Bu ayet gerçek müminlerin özelliklerine temas ederek gerçek müminlerin tüm ilahi peygamberlere inanan kimseler olduklarını belirtmektedir. Gerçek mümin, peygamberlerin bir kısmını inkar edip bir diğer kısmını kabul etmez. Gerçek mümin sadece kendini mümin ve başka dinlerin izleyenlerini kâfir sayacak kadar bağnaz değildir. Kuşkusuz bu tür insanlar ilahi rahmetten yararlanır.

          http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234261-nura-giden-yol--149

          Yorum


            Ynt: Nura Giden Yol

            Nura giden yol ( 150 )

            Bismillahirrahmânirrahîm

            Nisa suresinin 153. ayetine kulak veriyoruz.

            يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِّنَ السَّمَاء فَقَدْ سَأَلُواْ مُوسَى أَكْبَرَ مِن ذَلِكَ فَقَالُواْ أَرِنَا اللّهِ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ثُمَّ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَن ذَلِكَ وَآتَيْنَا مُوسَى سُلْطَانًا مُّبِينًا

            Yani:

            Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik.

            Geçen bölümden hatırlanacağı üzere Kuran-ı Kerim semavi peygamberlerin arasında ayrım gözetenleri eleştirmişti. Bu ayet Medine Yahudilerinin İslam'ı kabul etmemek için ileri sürdükleri bir mazerete değinerek şöyle buyurmakta:

            Onlar İslam peygamberinden Kuran-ı Kerim'in de Tevrat gibi gökten bir anda nazil olmasını istediler, oysa vahyin nasıl gerçekleşeceği meselesi Allah'ın takdiridir, peygamberin değil. Öte yandan Kuran-ı Kerim'in birden veya yavaş yavaş nazil olması, hak veya batıl oluşunda hiç bir etkisi yoktur. Nitekim En'am suresinin 7. ayetinde de Kuran-ı Kerim'i nasıl indirirsek indirelim kâfirlerin yine bahane bulacağı ifade ediliyor.

            Kuran-ı Kerim daha sonra İslam peygamberine şöyle buyurmakta: Yahudilerin bu tür bahaneler ileri sürmesinden üzülme, çünkü onların ataları da Musa'dan Allah'ı kendi gözleri ile görmeyi istemiş ve ancak o şekilde iman edeceklerini ileri sürmüştü. Bu inatçılıkları yüzünden onlara ilahi azab indi. Öte yandan Hz. Musa, Yahudi kavmine hücceti tamamlamasına karşın onlar buzağıya tapmaya yöneldi ve Allah'ı unuttu, lakin tevbe ettikleri için Allah da onları affetti.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 - Hak arayışı, bahane arayışından farklıdır. Hak peşinde olanlar delilleri görünce ikna olur, lakin bahane peşinde olanlar her gün yeni
            bir isteği gündeme getirir.

            2 - İnat ve inkâr, bu dünyada ilahi azaba zemin oluşturur. Semavi peygamberlerin inancına karşı saf tutmayalım.

            Şimdi,
            Nisa suresinin 154. ayetini dinliyoruz.

            وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِمِيثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لاَ تَعْدُواْ فِي السَّبْتِ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا

            Yani:

            Söz vermeleri (ni takviye) için Tûr'u başlarına diktik de onlara, "Baş eğerek kapıdan girin" dedik, "Cumartesi günü sınırı aşmayın" dedik. Kendilerinden sağlam söz aldık.

            Benzeri Bakara suresinin 63 ve 93. ayetlerinde de gündeme gelen bu ayet, yüce Allah'ın İsrail oğullarından söz alma biçimini anlatırken şöyle buyurmakta:İlahi irade ile Tur dağı yerinden koptu ve onların başlarına dikildi. Ardından Hz. Musa ilahi misakları beyan etti ve bu kavim de kabullendi.

            Bunlar tevhid, ebeveynlere iyilik, mağdurlara ihsan, namaz kılmak ve zekât ödemekti. Bu sözleşmelerin detayı Bakara
            suresinde 40. ayetten sonra genişçe gelmiştir. Bu ayet de bunlardan ikisine işaret ederken şöyle buyuruyor:


            Onlar Beytulmukaddes'e girerken günahlarından tevbe etmek için huzu ve huşu içinde ve secde ederek girmeleri
            gerekir. Nitekim Cumartesi günleri de çalışmamaları gerekir ve Allah onlara Cumartesi günü balık avlamayı da haram kılmıştır. Lakin
            onlar ilahi emre uymadılar ve Allah'a verdikleri sözü çiğnediler.


            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 - Dini benimsemek sadece akıl ve gönülle değil, ilahi misaklara da sadık kalmak gerekir.

            2 - Kutsal mekânlar ve özellikle camilerin kendilerine özgü adabı vardır ve bu adaba uyulması gerekir.

            3 - İbadet saatinde iş yapmak bir nevi ilahi emirlere karşı gelmektir.

            Şimdi,
            Nisa suresinin 155. ayetini dinliyoruz.

            فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِم بَآيَاتِ اللّهِ وَقَتْلِهِمُ الأَنْبِيَاء بِغَيْرِ حَقًّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ بَلْ طَبَعَ اللّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُونَ إِلاَّ قَلِيلاً

            Yani:

            Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflanmıştır" demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.

            Yüce Allah'ın Tur dağını İsrail oğullarının başına dikerek onlardan söz aldığını beyan eden geçen ayetin devamında bu

            ayet şöyle buyurmakta:
            Bunca ilahi ayete karşın onlar yine anlaşmalarını kırdılar ve sadece ilahi emirleri çiğnemekle yetinmeyip hatta mucizeleri de inkar ettiler ve hatta Allah'ın peygamberlerini de öldürdüler ve bu amellerini haklı göstermek için gönüllerinin kilitlendiğini ve yaptıkları suçu kendi iradeleri ile yapmadıklarını ileri sürdüler.

            [color=black]Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 - Nimetleri göz ardı etmek bazen peygamberlerin eli ile kurtulanların peygamber katili olması seviyesine kadar ilerleyebiliyor.

            2 - İlahi cezalar kendi amellerimizin sonucudur ve her türlü iradi davranıştan doğan suç, ilahi ceza ile cezalandırılır.[/color

            http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234262-nura-giden-yol--150

            Yorum


              Ynt: Nura Giden Yol

              Nura giden yol ( 151 )

              Bismillahirrahmânirrahîm

              Nisa suresinin 156 ila 158. ayetlerine kulak veriyoruz.

              وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظِيمًا (*) وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَـكِن شُبِّهَ لَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا (*) بَل رَّفَعَهُ اللّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا

              Yani:

              Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından; Ve "Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lânetledik). Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

              Geçen bölümde İsrail oğullarına ilahi azabın neden nazil olduğunu beyan eden ayetleri irdeledik. Bu ayetler konuya şöyle devam etmekte: Yahudileri kutsal Meryem'e iftira attılar. Bu iftira Hz. İsa'nın zina sonucu doğan bir evlat olduğu ve bu yüzden hidayet ve risalet için layık biri olmadığı iftirasıydı ve bu iftira yüzünden küfre saptılar. Onlar sadece iftira atmakla yetinmeyip Hz. İsa'yı katletmek için komplo kurdular ve kendilerince o hazreti çarmıha gerdiler ve bu yaptıklarından onur duyarak kibirli bir şekilde şöyle dediler: İsa'yı biz öldürdük. Oysa Kuran-ı Kerim şöyle buyurmakta: onlar İsa'ya benzer birini öldürdüler, oysa Allah İsa'ya göklere kendi yanına aldı ve onu bu komplodan kurtardı.

              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

              1 - Bazen en pak insanlara en çirkin iftiralar atılır. Hz. Meryem kendi kavmi arasında en pak insandı ve bir kadın için zinadan daha
              kötü bir iftira olamaz.

              2 - İnsanlar bazen o kadar alçalır ki Allah peygamberini öldürmekten onur duyduğunu söyler.

              3 - Hz. İsa doğumu gibi bu dünyadan ayrılışı da sıra dışıydı ve miraca yükseldi.

              Şimdi,
              Nisa suresinin 159. ayetini dinliyoruz.

              وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا

              Yani:

              Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır.


              İslami rivayetlere göre yüce Allah'ın emri üzerine göklere yükselen Hz. İsa, ahir zamanda yeniden göklerden inecek ve imam Mehdi'nin (sa) arkasında yer alacak ve dünyada zulümle mücadele ederek adaleti sağlayacak. Hz. İsa imam Mehdi'nin arkasında namaz kılacak ve o sırada tüm Hıristiyanlar ona iman edecek, tabi bu gerçek iman olacak, İsa'yı Allah'ın oğlu sanmak gibi asılsız iman değil ve Yahudiler de onun nübüvvetine şahadet getirecek.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 - Ölüm, peygamberler dahil olmak üzere kesin bir sünnettir. Asırlar boyu göklerde yaşayan Hz. İsa göklerden inecek ve ölümü idrak edecektir.

              2 - Peygamberler kıyamet gününde kendi ümmetlerinin amellerine şahitlik edecek.

              Şimdi,
              Nisa suresinin 160. ayetini dinliyoruz.

              فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ كَثِيرًا

              Yani:


              Yahudilerin yaptıkları zulümden, bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden, menetmelerinden dolayı kendilerine (daha önce) helâl kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık.


              Şimdiki Tevrat'ta da belirtildiği üzere yüce Allah Yahudi kavmini cezalandırmak için bazı helalleri haram kıldı ve Hz. İsa geldikten sonra bu durum kaldırıldı. Bu da insanların amellerinin ilahi nimetlerden yararlanmalarında etkili olduğunu gösteriyor.

              Kuran-ı Kerim'de bazı nimetlerden mahrum kalma sebebini, yetimlere ve mağdurlara ilgisizlik şeklinde okumaktayız. Eğer iyi amelleri iman ile yaparsak nimetlerin yolu açılmış olur.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 - İlahi yaptırımlar bazen ceza içindir, kaynağı zararlı olduğu için değil.

              2 - Başkalarına zulmetmek, ilahi nimet ve rahmetlerden mahrum kalma sebebidir.

              Şimdi,
              Nisa suresinin 161. ayetini dinliyoruz.

              وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُواْ عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

              Yani:

              Menedildikleri halde faizi almalarından ve haksız (yollar) ile insanların mallarını yemelerinden dolayı içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık.

              İsrail oğullarına ilahi azabın indirilmesi ile ilgili sebepleri beyan eden geçen ayetlerin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Gerçi onlar faizden men edilmişti, lakin bu ilahi emri çiğnediler ve halkın malını haksız yere ele geçirdiler. Bu yüzden Allah da bu dünyada bazı helalleri haram kıldı, tabi esas ceza kıyamet gününde verilecektir.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 - Faiz tüm semavi dinlerde haramdır ve tüm semavi inançlarda mali konularda insanların haklarının korunmasına vurgu yapılmıştır.

              2 - Gerçi faiz daha fazla gelir gibi gözükebilir, lakin gerçekte mağduriyet ve azab vesilesidir.


              http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234263-nura-giden-yol--151

              Yorum


                Ynt: Nura Giden Yol

                Nura giden yol ( 152 )

                Bismillahirrahmânirrahîm

                Nisa suresinin 162. ayetine kulak veriyoruz.

                لَّـكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ أُوْلَـئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا

                Yani:

                Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler; Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.

                Geçen bölümlerde Yahudi kavminin suç ve günahlarını anlattık. Lakin bu kavimde de bazı Salih insanlar vardı ki gerçek müminler gibi Allah'ın emirlerine teslim olmuştu. Kuran-ı Kerim geçmiş kavimlerin durumunu anlatırken insaflı davranarak bu kesime de işaret etmekte ve şöyle buyurmakta: Gönülleri iman nuru ile aydınlananlar ister Yahudiler ister müminler, Allah tarafından nazil olan her şeye iman eder ve amelde de namaz ve ibadet ve zekat ödeme ehlidirler ve yüce Allah da onlara kendi rahmeti ve keremine göre mükafat verir.
                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 - Allah'a iman etmenin sınırı yoktur. Kim Allah'a iman ederse hangi ırktan ve soydan olursa olsun, yüce Allah'ın rahmetinden yararlanır.
                2 - Namaz ve zekat tüm semavi dinlerde vardır, lakin ibadet, hizmet olmaksızın anlamsızdır, nitekim ibadetsiz hizmet de yersiz bencilliğe sebep olur.

                Şimdi,
                Nisa suresinin 163. ayetini dinliyoruz.

                إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ وَأَوْحَيْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإْسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأَسْبَاطِ وَعِيسَى وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا

                Yani:

                Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik.

                Bu ayet tarih boyunca peygamberlerin biset ve risaletine değinirken şöyle buyurmakta: Neden kendileri kitap ehli olan Yahudiler ve Hıristiyanlar, sana Kuran-ı Kerim nazil olduğundan şaşırıyorlar. Yoksa onlar tarih boyunca Allah'ın Musa ve İsa gibi birçok Peygamberi seçtiğini ve onlara kitap verdiğini bilmiyor mu? O zaman neden sana vahiy nazil olduğuna ve risaletine iman etmiyorlar?
                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 - Tüm semavi kitapların amacı birdir, çünkü hepsinin kaynağı yegâne Allah'tır.

                2 - Tarih boyunca nübüvvet seyrini izlemek, İslam peygamberini kabullenmenin zeminini oluşturur.

                Şimdi,
                Nisa suresinin 164 ve 165. ayetlerini dinliyoruz.

                وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا (*) رُّسُلاً مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
                Yani:

                Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.(Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.

                Geçen ayette bazı peygamberlerin adlarının zikredilmesinin ardından bu ayet şöyle buyurmakta: Zannetmeyin ki nübüvvette sadece şu saydığımız sınırlı sayıda ad söz konusudur. Bazı peygamberlerin adları hatta Kuran-ı Kerim'in hiç bir yerinde zikredilmemiş ve sadece bazılarının maceraları anlatılmıştır. Ayet daha sonra peygamberlerin risaleti ve görevi hakkında şöyle buyurmakta: Peygamberlerin esas görevi müjde ve nasihat vermek ve tehlikeler hakkında uyarıda bulunmak ve iyilikleri teşvik etmek ve mükafat vaadinde bulunmaktır ki kim bu korkutma ve umudu duyarsa artık kıyamet mahkemesinde ben iyiyi kötüyü bilmiyordum ki ona göre hareket edeyim, diyemez. Kuşkusuz akıl da Allah'ın hüccetidir, lakin idrak gücü bu dünya ile sınırlı olduğundan yüce Allah kıyamet gününde ancak peygamberin davetini duyup da dinlemeyenleri cezalandırır.
                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                1 - Tüm tarihi olayları öğrenmek için ne insan ömrü yeter, ne de hepsini duymaya gerek vardır. Eğer iyi bir dinleyici iseniz bir tek

                ibret bile yeterlidir. Bu yüzden Kuran-ı Kerim peygamberlerin tarihinin sadece bir bölümünü anlatmakla yetinir.

                2 - Hakikat ortadadır. Peygamberlerin görevi eğitmek değil, hatırlatmak ve korkutup veya umut vererek uyarıda bulunmaktır.

                3 - Gerçi tüm peygamberler ilahi vahiye muhatap olmuştur, lakin Hz. Musa Firavun ile mücadelede yükümlülüğü daha ağırdı ve bu

                yüzden Allah ile doğrudan irtibat kurması gerekiyordu ve bu yüzden kendisine kelimullah lakabı verildi.


                http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234264-nura-giden-yol--152

                Yorum


                  Ynt: Nura Giden Yol

                  Nura giden yol ( 153 )

                  Bismillahirrahmânirrahîm

                  Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun değerli dinleyiciler. Bir başka Nur tefsirinde tekrar sizlerle birlikteyiz.


                  Şimdi Nisa suresinin 166. ayetine kulak veriyoruz.

                  لَّـكِنِ اللّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنزَلَ إِلَيْكَ أَنزَلَهُ بِعِلْمِهِ وَالْمَلآئِكَةُ يَشْهَدُونَ وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا

                  Yani:

                  Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik eder; onu kendi ilmi ile indirdi. Melekler de (buna) şahitlik ederler. Ve şahit olarak Allah kâfîdir.

                  Geçen bölümde kafirlerin ve kitap ehli olanların bağnazlık ve inat yüzünden İslam dini ve peygamberinin hakkaniyetini kabul etmek istemediklerini anlattık. Bu ayet geçen ayetin devamında Allah resulünü teselli ederek şöyle buyurmakta:

                  Eğer bu zümre senin risaletini inkar ediyorsa bunun hiç önemi yoktur. Çünkü Allah, Kuran-ı Kerim'i sonsuz ilmi ile nazil etti ve içeriği bu kitabın beşeri düşüncenin ürünü olmadığına dair en iyi kanıttır. Bu da ayrıca bu kitabın ilahi olduğunun en iyi delilidir.

                  Gerçekten de şirk, cahalet ve hurafelerle dolu bir yörede yetişen ve asla ders okumamış bir insanın nasıl olur da öyle tealimler verebilir ki bu gün 14 asrın ardından insanlar bu tealimin değer ve önemini öğrenmeye çalışıyor? öyle tealimler ki insanlar bu tealimlerin sayesinde tefrikadan vahdete, şirkten tevhide, cahillikten bilginliğe, zilletten izzete kavuştular ve büyük İslam ümmetini oluşturdular.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 - Vahiyin kaynağı, sonsun ilahi ilimdir. Bu yüzden insanların bilimi ilerledikçe her gün maarifin yeni boyutları ortaya çıkar.

                  2 - Her din aliminin dayanak noktası Allah olmalıdır ve halkın inkar etmesi onu, hakkaniyet yolundan alıkoymaması gerekir.

                  Şimdi,
                  Nisa suresinin 167 ila 169. ayetlerini dinliyoruz.

                  إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ قَدْ ضَلُّواْ ضَلاَلاً بَعِيدًا (*) إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَظَلَمُواْ لَمْ يَكُنِ اللّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقاً (*) إِلاَّ طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللّهِ يَسِيرًا
                  Yani:

                  İnkâr eden ve (başkalarını da) Allah yolundan alıkoyanlar şüphesiz doğru yoldan çok uzaklaşmışlardır.İnkâr edip zulmedenleri Allah asla bağışlayacak değildir. Onları (başka) bir yola iletecek de değildir. Ancak orada ebedî kalmak üzere cehennem onların yoluna (iletecektir). Bu da Allah'a çok kolaydır.

                  Geçen ayetlerde imansız insanlar ve bu insanların İslam dinine karşı tutumları anlatıldı. Bu ayetlerde kendileri sapkın olan bazı kafirlerin başkalarını da saptırmaya çalıştıkları anlatılmakta. Onlar hem kendilerine zulmetmekte, hem de başkaların, hem kendileri sapmış, hem de tarih boyunca bir çok insanın sapmasına neden olmuştur. Bu yüzden bu zümrenin sapkın yollarından geri dönmeleri imkansız gözükmektedir. Dolaysıyla onların yüce Allah tarafından bağışlanmasına ve düştükleri bataklıktan kurtulmalarına da umut yoktur. Onların gideceği yer cehennemdir ki ateşini de kendiler yakmıştır.

                  Kuşkusuz tüm kafirler ilahi tehdit ve uyarıları basit sanıyor ve ciddiye almıyor, oysa kıyamet gününde bu ağır cezaların Allah için gayet kolay olduğunu anlayacakları kesindir.

                  Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 - Küfür, kendine ve başkasına zulüm sebebidir. Kendine ve topluma yönelik en büyük zulüm ise fikri ve kültürel zulümdür.

                  2 - Her türlü zulüm insanların ilahi hidayet ve mağfiretten mahrum bırakırken cehennemin kapılarını da açmış olur.

                  Şimdi,
                  Nisa suresinin 170 ayetini dinliyoruz.

                  يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِن رَّبِّكُمْ فَآمِنُواْ خَيْرًا لَّكُمْ وَإِن تَكْفُرُواْ فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

                  Yani:

                  Ey insanlar! Resûl size Rabbinizden gerçeği getirdi (bunda şüphe yoktur), şu halde kendi iyiliğinize olarak (ona) iman edin. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah'ındır. (O'nun sizin inanmanıza ihtiyacı yoktur). Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir.

                  Tarihi belgelere göre kitap ehli olanlar ve özellikle yahudiler, kendi kitaplarında verilen müjdelere göre Arap soyundan bir peygamberin zuhur etmesini bekliyordu. Bu yüzden onların bir grup Medine'ye göç etti. müşrikler de bu konuda bazı şeyler duymuş ve onun zuhur etmesini bekliyordu. Kuran-ı Kerim bu ayette şöyle buyurmakta:

                  Beklediğiniz peygamber hak kelamı ve hakikate göre size geldi. bilin ki eğer ona iman eder ve sözlerini uygularsanız, bu sizin yararınıza olacaktır. Lakin eğer iman etmezseniz ona ve Rabbine hiç bir zarar gelmeyecektir. Çünkü Allah tüm göklerin ve yerin malikidir ve sizin ibadetinize ve namazınıza ihtiyacı yoktur. Kuşkusuz Allah size emirler vermiş ve ilim ve hikmeti sonsuzdur ve sizin maslahatınızı düşünmüştür.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 - Peygamberlerin tealiminin en önemli özelliği hak ve hakkaniyete dayalı olmasıdır. Bu durum onların davetinin yayılmasına katkı sağlamıştır.

                  2 - Müminler iman ettikleri için Allah'a minneti olamaz. Esas bize hidayete erdiren Allah'ın bize minneti olabilir.

                  3 - İnsanların ne küfürü, ne de imanı Allah' zararı veya yararı vardır. İman insanların yararınadır.


                  http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234265-nura-giden-yol--153

                  Yorum


                    Ynt: Nura Giden Yol

                    Nura giden yol ( 154 )


                    Bismillahirrahmânirrahîm


                    Nisa suresinin 171. ayetine kulak veriyoruz.

                    يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقِّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلاَ تَقُولُواْ ثَلاَثَةٌ انتَهُواْ خَيْرًا لَّكُمْ إِنَّمَا اللّهُ إِلَـهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَن يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً

                    Yani:

                    Nisa suresinin 171. ayetine kulak veriyoruz.

                    يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقِّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلاَ تَقُولُواْ ثَلاَثَةٌ انتَهُواْ خَيْرًا لَّكُمْ إِنَّمَا اللّهُ إِلَـهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَن يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً


                    Yani:
                    Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı "kün: Ol" kelimesi(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. "(Tanrı) üçtür" demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. [/color]

                    Hıristiyanların tarih boyunca inandıkları ve bu inançları hala devam ettiği inançlarından biri, teslis meselesidir, şöyle ki Allah'ı baba tanrı, Hz. İsa'yı oğul tanrı ve Ruh'ul Kudüs'ü bu iki tanrının aracısı olarak bilirler. Bu inanç biz Müslümanlarca şirktir. Çünkü Hz. İsa Allah'ın mahlûkudur ve bir kulun derecesi Allah Rablik derecesine erişemez. Gerçi Hz. İsa'nın yaratılışı diğer insanlardan farklıdır, lakin eğer Hz. İsa'nın babası olmaksızın Hz. Meryem gebe kalarak doğması Rablik işareti ise o zaman Allah'ın emri ile yaratılan ve ne annesi ve ne de babası olan Hz. Adem, Rab olmaya daha yakındır. Bunun dışında yüce Allah'ın eşi yoktur ki Hz. İsa O'nun evladı ve oğlu olsun. Hz. İsa sadece yüce Allah'ın gücünün işaretidir ki O'nun iradesi ile Hz. Meryem tarafından dünyaya getirildi.
                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - Din ve inancı ve dini şahsiyetleri abartmak insanları hak yörüngesinden uzaklaştırır ve bağnazlığa sürükler.

                    2 - İlahi peygamber Allah katındaki tüm makam ve mevkilerine karşın nihayetinde insandır ve asla Rablik mertebesi söz konusu olamaz.

                    Şimdi,
                    Nisa suresinin 172. ayetini dinliyoruz.

                    لَّن يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَن يَكُونَ عَبْداً لِّلّهِ وَلاَ الْمَلآئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ وَمَن يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيهِ جَمِيعًا

                    Yani:


                    Ne Mesîh ve ne de Allah'a yakın melekler, Allah'ın kulu olmaktan geri dururlar. O'na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.

                    Bu ayet Hıristiyanlara şöyle buyurmakta: Neden sizler İsa'yı Rablik mertebesine kadar yükseltiyorsunuz, oysa İsa'nın kendisi Allah'a kulluk etmekten asla vazgeçmedi. Nitekim melekler de Allah katına onca yakın olmalarına karşın Allah'a kulluk etmekten kaçınmazlar. Yoksa birinin Allah'ın azametine karşı büyüklük taslaması ve O'nun kulu olmaktan kaçınması mümkün mü?
                    Tarihi rivayetlere göre imam Rıza (sa) kendi çağının Hıristiyanlarının liderine şöyle buyurdu: İsa'nın her şeyi iyiydi, ibadet ehli olmaması hariç. Hıristiyan lider rahatsız olur ve o en çok ibadet edendi, şeklinde tepki verir. İmam Rıza, kime ibadet ederdi? Diye sorar. Hıristiyan lider susar, çünkü imam'ın abid birinin asla mabud olamayacağını söylemek istediğini anlar.
                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - Din konusunda kraldan daha kralcı olmamak gerekir. Hz. İsa kendini Allah'ın kulu ilan ederken neden onu Allah'ın oğlu hitap ediyorsunuz.

                    2 - Allah'a kulluk etmeyi terk etmenin kökü bencillik ve kibire uzanır ki insanı bir çok manevi bereketten da mahrum bırakır.

                    Şimdi,
                    Nisa suresinin 173. ayetini dinliyoruz.


                    فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزيدُهُم مِّن فَضْلِهِ وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنكَفُواْ وَاسْتَكْبَرُواْ فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلُيمًا وَلاَ يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللّهِ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا


                    Yani:


                    İman edip iyi işler yapanlara (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah'tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulurlar. (Kendilerini Allah'ın azabından kurtaracak bir kimse bulamazlar.)

                    Bu ayet Hıristiyanların Hz. İsa ile ilgili yanlış inançlarının devamında şöyle buyurmakta: Kitap ehli olanların arasında iman ve salih amel ehli olanlar ilahi mükâfata kavuşur ve kurtulur, lakin hakkı benimsemekten kaçınan ve Allah'a karşı kibirlenenler kıyamet gününde ağır azapla cezalandırılır. Çünkü kıyamet gününde sadece iman ve salih amel etkilidir ve hiç bir inanç veya peygamber kurtuluşa sebep olamaz.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - Doğru iman amelden önce gelir ve imansız amel hiç bir işe yaramaz.

                    2 - Amel ve iman olmaksızın şefaat beklememeliyiz, gerçi peygamberlerin şefaat hakkı vardır.

                    Şimdi,
                    Nisa suresinin 174 ve 175. ayetlerini dinliyoruz.


                    يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا (*) فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَاعْتَصَمُواْ بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا

                    Yani:

                    Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allah'a iman edip O'na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir.

                    Bu ayetler bir kez daha tüm insanlara ve özellikle kitap ehli olanlara şöyle buyurmakta: Allah Hz. Muhammed'i göndererek sizlere hücceti tamamladı, çünkü ders okumamış ve geri kalmış bir ortamda yetişen bir şahıstan bunca yüce maarif, onun ve kitabının Allah tarafından gönderildiğine en iyi delildir. Bu kitap sizin yolunuzu aydınlatır ve sizi O'na doğru yönlendirir. Kuşkusuz ancak bu kitaba uyanlar ve emirlerini yerine getirenler saadete kavuşur. Bu saadet Allah'ın özel rahmet ve lütfu sayesinde olur ve dünya ahiret insanları Allah'a doğru hidayete erdirir.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - İslam'ın mesajı evrenseldir ve tüm asırlarda tüm insanlara hitap eder.

                    2 - İlahi mükafatlar Allah'ın rahmetidir, bizim hakkımız değil, nitekim hidayete ermek de Allah'ın bir lütfudur.

                    Şimdi,
                    Nisa suresinin 176. ayetini dinliyoruz.

                    يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلاَلَةِ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَآ إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِن كَانُواْ إِخْوَةً رِّجَالاً وَنِسَاء فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّواْ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

                    Yani:

                    Senden fetva isterler. De ki: "Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kız kardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.

                    Bu sure kadınların mirası ile ilgili bir başka hükümle sona eriyor ve o da kız kardeşin erkek kardeşinden miras almasıdır ki yine kardeş sayısına göre değişir. Surenin 11. ayetinde de ifade edildiği gibi yüce Allah varislerin ister erkek ister kız, haklarına derin vurgu yapar ve müminlerden miras hükümlerini doğru biçimde yerine getirmelerini ister.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 - Din sadece uhrevi saadeti değil, dünyevi refah ve saadeti de gözetlemektedir. Miras konusu bir bakıma iktisadi bir mesele ve bir bakıma da ailevi bir konudur ve İslam dini her ikisi için bir takım hükümler belirlemiştir.

                    2 - Erkeğin miras payının kadının iki katı olması ilahi hikmet gereğidir, kadınların zayıf sayıldığı Allah resulünün yaşadığı çağın özel şartları ile ilgili değil. Bu yüzden Allah'ın hükümlerine karşı teslim olmak gerekir.


                    http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234266-nura-giden-yol--154

                    Yorum


                      Ynt: Nura Giden Yol

                      Cezakallahu hayran kesiran... Takipteyiz inş.

                      Yalnız nacizane bir önerim olacak. Paylaşımı aktarmadan önce paragraflarda düzenleme yapılsa isabet olur . Cümleler kimi zaman uygunsuz şekilde diğer paragrafa kayarak yarıda kesilmiş. Olurda arşiv niteliğinde bu paylaşıma yolu düşenler metnin çıktısını almak istediklerinde zorluk çekmesinler

                      İltimasi dua...

                      Yorum


                        Ynt: Nura Giden Yol

                        yanlışlıkla iki defa gönderdim aynı mesajı moderatörler silecektir inş.


                        Yorum


                          Ynt: Nura Giden Yol

                          Nura giden yol ( 155 )

                          Bismillahirrahmânirrahîm

                          Bugün Kuran-ı Kerim'in beşinci suresi olan Maide suresine başlıyoruz. İslam Peygamberi'nin (sav) mübarek yaşamının sonlarına doğru nazil olan bu sure Hz. İsa'nın semavi maide nazil olması niyetiyle dua ettiği için bu adla adlandırılmıştır. Surenin 114 ayeti vardır.

                          Şimdi Maide suresinin ilk ayetine kulak veriyoruz.

                          يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ أُحِلَّتْ لَكُم بَهِيمَةُ الأَنْعَامِ إِلاَّ مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَأَنتُمْ حُرُمٌ إِنَّ اللّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ

                          Yani:

                          Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder.

                          Bu ayetler Allah resulü hac ziyaretine gitmeden önce nazil olduğundan dolaysıyla hac merasiminin bazı hükümlerini Müslümanlara hatırlatmaktadır. Bu ayette ihram sırasında avlanmanın haram olduğu ifade edilmekte, lakin ayetin başında hatırlatılan önemli bir nokta, anlaşmalara sadık kalmaktır ve burada çoğul şeklinde ifade edildiğinden tüm anlaşmaları kapsamaktadır. Yani ister sözlü ister yazılı, ister güçlü insanlarla ister zayıf insanlarla, ister dostla ister düşmanla, ister Allah ile ister Allah'ın kulları ile, ister ailevi ister sosyal, hatta müşrikler ve fücur insanlarla anlaşmalara uymak gerekir, tabi karşı taraf anlaşmayı çiğnemediği sürece.
                          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 - Müslümanlar her türlü şartlar altında anlaşmaya sadık ve bağlı olması gerekir ve bu durum Allah'a iman şartıdır.

                          2 - Mekke'de ve hac mevsimi sırasında sadece hacılar değil, hayvanlar da güvendedir ve onları avlamak haramdır.

                          Şimdi,
                          Maide suresinin 2. ayetini dinliyoruz.

                          يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُحِلُّواْ شَعَآئِرَ اللّهِ وَلاَ الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلاَ الْهَدْيَ وَلاَ الْقَلآئِدَ وَلا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّن رَّبِّهِمْ وَرِضْوَانًا وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواْ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَن صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَن تَعْتَدُواْ وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

                          Yani:

                          Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya, (Allah'a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a girmenizi önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz kin sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.

                          Hac hükümlerini beyan eden geçen ayetin devamı olan bu ayette şöyle buyrulmakta: Hac ile ilgili her şeyin kudsiyeti vardır ve hürmetini korumak gerekir. Kurban kesilen hayvanlar, kutsal mekanlar, haram ay olan merasimin yapıldığı günler ve yine Allah'ın evini ziyarete gelen hacıların hepsi saygındır ve saygınlıklarını korumak gerekir.

                          Ayetin devamında hicretin 6. yılında Müslümanların Allah resulü ile birlikte Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktığı, ancak Mekke müşriklerinin onlara giriş izni vermediği maceraya değinir. Taraflar savaşın önlenmesi için Hudaybiye bölgesinde anlaşma imzalar, lakin Mekke fethinden sonra bazı müslümanlar intikam almayı dünüşür. Bu ayet onları bu işten sakındırırken şöyle buyurmakta: İntikam almak ve tecavüzde bulunmak yerine hep birlikte onları Allah'a ve iyi amellere davet edin ve toplumda iyiliklerin gelişmesine vesile olun, yoksa onlara saldırmak için birleşip eski kinleri yeniden canlandırmayın.

                          Gerçi bu ayette hac konusunda kooperatifleşme gündeme getiriliyor, lakin bu durum hacca özgü değildir. Kooperatifleşme İslam'ın önemli ilkelerinden biridir ve tüm alanlarda geçerlidir. Bu ilkeye göre Müslümanların vahdet ve işbirliğinin temeli iyi amel ve takvadır, zulüm ve tecavüz ve günah değil.

                          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 - İlahi renge bürünen her şey mukaddestir ve kutsiyetinin korunması gerekir, hatta kurban edilen bir hayvan olsa bile.

                          2 - Başkalarının bir zamanlar bize düşmanlığı, onlara saldırmak veya zulmetmemizi haklı gösteremez.

                          3 - Sosyal ve uluslararası işbirliği ve kararların ekseni adalet ve iyilik olmalı, kavmiyet, Irak veya dil değil.


                          http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234267-nura-giden-yol--155

                          Yorum


                            Ynt: Nura Giden Yol

                            Nura giden yol ( 156 )


                            Bismillahirrahmânirrahîm

                            Maide suresinin 3. ayetine kulak veriyoruz.

                            حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

                            Yani
                            Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

                            Tilavet edilen bu ayet gerçekte iki ayetin birleşmesinden oluşuyor ve bir birinden tamamen farklı iki konuyu işliyor. Ayetin ilk bölümü, ilk ayetin devamında haram yiyecekleri sayarken haram edilen etlerin on çeşidinden söz diyor. Bunlardan bazıları doğal olarak veya bir kaza sonucu telef olan ve başları kesilmedikleri için eti haram sayılan hayvanlardır. Ancak bazı hayvanlar da helal oldukları ve başları kesildikleri halde Allah yolundan başka biri için kesildiklerinden eti haram edilmiştir. Bu durum, ilahi haram veya helallerin sadece insan vücuduna yarar veya zarar vermesi ilkesine dayanmadığını, yoksa Allah adına veya başkasının adına kesilen bir hayvanın etinin değişmediğini, fakat kesinlikle insan ruhunu olumsuz yönde etkilediğinden yenmesinin men edildiğini gösteriyor. Nitekim Kuran-ı Kerim'in diğer ayetlerinde de işaret edildiği üzere ne zaman insan aşırı açlık durumu ile karşı karşıya kalırsa haram olan yiyeceklerden de gerektiği kadar ve helak olmayı önleyecek ölçüde yemek, caiz olur. Tabi insanın bu şartların oluşması için bizzat bir günah işlememek kaydıyla.

                            Bu ayetin iki bölümden oluştuğunu anlatmıştık. İlk bölümü ve içeriğini anlattık. Ancak ayetin ikinci bölümü birinci bölümden tamamen bağımsızdır. Bu bölüm İslam tarihinde kader belirleyici büyük bir günün tanıtımı babındadır. O gün Kuran-ı Kerim'in tabiri ile kâfirler Müslümanlara musallat olmaktan umudu kesti. O gün İslam dini kemale erdi ve Allah'ın nimetleri müminlere tamamlandı. Bu hangi gündür? İslam tarihinde veya Allah resulünün yaşamında hangi günün böylesine eşsiz bir özelliği bulunmaktadır? Acaba Allah resulünün bi'seti bunca önemi ile dinin kemale erdiği gün müdür? Yoksa İslam peygamberinin

                            Mekke'den Medine'ye hicret ettiği gün mü bu özellikleri taşımaktadır?

                            Bu soruların cevabı için bu ayetin ne zaman nazil olduğuna bakmak gerekir, böylece hangi güne işaret ettiği anlaşılacaktır.
                            Tüm müfessirlere göre bu ayetler Allah resulünün son hac ziyaretinde, hicretin onuncu yılında ve o hazretin mübarek ömrünün sonuna doğru nazil olmuştur. Tabi bazıları da bunu, zilhiccenin 9. günü olan Arafat günü ile ilgili olduğunu düşünüyor ve kimileri de bir gün sonrasına ve Kadir-i Hum adında bir mekânda nazil olduğunu belirtiyor.

                            Rivayetlere göre Allah resulü bu mekânda hacılara uzun bir hutbe okudu ve onlara birçok şey söyledi ki en önemlisi, kendisinden sonraki halefi hakkındaydı. Allah resulü söz bu noktaya geldiğinde iman ve kendisine tüm savaşlarda eşlik etme bakımından diğer müminlerden önde gelen Aliyyi Bin Ebutalib'in elini havaya kaldırdı ve şöyle buyurdu:

                            Ey müminler, ben kimin mevlası isem, işte bu Ali de onun mevlasıdır.

                            Bu önemli gelişmenin ardından bu ayetin ikinci bölümü nazil olur: Bu gün yerine geçecek bir oğlu olmayan veya kendisi için bir halef belirlemeyen peygamberin gitmesi ile Müslümanlara galip gelmeyi ve İslam'ı yok etmeyi uman kafirler bu ayetin nazil olması ile umutları ümitsizliğe dönüştü ve öte yandan ilahi kanun ve hükümlerden oluşan din, adil ve ilahi bir önder olmaksızın eksik olacaktı ve peygamberden sonra önder belirlenerek din de tamamlanmış oldu ve insanlara hidayet nimetini Allah resulü ve Kuran-ı Kerim ile sunan yüce Allah, Ali Bin Ebutalib'i hilafetin başına ataması ile dini ikmal etti ve bu din yüce Allah'ın takdirini aldı.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                            1 - Adil ve ilahi liderin varlığı o kadar önemlidir ki din, onsuz tamamlanmış olamaz, çünkü lider olmaksızın tüm nimetler ve güçler heba olur ve eksik kalır.

                            2 - İslam dininin bekası ve devam etmesi sahih liderlik yani, peygamberden sonra imamet ve 12 imamın velayetini kabul etmeye bağlıdır ki onların sonuncusu imam Mehdi (sa) gaybettedir.

                            http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234268-nura-giden-yol--156

                            Yorum


                              Ynt: Nura Giden Yol

                              Nura giden yol ( 157 )

                              Bismillahirrahmânirrahîm

                              Maide suresinin 4. ayetine kulak veriyoruz.

                              يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَمَا عَلَّمْتُم مِّنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّهُ فَكُلُواْ مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُواْ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

                              Yani:
                              Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır. Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın hesabı pek çabuktur.

                              Hatırlanacağı üzere geçen ayette, haram yiyecekler beyan edilmişti. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: Bundan önce söylediklerimizin dışında her türlü hayvanın eti size helaldir. İster kendiniz onları yakalayarak başını kesin, ister av köpeğiniz yakalasın ve dişine tutarak size teslim etsin.

                              İşin ilginç tarafı yüce Allah'ın bu ayette başta av köpeği olmak üzere hayvanların eğitimine işaret etmesi ve şöyle buyurmasıdır:

                              Hayvanlarınıza öğrettiğiniz bu tür avlanma yöntemini gerçekte Allah size öğretmiştir, yoksa siz kendinizden bunu bilmezdiniz. Size köpekleri veren ve ne derseniz onu yapmasını sağlayan Allah'tır.

                              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 - Yiyeceklerde genel kural, pak oldukları sürece helal olmalarıdır, tabi haram oluşu özel olarak ifade edilmediği sürece.

                              2 - Yiyecekler konusunda da takvalı olmalı ve haram yiyeceklerden uzak durmalı, çünkü Allah haram yiyenlerin cezasını çabuk verir.

                              Şimdi,Maide suresinin 5. ayetini dinliyoruz.

                              الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حِلٌّ لَّكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلُّ لَّهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلاَ مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ وَمَن يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

                              Yani:
                              Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin (yahudi, hıristiyan vb. nin) yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.

                              Bu ayet, kitap ehli olanlarla ilgili iki konuya temas ediyor. Birincisi onların yiyeceklerinden yemek ve diğeri onların kadınları ile evlenmektir.
                              Kitap ehli olanların yiyeceklerinden yeme konusunda geçen ayetlerde hayvanların eti için belirlenen hükümlere göre onların kullandığı etten yemek caiz değildir, fakat başka türlü yiyeceklerini yemenin bir sakıncası yoktur.
                              Evlilik konusunda da ayette belirtildiği üzere sadece onların kadınları ile evlenmek caizdir, onlara kız vermek değil. Çünkü kadınlar genellikle kocalarının duygularından etkilenir ve belki kitap ehli olanlardan bir kadın, müslüman biri ile evlenir ve İslam dini ile yakından tanışırsa bu semavi dini kabul edebilir.
                              Bu ayet ayrıca müslümanları izdivaca teşvik eder, öyle ki şöyle buyurur: Eğer beğendiğiniz kız bir Hıristiyan ise gizli ve gayri meşru ilişkiler kurmak yerine onunla evlenin ki yüce Allah bu yolu daha çok makbul bulur, yoksa ona kavuşmak için imandan el çekmek ve kafir olmak caiz değildir.

                              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 - Kadının iffeti, hangi dinden olursa olsun bir değerdir. Nitekim erkekler için de pâklık ve gayri meşru ilişkilerden sakınmak şarttır.

                              2 - Kuran-ı Kerim açısından eş seçmenin iki kriteri vardır. Biri iman ve diğer iffet.

                              Şimdi,Maide suresinin 6. ayetini dinliyoruz.

                              يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَـكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ


                              Yani:
                              Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı mesh edip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla mesh edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.

                              ve içgüdülerinizi karşılayan Allah'a şükredin ve namaz kılın. Lakin ilahi kata yaklaşmanın şartı cismin ve ruhun paklığıdır. Namazdan önce abdest alın ve elinizi ve yüzünüzü yıkamak ve başınıza ve ayaklarınıza mesh çekmek suretiyle vücudunuzu kirlerden arındırın ve eğer birleşme yüzünden cünüp olduysanız boy abdesti alın.
                              Ayet şöyle devam etmekte: Gerçi sizin doğal olarak göreviniz abdest veya gusül almaktır, lakin Allah sizi çıkmaza sürüklemez ve ne zaman hastalık veya yolculuk yüzünden su size zararlı olursa veya temiz suya ulaşmak mümkün değilse, o zaman su yerine pak toprakla meshedin ve huzu ve huşu ile namaza durun ve bilin ki topraktan gelmiş ve toprağa gideceksiniz.

                              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 - Cisim ve ruhun kirliliği, Allah katına yaklaşmaya engeldir. Paklık Allah'a kulluk etmenin şartıdır.

                              2 - İslam dininde çıkmaz yoktur. Din ahkâmında indirim olabilir, ama tamamen ortadan kaldırılamaz.

                              3 - Şeriat hükümleri doğa ile iç içedir. Su ve toprak ile abdest almak veya teyemmüm etmek, namaz vaktinin güneşin doğuşu ve batışı ile belirlenmesi ve kıble yönünün güneş ve yıldızların yardımı ile bulunması buna birer örnektir.

                              http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234269-nura-giden-yol--157

                              Yorum


                                Ynt: Nura Giden Yol

                                Nura giden yol ( 158 )

                                Bismillahirrahmânirrahîm

                                Maide suresinin 7. ayetine kulak veriyoruz.

                                وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمِيثَاقَهُ الَّذِي وَاثَقَكُم بِهِ إِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

                                Yani:
                                Allah'ın size olan nimetini, "Duyduk ve kabul ettik" dediğiniz zaman sizi bununla bağladığı (O'na verdiğiniz) sözü hatırlayın ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, kalplerin içindekini bilmektedir.

                                Yüce Allah geçen ayetlerde yiyecekler, ailevi meseleler ve ibadet ve namaz ile ilgili bazı hükümleri buyurdu. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: Bu ilahi hidayet Allah'ın müminlere sunduğu en büyük nimetlerdendir. O zaman onun kıymetini bilin ve sürekli bu nimeti hatırlayın.
                                Hatırlanacağı üzere surenin 3. ayetinde Hz. Ali'nin hilafete atanması macerası gündeme geldi ki hem dinin ikmali hem de nimetlerin tamamlanmasına vesile oldu. Bu ayet de müminleri ilahi lider gibi büyük ilahi nimete şükretmeye davet ediyor ve ayrıca onları şöyle uyarıyor: Siz Kadir-i Hum'da İslam peygamberinin Ali Bin Ebutalib'in velayeti konusundaki sözlerini duydunuz ve benimsediniz, o zaman bu ilahi misaka vefakâr kalın ve onu çiğnemeyin.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 - İslam ve ilahi liderlik nimeti, tüm maddi nimetlerden üstündür ve sürekli şükredilmesi gerekir.

                                2 - Yüce Allah akıl, fıtrat, dil ve sözle tüm Müslümanlardan ilahi emirlere uymaları konusunda söz almıştır. O zaman bu konuda her türlü müsamahakârlık, anlaşmayı bozmaktır.

                                Şimdi,Maide suresinin 8. ayetini dinliyoruz.

                                يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

                                Yani:
                                Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.

                                Bu ayetin benzerini az bir farkla Nisa suresinin 135. ayetinde okumuştuk. Tabi bu ayette yüce Allah adalete göre şahitlik edin, hatta sizin veya yakınlarınızın zararına olsa bile, şeklinde buyurmuştu. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: Hatta düşmanlarınıza karşı adil davranın ve hak ve adalet yolundan sapmayın. Sakın kin ve düşmanlıklar yüzünden intikam peşinde olmayın ve başkalarının hakkını göz ardı etmeyin. Sosyal davranışlarınızda ister dost ister düşman, kendinizi değil, Allah'ı göz önünde bulundurun ve bilin ki yüce Allah tüm amellerinize vakıftır ve adalete göre ceza veya mükafat verir.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 - Sosyal adalet ancak Allah'a iman ve O'nun emirlerine itaat etmekle sağlanabilir.

                                2 - Adalet sadece ahlaki bir değer değil, aynı zamanda ilahi bir emirdir ve yaşamın tüm alanlarını kapsar.

                                3 - Takvanın gereği, etnik ve dini bağnazlıklardan uzak durmaktır, çünkü bağnazlık kin ve düşmanlıklara sebep olur.

                                Şimdi,Maide suresinin 9 ve 10. ayetlerini dinliyoruz.

                                وَعَدَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ (*) وَالَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

                                Yani:
                                Allah, iman eden ve iyi şeyler yapanlara söz vermiştir; onlara bağışlama ve büyük mükâfat vardır.
                                İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar cehennemliklerdir.


                                Benzerine Kuran-ı Kerim'in bir çok ayetinde rastladığımız bu ayetler önemli bir noktaya temas ediyor, şöyle ki ilahi ceza veya mükâfat, kötü veya iyi amellerin karşılığıdır ve yüce Allah hiç bir kavim veya grupla akraba değildir ki onları cennete götürsün veya onların düşmanlarını cehenneme yollasın. Bir önceki ayette çok kez adalet ve takvaya vurgu yapılırken bu ayetler de bu iki konuya riayet etmemiz durumunda gerçek müminlerden olacağımızı ve cennete gireceğimizi, yoksa kafirlerden olarak cehennemin yolunu tutacağımızı buyurmaktadır.
                                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 - Cennet ve cehennem, yüce Allah'ın müminlere ve kâfirlere vaadidir ve Allah'ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir.

                                2 - İyi ameller hem geçmiş hataların affedilmesine hem ilahi mükâfattan yararlanılmasına vesile olur.

                                Şimdi,Maide suresinin 11. ayetinidinliyoruz.

                                يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَن يَبْسُطُواْ إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

                                Yani:
                                Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a güvensinler.

                                İslam tarihinde düşmanların komplo kurmak veya savaş çıkarmakla İslam'ı yok etmeyi amaçlayan bir çok hadiseye rastlamaktayız. Lakin yüce Allah her zaman kendi inayeti ile müslümanları korumuş ve düşmanların planlarını etkisiz hale getirmiştir. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: Ey müminler, sürekli ilahi merhametleri hatırlayın ve bilin ki bu nimetlere şükretmenin yol takvadır ki böylece gaybi yardımların sürmesine de vesile olur. Müminler beşeri güçlere dayanmak veya beşeri güçlerden korkmak yerine sadece sonsuz ilahi güce dayanmaları ve sadece Allah'tan korkmaları gerektiğini bilmelidir. Bu durumda öyle bir güç kazanırlar ki Allah'a tevekkül sayesinde tüm boş beşeri güçlere karşı direnebilirler.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 - Nimetleri ve ilahi lütufları hatırlamak insanlardan kibiri uzaklaştırırken Allah'a karşı aşk duygusunu geliştirir.

                                2 - Düşmanları bertaraf etmek ve müslümanları sonsuz düşmanlara karşı korumak en önemli ilahi nimetlerden biridir ve bu yüzden hem sözde hem amelde şükredilmesi gerekir.

                                http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/234270-nura-giden-yol--158

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...